Kürdler, Türk Solu ve PKK

Kürdler, Türk Solu ve PKK

Kürdlerin Türk Solu ile bağlarını koparması ve anti sömürgeci çizgide ayrı örgütlenmeye karar vermesi, Türk Solu’nun devletçi/Kemalist ve şoven tutumundan kaynaklıydı. Kürdistan’a “Doğu” diyen, Misak-ı Milli’yi savunan ve işgali meşru sayan Türk Solu, sorunu sadece ekonomik nedenlere indirgeyerek “geri kalmışlık” sınırlarıyla tanımlıyordu. Kürdlerin Türk Solu ile kopma sürecinde en çok tartışılan konular; Kürdistan sömürge midir, değil midir? Yarı sömürgenin (Türkiye) sömürgesi (Kürdistan) olur mu, olmaz mı? Birlikte mi örgütlenmeli, yoksa ayrı mı? Kürdler bir ulus mu, değil mi? gibi Kürdler açısından hayati olan konulardı.

Kürdlerin ulusal varlığını ve Ulusal Hakları’nı yok sayan Türk Solu, “Devrimcilik” adı altında Kürdleri Kemalizm’in yedek gücü yapmaya çalıştı. Bu devletçi anlayışı reddeden Kürdler hızla kopmaya başladılar ve kendi örgütlerini oluşturdular. Kürd örgütleri genel olarak ‘Kürdistan’ın dört parçaya ayrılmış, paylaşılmış bir sömürge olduğu ve özgürlüğün de bağımsızlıkla olanaklı olacağını; bu nedenle de ayrı örgütlenmenin şart olduğu noktasında hem fikirdiler. Kürd örgütleri arasında ulusal talepler noktasında asgarisi federasyon idi. 1970-80 arası hızlanan kopma birçok anti sömürgeci Kürdistani yapının varlık kazanmasını sağladı. Bir anlamda Türk Solu ile Kürdistani hareketler arasında net çizgilerin çekildiği bir ayrışma ve farklılaşma gerçekleşti. Kuşkusuz ki bu kopma Kürdler açısından hayati önemdeydi ve ulusal bilincin gelişmesine de çok önemli bir katkıydı.

PKK ve Kürdler Kürdlerin Türk Solu’ndan kopması ve hızla örgütlenerek güçlenmesi devleti fazlasıyla tedirgin etti. TKP (Türkiye Komünist Partisi) gibi örgütlerle Kürdistan’da Kemalist ideolojiyi yaşatmaya çalışan devlet umduğunu bulamadı. Çünkü anti sömürgeci olmayan bir hareketin Kürdistan’da örgütlenme ve güç olma şansı yoktu. Hızla yayılan anti sömürgeci anlayış ve bağlantılı olarak bağımsız Kürdistan düşüncesi, Kürdistani söyleme sahip olmayan bir anlayışın varlığına olanak tanımıyordu. Tam da bu esnada piyasaya sürülen PKK, söylemlerinde Kürdistani bir görüntü verse de pratiğinde tam da devletin istediği gibi anti Kürd/Kürdistan bir politika izleyerek tüm ulusal hareketleri tasfiye etmeye çalıştı. Bu amaçla tüm Kürd örgütleriyle çatışan PKK sayısız cinayet işleyerek tek güç olmaya ve Kürdistani anlayışı yok etmeye çalıştı. Kürdistan Ulusal Kurtuluşçuları’ndan (KUK) sert bir tepki alan PKK, amacına ulaşamadı. Ancak 12 Eylül’den sonra tüm yapılar etkisiz bırakılıp PKK tek başına kalınca PKK’nin yarım kalan misyonu devlet desteğiyle yeniden hayata geçirildi.

Ortaya çıktığında, Bağımsız Kürdistan’dan aşağı düşmeyen radikal söylemleriyle PKK, bu söylemleri sadece taban toplamak için bir araç olarak kullandığını; özünde Kemalist bir Türk Solu yapılanması olduğunu ve devletçi politikaları hayata geçirme misyonuyla piyasaya salındığını fazlasıyla ispat etmiş durumdadır. 12.03.2016 tarihinde yapılan bir birlik ve ittifak, PKK’nin bir Türk Solu hareketi olduğunu ve Kürdistan’daki ulusal dinamikleri yok ettikten sonra artık özünü saklama gereği duymadığını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde belgelenmiş oldu. Ulusal hiçbir içeriğin yer almadığı yeni birlik açıklamasında, Türk Solu’nun klasik “anti faşist” söylemiyle sınırlı bir anlayış ortaya çıktı. “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” adıyla kurulan yeni yapıda, PKK dışında, TKP/ML, THKP-C/MLSPB, MKP, TKEP-LENİNİST, TİKB, DKP, DEVRİMCİ KARARGAH ve MLKP gibi örgütler yer aldı. Hiçbir tabanı bulunmayan ve ortak noktaları Kürdlerin devletleşmesini engellemek için “sosyalizm” argümanını kullanan bu Kemalist örgütlerin gücü, Türkiye’ye göç etmiş ve varoşlara mahkûm edilmiş Kürd gençlerini örgütlemek ve harcamakla sınırlıdır; özellikle de Kürd Alevileri…

PKK Ne zaman Yoldan Çıktı?

Hiçbir ulusal talebi (sözde/söylemde bile) kalmayan dahası ulusal taleplere açıkça düşmanlık yapan PKK’nin bir “Kürd hareketi” olmadığı artık herkesçe görülebiliyor. Bazı yaklaşımlara göre; Öcalan’ın Türkiye’ye gelmesiyle birlikte PKK ulusal niteliğini kaybederek entegrasyoncu bir yapıya büründü. Bir başka anlayışa göre ise; PKK ulusal bir harekettir ama yönetim kadrosunda yer alanlar devletçi/Kemalist bir anlayışa sahiptirler. Zamanla bu Kemalistler dışlanır ve PKK tekrar eski ulusal kimliğine bürünür…

Bizler: PKK’nin bir devlet projesi olduğunu; Kürdlerin ulusal taleplerini bastırmak için piyasaya sürüldüğünü; İlk etapta “Kürdistani söylemleri” taban kazanmak ve meşruiyet için kullandığını; Hiçbir zaman ulusal bir hareket olmadığını; İçinde yer alan yurtseverlerin sistemli bir şekilde yok edildiğini veya dışlandığını; PKK’nin kurumsal olarak dönüşemeyeceğini ve Kürdlerin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nde en büyük engeli teşkil ettiğini; Bu kirli kurumu aklamak yerine, içinde yer alan yurtseverlerin kurum dışına çıkarak ulusal saflarda yer almaları için uğraşmak gerektiğini; PKK’nin ihanet projesi olarak tüm yurtseverlerce mahkûm edilmesinin ulusal bir sorumluluk olduğunu ısrarla söyledik/söylemeye devam edeceğiz.

PKK ve Kuzey Kürd oluşumlarının “Birlik” yalanları

Yıllardır PKK’nin sürdürdüğü bir oyun var. Bu oyun, sıkıştığında “Kürdlerin Birliği’nden” söz etmek, nefes aldığında da Kemalist kimliğini öne çıkararak Ulusal Hakları ve örgütleri aşağılamak olarak özetlenebilir. PKK’nin bu birlik oyununu hayata geçirmesi için yedeklere/aklayıcılara/figüranlara ihtiyacı vardı. Bu ihtiyacı karşılamada hiç zorlanmadı/zorlanmıyor. Çünkü kendi başlarına varlık kazanamayan Kuzey Kürdistanlı politik aktörler, kişisel amaçlarına ulaşmak için PKK gölgesinde bir koltuk kapma amacıyla peş peşe örgütler/partiler/inisiyatifler kurdular veya eski/ölmüş yapıları canlandırdıklarını öne sürerek pazarlık yapma ve kendilerini pazarlama ortamı yarattılar. Politik aktörlerin bu koltuk zaafını iyi değerlendiren PKK, seçim dönemlerinde kimilerine bir koltuk vererek, kimilerine de bir koltuk verebilirim umudunu vererek istediğinde onları etrafında topladı. Böylece PKK bu aklayıcılar/tüccarlar sayesinde hem “Bir Kürd Hareketi” olduğunu kitlelere inandırmaya devam etti, hem de ulusal bir hareketin ortaya çıkmasına engel olabildi.

Bilindiği gibi legal alanda Türk Solu ile HDP çatısı altında birleşme kararından önce, Diyarbakır’da aklayıcı bazı insanlar “Kürdistani ittifak” adı altında PKK’ye biat ettiklerini deklere etmişlerdi. “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” ilanından hemen önce de yine Diyarbakır’da bazı politik aktörleri devreye sokarak Kürdlük zemininde meşruiyet kazandı ve hepsinin mutlak itaat ve iradesini alarak Türk Solu’na teslim etti. PDK-BAKUR, PAK, PSK son oyunda figüran rolü üstlenen ve kişisel hesaplar uğruna kendilerini pazarlayan yapılardı. Azadi İnisiyatifi ise önceden kendisini pazarlamış ve bir Milletvekilliği karşılığında “Şêx Seîd’in mirasını” Kemalistlere satmıştı. Kuşkusuz ki PKK’nin Türk Solu ile nikâh tazelemesi, biten bir evliliğin tekrar sağlanması değildi; gizli yürütülen bir ilişkinin alenileşmesiydi sadece. Bu ittifak, PKK’nin çıktığı yere açıkça geri dönmesidir. Bu açık geri dönüş, PKK’nin “Kürd hareketi” olduğu iddialarını çürütmesi bakımından olumluydu. En azından Kürdleri kandırma şansları kalmadı; tabii ki aklayıcıların da ulusal zeminde meşruiyetlerini kaybettirdi PKK. Bundan sonra PKK’den koltuk kapmak için kimse “Kürdlerin Birliği” yalanına sarılamayacak. İsteyen direkt gider PKK’nin/Türk Solu’nun hizmetçiliğini yaparak kendisine bir gelecek temin edebilir; ama Kürdistani söylemleri alet ederek buna yapma koşulları ortadan kalkmış oldu… Yıllardır PKK’nin rolü ve misyonu konusunda tartışıyoruz.

Ne yazık ki orta yolcu utangaç Apocular bu misyonun görülmesine engel olmak için büyük bir direnç gösterdiler. Neyse ki PKK’nin söz konusu son “Birlik” kararı her şeyi netleştirdi ve “Birlikçi” yaranmacılara da altından kalkamayacakları bir şamar vurdu. Bundan sonra Ulusal Güçlerin birliğinden söz edecek olanlar, “Birlikçiler” gibi zor durumda kalmamak için özellikle dikkat etmeleri gerekiyor. Bu dikkat ise, Kürdlerin birliğinin ulusal birlikten geçtiğini; ulusal birlik bileşenlerinin de ulusal hakları savunan anlayışlar olduğu gerçeğinden hareket etmeleri gerekiyor. Bu düşünsel dikkat yanında, bir koltuk kapmak için siyaset yapan palyaçoların Ulusal Birlik gibi ciddi girişimler içinde yer almaması gerektiğinin bilinciyle hareket etmelidirler.

PKK Kürkçü dükkânına (Türk soluna) geri dönerken ulusal güç olma iddiasını da geçersiz kıldı. Daha doğrusu olmayan ulusal duruşunu/kimliğini varmış gibi gösteriyorken, Türk solu ile yaptığı stratejik ittifakla birlikte ulusallıkla uzak yakın bir ilişkisinin olmadığını net bir şekilde herkese göstermiş oldu; PKK’nin bu açık tercihi aynı zamanda kendisini aklayan Kürd politik çevrelerinin de ulusal güç olma iddiasını çürütmüş oldu…

Süleyman Akkoyun

Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. 

Diğer Haberler