Avukat ve insan hakları aktivisti Tahir Elçi’nin katledilişinin üzerinden 7 yıl geçti. Tahir Elçi 28 Kasım 2015 günü Diyarbakır şehir merkezinde Dört Ayaklı Minare denen tarihi yapının önünde tek kurşunla vuruldu. O tarihten beridir, Diyarbakır barosu ve pek çok kişi her yıl Tahir Elçi’nin katledildiği olaya dönük pek çok açıklama yayınladı.
Tahir Elçi’nin katledildiği olay PKK ve Türk devleti arasındaki kim vurduya giden insanlardan birinin hikayesine dönüştü. Maalesef Kürt aydınları hatta ailesi bile olayın bu yönünü görmezden gelmektedir. Oysa ki Tahir Elçi katledilmeden kısa bir önce hem PKK hem de devletin uzantıları tarafından tehdit edilmiş ve hedef gösterilmişti.
Ne devlete ne de PKK’ye yaranamadı
Devlete yakın medya Tahir Elçi’yi terörist gibi gösterdi. Tahir Elçi ayrıca vurulmadan önce “Terör örgütü propagandası yapmaktan” yargılanıyordu. CNN’de yayınlanan çünkü bir TV programında “PKK terör örgütü değildir” demişti. Ahmed Hakan kendisini özellikle bu soruya cevap vermeye mahkum ederek hedef haline getirdi.
Devlet Elçi’yi PKK’li olmakla suçlarken PKK’de Tahir Elçi’yi sömürgeci sistemin uzantısı olmakla itham ediyordu. PKK medyasının Avrupa’daki yöneticilerinden Zana Azadi ( Kamil Yanar) tarafından da vurulmadan 18 gün önce hedef gösterildi. Çünkü Tahir Elçi PKK’nin Diyarbakır – Sur’da kazdığı hendeklere de karşıydı. Zaten vurulduğu gün çatışmaların bitmesini istemek için ordaydılar.
Tahir Elçi ve o dönem Kuzey Kürdistan’da hendeklere karşı olan tüm siyasetçiler büyük bir tehdit altındaydılar. Duran Kalkan o dönem katıldığı bir TV programında “Hendeklere karşı olmak tasfiyecilikti , tasfiyeciler tasfiye edilir” diyerek açıktan herkesi tehdit etmişti. PKK’nin bu siyaseti karşısında herkes susmak zorunda kalmıştı.
Olay anında kuşku yaratan sorular
Tahir Elçi olayında tüm kuşkular Tahir Elçi’nin doğrudan hedef alınmış olma olasılığıdır. Bir nevi bir suikast yapılmıştır. Tek mermi ile hedeflenmiştir. Şu ana değin merminin kimin silahından çıktığı konusunda net bilgi verilmemiştir. Devlet görüntüleri kaybettirmiş, yeterli delil araması yapmamıştır. PKK ise elindeki bilgileri açıklamamıştır. PKK’liler ile polisin mermileri arasında Tahir Elçi vurulmuştur. Asıl kuşku burada başlamaktadır.
PKK’liler nasıl olurda halkın olduğu bir yere silahları ile gele bilirler. Kaldı ki orada basın açıklaması olacağı bir gün önce açıklanmıştı.
Olaydaki en karanlık nokta ise iki PKK’lının bindiği taksinin, istihbarat ekiplerince sekiz kilometre takip edilmesi oldu. O araç sivillerin olmadığı pek çok risksiz noktadan geçtiği halde durulmadı. Ta ki Tahir Elçi’nin bulunduğu sokağın başına gelene değin. Yolda birçok güvenlik kamerasına takılan takipte, istihbaratçılar iki PKK’lıyı yakın mesafeden izliyor. Aracın durdurulduğu nokta itibariyle ilk kaçılacak, en yakın sokağın Elçi’nin açıklama yaptığı sokak.
Musa Anter cinayeti gibi kuşkular barındırıyor
Burada her şey daha çok sarpa sarıyor. O gençler neden o gün oraya geldi, neden devlet onları durdurmadı.
Ayrıca oraya gelen PKK’lilerin kimlikleri de ilginçti. Tahir Elçiyi tehdit eden Zana Amedi’nin yeğeni olan kişiler iki polis öldürmüş daha sonra olay Tahir Elçi’nin olduğu alana gitmiştir. Bu bir tesadüf mü? Yoksa planlı bir durum mu bilinmiyor.
Tahir Elçi cinayete de tıpkı Musa Anter cinayeti gibi ardında bir sürü soru bırakmış ve hem PKK’nin hem de Türk devletinin izlerini taşıyan, kuşkulu bir cinayettir.
Tahir Elçiyi vuran kurşunun devlet tarafından bu kadar gizlenmesi kurşunun devlet kurşunu olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Fakat Tahir Elçi’nin katledilmesinden çıkarılması gereken iki sonuç var. Kürt aydınları, hukukçuları ve siyasetçileri ya PKK ya devlet tarafından olmaya mecbur bırakılıyor.
Kürt şahsiyetler PKK- devlet ikilemine mahkum ediliyor
Tahir Elçi, PKK’yi alkışlayan bir isim değildi, mesafeliydi. PKK, Elçi 2012 yılında Diyarbakır Baro başkanlığına adaylığını koyunca da karşı koymuştu. Sürekli olarak her yerde Tahir Elçi’nin köy boşaltmalara dönük AHiM’de ki davalardan para yediğini alttan altta gündeme getiriyor ve teşhir ediyordu. Buna rağmen Elçi Diyarbakır’da tutulan bir isim oldu.
Devlet ise Elçi’yi kendi direktiflerine göre hareket etmesini istiyordu. Elçi bunu da yapmadı. Bu nedenle hedef haline geliyordu.
Kuzey Kürdistan’da devlet ve PKK dışında yer bulmak isteyenlerin mahkum edildiği bu ikilem büyük bir sorundur. Her iki tarafta bağımsız duruşları hazmetmemektedir. Bağımsız kişiler sürekli olarak arada kaybolmaktadır.
Tahir Elçi cinayetini aydınlatmak için merminin hangi namludan çıktığını anlamak elbette önemlidir. Fakat bir de olayın sosyolojik ve politik boyutu vardır. Onu aydınlatmadan tartışmadan bu cinayet aydınlatılamaz ve Kürt şahsiyetlerinin maruz kaldığı sokak baskısı ve şiddeti ortaya konamaz. Zana Azadi gibi birinin kimin Kürdistan’da yaşam hakkı var, kimin yok gibi bir yargı vermesi ve insanları kendi siyasi ajanlalarını kabul etmiyor diye düşman ilan etmeleri de bir cinayet biçimidir. Tahir Elçi bu cinayet biçimine kalmıştır. Şimdi o siyasi hareketin temsilcilerinin gelip Tahir Elçi’yi anma eylemlerinde sanki bunlar yaşanmamış gibi timsal göz yaşı dökmeleri kabul edilemez. Türk devletinin Kürtler üzerindeki sömürgeci ve faşizan uygulamaları PKK’nin uygulamalarını aklayamaz, aklamamalıdır.