Ali Haydar Kaytan nerede?

Ali Haydar Kaytan nerede? Öcalan, Cemil Bayık, Cemile Merkit, Seher, Mazlum Doğan, PKK, Mustafa Karasu, Gare, Rojava, Nasıl Yaşamalı, PKK özel kuvvetler, Fuat Dersim, PKK'nin 44'üncü Kuruluş yıl dönümü

Yıl 1997, yer Şam. 45 yaşında kırmızı yüzlü, pos bıyıklı bir adam anlından terler akarak konuşuyordu: “Başkanım ben aslında kendime hep şu soruyu sordum ‘nasıl ölmeli’. Ben nasıl yaşamalıyım dan çok nasıl ölmeliyim sorusu üzerine yoğunlaştım. Ölümü yaşamdan daha önemli gördüm. Ölme biçimim nasıl olmalı hep kafamı meşgul eden bir soru oldu”.  Bu sözleri söyleyen adam PKK’nin kurucu kadrolarından Ali Haydar Kaytan PKK’de bilinen ismi ile Fuat Dersim. Bu sözlerin üzerinden 25 yıl geçti ve biz şimdi şu soruyoruz Ali Haydar Kaytan nerede ve nasıl öldü?

Hayatının temel sorusu “nasıl ölmeliyim?” olan bir insanın ölümünün bu kadar muğlak olması bir trajedidir. Ayrıca kurucu üyesi olduğu, 1973 yılından bu yana 50 yıl boyunca içinde var olduğu bir hareketin ölümünü bile açıklamıyor olması daha büyük bir trajedidir. Ölümü üzerinde büyük bir sis perdesi var. Peki Ali Haydar Kaytan’a ne oldu?

2019 yılından bu yana kayıp

PKK’ye yazımsal ve sözlü alanda büyük bir katkılar yapmış bir isim Kaytan. Özellikle medyada yazıları ve konuşmaları ile PKK çizgisini kabul edile bilir kılmış biri. Ayrıca PKK içinde de ajitasyon ve propaganda ile kadro eğitim çalışmalarında yer edinmiş biri. Fakat Kaytan 2018 yılının sonlarından beri görünmüyor.  En son PKK medyası 2020 yılı Newroz’unda Kaytan’a ait bir konuşmayı yayınlıyor. Fakat yaptığımız araştırmalarda o görüntülerin aslında 2015 yılında çekilmiş görüntüler olduğunu tespit etti. Türk devleti ise yılda birkaç kez Ali Haydan Kaytan’ın 2019 yılı Ekim ayında öldürüldü haberini yeniden ısıtıp ısıtıp servis ediyor. PKK ise sesini çıkarmıyor.

Cemil Bayık’tan Kaytan’ın ailesine: “Biz ilan etmiyoruz, isterseniz siz ilan ede bilirsiniz”

PKK’nin en öndeki isimlerinden, Öcalan’ın ilk arkadaşlarından Kaytan’ın öldürüldüğü yönünde haberler 2020 yılında Türk medyasında çıkınca ailesi de Avrupa’daki PKK örgütünü bilgi almak baskı yaptı fakat buradan bir sonuç alamadı.

Öğrendiğimiz kadarı ile Ali Haydar Kaytan’ın Avrupa’da yaşayan kız kardeşi Deniz olarak tanınan Feride Kaytan Avrupa’dan uçakla Süleymaniye’ye gitti. Burada önce Fatma Adır, Bese Erzincan gibi isimlerle görüşüp “kardeşini görmek istediğini” söyledi. Bu isimler Kaytan’ın kız kardeşini ikna edemedi ve olay Cemil Bayık’a kadar taşındı. Cemil Bayık ve içinde başka yönetim üyelerinin de olduğu bir gurup Feride Kaytan ile konuştu. Cemil Bayık “Heval Fuat şehit oldu ama biz ilan etmeyeceğiz, isterseniz siz ilan edin” dedi.

İşte esas kuşku burada başlıyor. Kaytan’ın yaşamadığını Türk devleti biliyor, ailesi biliyor, PKK yapısı ve yönetimi biliyor, PKK sempatizanlarının da çoğu biliyor. Fakat kimse çıkıp “bu insan öldü, mezarı şurada, bu nedenle öldü” demiyor. Kaytan belki de kendi sonunu hissetmiş gibi “nasıl ölmeli?” sorusuna yoğunlaşırken haksız değilmiş.

Ali Haydar Kaytan nasıl delirtildi?

Kaytan ölmeden- öldürülmeden önce kapatıldığı bir mağarada ellerini ve kafasını taşlara vura vura, ağlaya ağlaya aylar geçirdi.

Kaytan’ın PKK içindeki hayat öyküsünü anlatmadan o mağarada neden ağladığını anlatmak mümkün değil. PKK içindeki 50 yıllık hayatı boyunca büyük kırılmalar, travmalar yaşadı Kaytan. Sürekli olarak suçlandı, sürekli kendini ispat etmesi istendi. Ali Haydar Kaytan yavaş yavaş delirtildi.

Ali Haydar Kaytan Abdullah Öcalan’ın eşi Kesire Yıldırım’a (Fatma) aşıktı. Öcalan’ı onu Kaytan’ın elinden aldı. Ve Öcalan yaşadığı müddetçe bunu Kaytan’ın yüzüne vurdu. “Bir alevi kadının seni tercih etmemesi zoruna gitti” diyerek yüzlerce kadronun önündü birçok zaman Kaytan’ı aşağıladı. Kaytan PKK’nin izni ile Cemile Merkit (Seher Yıldırım) ile evlendi. Öcalan Ali Haydar Kaytan’ı bu kez eşi ile ilişkileri üzerinden sürekli hedef yaptı, baskı altına aldı.

PKK; içindeki bireylere, isteklerini, güdülerini, yeteneklerini, geçmişlerini, ailelerini ve geleceklerini inkâr ettirerek insanları kullanışlı birer robot haline getirir. İşte Kaytan’da bu uygulamaya tabi tutuldu. Kaytan’ın hayatta en çok istediği şey bir çocuk sahibi olmaktı. Eşi Cemile (Seher) hamile kaldı. Fakat Kaytan’a şu söylendi: “Mazlumlar, Kemaller zindanda direnirken sen burada eşinin yayında gelecek düşünüyorsun, sen düşkünsün”. Kaytan kendini PKK’yi ispat etmek için Seher’e herkesten fazla saldırdı. Seher yedi aylık bebeği düşük yaptı. Kaytan kendini PKK’ye ispatlamak için Lolan kampında bebeği alıp odun sobasına attı, yaktı. “Günahlarımdan arınıyorum” dedi.
Seher Lolan’da tutuklandı, ağır hakaretlere maruz kaldı. Kaytan bu kadına hiç söz vermemiş, yola kendisi ile beraber çıkarmamış gibi Seher’in başına gelenleri seyretti, söylenenlerin haksız olduğunu bile bile aynı şeyleri tekrarladı. Seher evlendiği adamın başka birine, bir düşmana dönüştüğünü gördükçe umudunu kaybetti ve PKK’den ayrıldı.

Kaytan ilk “Bijî Serok Apo” sloganı atan kişidir

Seher olayından sonra Fuat artık bir daha eski Fuat olmadı. Şiir yazmayı bıraktı, gerçekleri söylemeyi bıraktı. PKK’ye teslim oldu. Kendini ispatlamak için PKK’nin hedef gösterdiği her şeye saldırdı.

Öcalan’ın tek lider olma hayalini biliyordu. Bunun için 1986 yılındaki 3’üncü PKK Kongresinde ilk kez “Bijî Serok Apo” sloganını söyledi. Kaytan buna rağmen o kongrede PKK’den atıldı. Avrupa’ya gitti, tutuklandı ama o hep geri döndü. Yıllarca PKK’ye hizmet etti.

Devrim kendi çocuklarının başını yer mi?

Kaytan, kendini, ailesini, kişiliğini, hayallerini, yeteneklerini her şeyini PKK’ye kurban etti. Bunu da 3-5 yıl değil tam yarım asra yakın bir zaman yaptı.

Derler ki “Devrim kendi çocuklarının başını yer” Kaytan’ın hikayesinden anlaşılan “Devrim kendi kurucularının da başını yiyor”.
Kaytan yaşanan süreçlerin sonunda 2010 yılından sonra hem sağlık sorunları hem de psikolojik sorunlarla boğuşuyordu. Onu aslında hiçbir yetkisi olmayan “Başkanlık Kurumu” diye kuruma koyarak iyice siyasi etkisi de bitirildiğini öğreniyoruz.

 Daha sonra 2014 yılında Rojava’ya gönderiliyor.  Yaşadığı geçmiş, anılar, yapmaya mecbur bırakıldığı olaylara bir hayalet gibi peşinde gidiyordu.  Kaytan bunları unutmak için daha fazla PKK’li gibi davranıyor, kadrolara daha fazla saldırıyordu. Fakat bir türlü acısı geçmiyordu. Son dönemde Rojava’da ki sistemden rahatsızdı.
Rojava’nın bu hali ile kaybedileceğini söylüyordu. Eğitimlerde söylediği onlarca “devlet kötüdür” söylemini bırakmış ve Kürtlerin güç biriktirmek için devlet olması gerektiğini söylüyordu.  Söyledikleri PKK’yi rahatsız ediyordu.

Cemil Bayık kendisini Süleymaniye’de Merge Pahn’daki yerine çağırdı. Kendisi ile uzun bir tartışma yapıldı ve “gittiğin her yerde gündem oluyorsun, bizi zor durumda bırakıyorsun, artık yeter, başkası olsa idam edilirdi, senden bir şey beklemiyoruz, otur ve ara sıra PKK tarihinde kesitler yaza bilirsen yaz” dendi.

Kaytan akıl sağlığını kaybetti

Kaytan artık sonunun geldiğini de anlamıştı. Çünkü o PKK’yi tanıyordu. Gare’de bir mağaraya gönderildi. Güvenliği verildi. Fakat mağara ortamı hem sağlığını hem psikolojisini daha fazla bozdu. Kaytan sayıklıyor, ağlama krizleri geçiriyordu. Sakinleştirici haplar artık işe yaramıyordu.

Kaytan, Seher, Mazlum Doğan ve diğer arkadaşlarının adını söylüyor, bazen küfrediyordu.

PKK onun bu durumunun duyulmasından çekiniyordu. Mağara’ya direk Cemil Bayık’ın güvenliğini sağlayan Özel Kuvvet gücünden bir birim gönderildi. Diğer kadrolar çıkarıldı.

Kaytan ölüme mahkum edildi

Kaytan hayatını PKK’ye adamıştı. Hatta tüm ailesi kendisi ile beraber acı süreçler geçirdi. Fakat PKK, Kaytan’ı ölmek için o mağaraya gönderdi. Normalde PKK’nin imkanı vardı, Avrupa, Rojava vb bir yerde normal bir insan gibi yaşamasına ve tedavi olması sağlana bilirdi. Hiçbiri yapılmadı. Kaytan gün geçtikçe kötüleşti. Kafasını ve ellerini mağaranın duvarlarına vuruyor, bağırıyordu. Sonunda Cemil Bayık infaz emrini verdi.

Kaytan Türk devletinin saldırısında değil kendi örgütünün mermisi ile öldürüldü. Zaten Türk devletinin açıklamalarında bile Kaytan’ın ne ölüm yeri nede tarihini bilmedikleri çok net anlaşılıyor.

PKK’nin 44’üncü yıl bayramı, kurucular nerede?

PKK resmi parti olarak 44 yıl önce kuruldu. Birkaç haftadır, PKK kurmayları, medyası PKK tarihini öve öve bitiremiyor, “bayram kutluyoruz” diyor. Müthiş bir adalet, özgürlük ve vicdan hareketi olduğunu iddia ediyor. O zaman soru şu; herkese büyük bir vicdan dağıtırken kendi kurucunuzu niye öldürdünüz?  Kendi kurucusuna bunu yapan topluma nasıl adalet götürecek?

Kaytan öldürüldü. 50 yıl Kaytan’ın hayatını sömüren PKK şimdi de onun geçmişte verdiği dersleri sosyal medya üzerinden dağıtıyor, ajitasyon yapıyor. PKK ölüsünü bile sömürüyor.

 “PKK’den ayırılırsam hain olurum, öleyim kahraman olayım” gibi basit bir denklemle düşünen çokça PKK kadrosu vardır. Kaytan’ın hayatından en çok sonuç çıkarması gerekenler PKK kadrolarıdır.

Kaytan “Nasıl ölmeliyim?” diye soruyordu. Maalesef ki ölüne bilecek en kötü biçimde öldü. Şimdi Kaytan’ın adı PKK’nin gerekince açıklanacaklar listesinde duruyor. Onun kadim dostları, ahbapları Mustafa Karasu, Cemil Bayık, Duran Kalkan ne zaman “şimdi açıklarsak iyi propaganda olur” derse o zaman iki kelime ile açıklanacak.

Biri çıkıp Ali Haydar Kaytanın hayatını yazmalı: “Ali Haydar’ın yaşam ve ölüm trajedisi”.

Diğer Haberler