İngiliz devlet adamı Edmund Burke’ün bir gün parlamentoda beraber oturduğu gazetecileri göstererek, “işte orada dördüncü kuvvet oturuyor, hepsinin en önemlisi” demiştir. Yani bir devleti ayakta tutan en önemli güçten söz etmiştir. Burke bu sözü 1787 yılında söyledi. O günden bugüne basın, medya, propaganda, aydınlar, internet ve sosyal medya kavramları yeniden tanımlandı, iç içe geçti. Fakat dördüncü tüm güçlerden daha önemli bir güç olma pozisyonunun hiç kaybetmedi. Hele internetin ve sosyal medyanın gücü öylesine arttı ki ekonomi ve siyaset bu ikisi olmadan güç olamaz duruma geldi. Ordular ise savaşları sosyal medya üzerinden kazanmaya çalışıyor.
Kürtlerin medyaya herkesten daha fazla ihtiyacı var
Yani ordunuz olabilir, ekonominiz olabilir, idari sisteminiz ola bilir ama eğer iyi bir medyanız yoksa bir ayağınız eksiktir. Yani ortada bir sakatlık vardır. Basın, yayın ve medya çalışmaları işte böylesine hayati bir iş.
Hele biz Kürtler gibi düşmanları ve hainleri bol bir halkın medyasının doğal olarak çok daha güçlü olması gerekir. Özelde de şu anda Kürdistan Bölgesine dönük dört bir yandan hatta içten böyle bir saldırı varken en önde düşmanlara göğüs germesi gereken medyadır. Yani Kürdistan’da medya çalışanları ajanslardan derleyip topladığı haberleri düzenleyip yazan, birkaç popülist olayı gündeme getiren bir medya olamaz. Kürdistan Bölgesinde medya çalışanları işe fedai gibi sarılarak ülkemize dönük saldırılara cevap vermek zorundadır. Maalesef ki bu konuda büyük bir yetersizlik var.
Kürdistan’da medya kendi düşünsel doğrultusu, siyasi çizgisi, görevleri, savunması gerekenler ve teşhir etmesi gerekenler konusunda yetersizlik yaşıyor. Evet haksızlık etmeyelim Kürdistan’da medya çalışanı olmak kolay değildir ve medyada çok değerli isimler ve gerçek vatanseverlerde var. Fakat her zaman temiz duygular yetmez. Kendini yetiştirmek, uyanık olmak, plan yapmak, strateji belirlemek ve her şeyden önce de bazı tuzaklara düşmemek gerekiyor.
“Taraf olmayan bertaraf olur”
Kürdistan’da medyanın içine girdiği düşünsel hatalardan biri “biz tarafsız bir medyayız, biz herkese eşit mesafedeyiz” gibi sözde liberal bir çizgiyi savunmasıdır. “Tarafsızlık” kavramı sadece sosyal konularda anlamlıdır. Siyasal konularda tarafsızlık diye bir şey yoktur. Hatta gerçek şudur taraf olmayan bertaraf olur.
Kürdistan’da bu çizginin öncülüğünü ise Rudaw çalışanları yapmaktadır. Rudaw herkesin sesi olacağını iddia ederken bazen Kürtler dışında herkesin sesi olmaktadır. Hatta zaman zaman Kürtleri dünya kamuoyunda karalayan konuma düşmektedir.
Rudaw’ın İngilizce ve Türkçe bölümleri bu konuda ciddi bir sapma yaşamaktadır. İngilizce bölümü sürekli olarak Kürdistan’da ki olumsuz olayları işlemektedir. Rudaw’ın İngilizce sayfasını takip eden biri Kürdistan’ı sürekli kadın cinayetleri işlenen bir yer sanabilir. Kürdistan Bölgesinin dünyaya açılan yüzü ola bilecekken, Kürtleri dengeli yansıta bilecekken tam tersi yapılmaktadır.
Rudaw Türkçe ise maalesef ki Türk devletinin, Tayyip Erdoğan’ın PKK’nin, HDP’nin sesi olduğu kadar Kürdistan Bölgesinin, Peşmerge’nin sesi olamamaktadır. Ne ilginçtir ki PKK ve HDP tarafından her gün ajanlıkla suçlanmakta, hatta saldırıya uğramaktadırlar.
Nasıl ki bir orduda her kafadan bir ses çıkıp, herkes kendi düşüncesine göre hareket edemiyorsa bir medyada herkes kendi kafasına göre haber yapamaz. Rudaw veya başka herhangi bir medya fark etmez fakat çalışanları Kürdistan Bölgesinin varlığını her şeyin üstünde tutmak zorunda olmalıdır. Unutmayalım kendi Kürdistan hepimizin yuvasıdır. Eğer yuvamızı koruyamazsak ne medya kalır ne stüdyo ne de başka bir şey. Bunun için hepimiz taraf olmak zorundayız. Hepimiz “Kürdistan’ın varlığını korumanın tarafı olmak zorundayız”
Kim Kürt medyasıdır?
Kürt ve Kürdistani medya her zaman için siyasal iktidarı, siyasileri ve yanlış gidişatları eleştirmek hakkına sahiptir. Hatta görevidir. Fakat bazıları var ki kendileri Kürt olmakla beraber Kürt medyası değillerdir.
Kürt medyası olmak için öncelikle Kürt haklarını savunmak gerekiyor? Her gün “Saddam daha iyiydi” diyerek halka umutsuzluk yaymak isteyenler, “Bağdat’a bağlanırsak, petrolü, ekonomiyi Bağdat idare ederse daha rahat ederiz” diye propaganda yapanlar Kürt medyası değildir. Bunun için sosyal medya üzerinden Kürdistan düşmanlığı yapanlar Kürt medyası muamelesi göremez. Ayrıca PKK medyası da Kürt medyası muamelesi göremez. Her gün Güney Kürdistan’ın kazanımlarına küfreden, tarihi alt üst eden, Kürdistan Bölgesinin statüsünü yıkmak için Haşdi Şabi’sinden tutalım envaı çeşit insana kadar medyada kin kusan PKK medyası da bu sıfatın dışındadır.
Bu nedenle bunlardan bir beklentimiz yoktur. Beklenti olmayınca doğal olarak eleştiriye de gerek olmuyor. Çünkü onlar Kürdistan’ın çıkarlarının yayında değil karşısında duruyorlar. Hatta gerçek Kürt medyasının görevi işte bu kesimleri de durdurmaktır.
Kürdistan’ın ve Kürtlerin Kürdistan Bölgesel Yönetimi şahsında statü sahibi olması anti-Kürt cephe tarafından kabul edilmemektir. Düşmanlarımız çoktur. Biz sanki ulusal, siyasal sınırlarını garanti altına almış, dünya nizamının kurumlarında kabul görmüş bir İskandinavya ülkesi değiliz. Biz bunun için İskandinavya modeli uygulayamayız. Kürtler varlığına saldıran içten ve dıştan her türlü düşmana karşı mücadele etmek zorundadır. Bu da sadece siyasi idarenin ve Peşmerge’nin görevi değildir. Madem medya dördüncü güçtür. Şimdiden öne geçerek görevlerini yetirmek zorundadır.