Kürt olgusu etrafında dönen tartışmalar devam ediyor. Bu tartışmaların merkezi ise Ortadoğu. Ortadoğu hala Kürtlerin kendini yönetmesini sindire bilmiş değil. Kürtler Ortadoğu için yazar Mücahit Bilici’nin o güzel belirlemesindeki gibi ancak “Hamal Kürt” olunca kabul ediliyor. Araplar, Farslar ve Türkler; Kürtlerin özgür Kürt olmasını, kendini yönetmesini kendileri için büyük bir tehdit olarak görüyor. Kürtler ancak bulundukları devletlerin askeri ve hamalı olunca kabul görüyor. Kendi çizdikleri sınırın dışına çıkan Kürtleri anında düşman ilan ediyor. Bunu sağcısı, solcusu, İslamcısı bilumum ideolojik tayfa aynı biçimde yapıyor. Olabilir, her milletten “Kürtler kendini yönetmelidir, bağımsız olmalıdır” diyen birkaç kişi çıkabilir. Ama istisnalar kaideyi bozmuyor.
Her devlet Kürtleri kendi denetiminde tutmak için kendi derin aklını devreye koyuyor. İnsanlar görevlendiriyor. Diye biliriz ki Kürtlerin kendini yönetmesini engellemek için sömürgeci güçlerin yönlendirdiği bir misyonlerler ordusu var. Misyoner nedir? Başkalarını belirli bir öğretiye, özellikle dini bir öğretiye ikna etmeye çalışan, onları bu öğretiye çekme amacını üstlenen kişileri tanımlamada kullanılır. Afrika ve Amerika toplumlarını Hristiyanlaştırmak için misyonerleri kullandılar. Misyonerler ajanlardan daha tehlikelidir. Çünkü ajan bir an için bir çıkar için görevledir. Fakat misyonerlik gönüllüdür, büyük bir inançla yapılır. Türk devletinin kullandığı en büyük misyonlerden biri Yalçın Küçük’tü. Yalçın Küçük Kürtleri yönlendirmek ve kullanmak için 1990-1998 yılları arasında Kürtler içinde cirit attı. Şam, Avrupa arasında mekik dokudu. Kürtleri bağımsızlığın kötü bir şey olduğuna inandırmak için hayatını adadı. Zaten sonuçta da “benim soy adım küçük ama büyük işler başardım, Kürtleri bağımsız olma fikrinden, Barzaniye kaymaktan alı koydum” dedi. Bunun için Kürler içine sızan Türk misyonerlere Yalçın Küçük’ün yavruları demek yanlış değildir.
Şu anda Kürt siyaseti Yalçın Küçük’ün yavruları ile dolu. Ya da şöyle söyleyelim. Ortalıkta Yalçın Küçük’ün ruhu geziyor. PKK medyası ve siyaset dünyası Yalçın Küçük’ün ruhunun ve yavrularının merası gibi. Kendine solcu diyen, sosyalist diyen, özgürlükçü diyen, hama içinde Kürtleri Yalçın Küçük gibi denetlenmesi gereken hamallar olarak gören onlarca yazar, siyasetçi şu bu var. Sırrı Süreyya Önder, Veysi Sarısözen, Ayşe Hür, Ergun Babahan, Baskın Oran vb vb birçok isim saya biliriz. Şimdi Türkiye’de solcusu, Fetöcüsü, Ergenekoncusu hepsi bir olmuş, Türkiye’yi bırakmış Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilgileniyor. Hepsi bir biçimde Kürtlere akıl veriyor, Kürtlere neyin iyi neyin kötü olduğunu, hangi Kürdün iyi hangi Kürdün kötü olduğunu söylüyor, Kürtlere ne yapıp ne yapmaması gerektiğini anlatıyor. Hatta Kürtler arasında hakemlik yapmaya çalışmanlar var. Hepsi kendine göre Kürtlere ayar veriyor.
Yalçın Küçük’de böyleydi. Yalçın Küçük “Ben Kuzey Kürtlerini Barzani yakınlaşmasından alı koydum. Yoksa Türkiye biterdi.” demişti. Sırrı Süreyya Önder Kerkük işgal edildikten sonra göğsünü gere gere “Kürt sağı yenildi” demişti. Ayşe Hür Barzanileri küçümsemek için ve gerici göstermek için “Nakşibendi tarikatı” damgası vurmuştu. Türk milliyetçiliğinin Kemalist versiyonunu övüp “Atatürk Milliyetçiliği” diye kitap yazan Baskın Oran PKK medyasına çıkıp Kürtlere “milliyetçi olmayın” öğüdü eriyor. Ergun Babahan her gün PKK medyasında boy gösterip “Kürtlere KDP’nin ne kadar kötü olduğunu” anlatıyor. Hatta birçok Türk “Barzaniler Yahudi’dir” düşüncesini kabul ettirmeye çalışıyor. Hepsi de alttan alta Kürdistan Bölgesinin federe statüsünün ABD ve İsrail gizli planı çerçevesinde kurulduğunu anlatmaya çalışıyor. Yani bu sözde Kürt dostlarına göre Güney Kürdistan siyasi mücadelesi hiçbir şey yapmamış, şehit vermemiş, mücadele etmemiş öyle oturdukları yerde statü sahibi olmuş. Bu ne demek “aslında bu Güney Kürtleri Federe statüyü hak etmiyor” demek. Tabi ki doğal olarak da madem hak etmiyor o zaman yıkılması da mubah demek. Evet konunun özeti bu.
Şimdi de bu tayfa Kürdistan Bölgesinin gazını kime sattığı, ne kadar sattığı, Hewler’de MOSSAD üssü olup olmadığı ile ilgileniyor. İsrail’i kurulduktan 11 ay sonra ilk tanıyan Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınları, solcuları Kürtlerin tek resmi statüsü Kürdistan Bölgesini İsrail ile ilişki halinde olmakla suçluyor. Ortadoğu’da çok kadim Yahudi hassasiyeti hatta nefretini kullanarak Kürdistan Bölgesini şeytanlaştırmaya çalışıyorlar. Bu Barzani’ler Yahudi’dir, Erbil’de MOSSAD üssü var vb. hepsi bunun için ortaya atılıyor.
72 yıldır Türkiye devleti sömürgeci pozisyonda Batman’dan Türkiye petrolünün yüzde 32’sini çıkarıyor. Adıyaman’dan, Cudi dağından petrol çıkarıyor. Bu sözde Kürt dostları PKK ekranlarına çıkarak Güney Kürdistan topraklarından çıkan petrolün kime satıldığını, ne kadara satıldığını yorumlayıp Irak’ın Kürdistan Bölgesi petrollerine el koymasının haklı olduğunu savunuyor. Tabi hemen bir parantez açalım “PKK yöneticisi Cemil Bayık’da Ukrayna savaşı sonrası önem kazanan Kürdistan Bölgesi gaz ve petrolü için satmalarına izin vermeyeceğiz” demişti. Peki bu kişiler neden Batman petrollerinin geliri nereye gidiyor, Cudi dağında çıkan petrol kime satılıyor, niye Kürtlerin petrolü sömürülüyor demiyor. Tüm bunların yapılmasının nedeni az önce söylediğimiz gibi Federe Kürdistan yapılacak saldırıyı meşrulaştırmak içindir. Hatta meşrulaştırmayı geçelim, Kürdistan Bölgesine yapılacak bir saldırıyı bir sol devrim, ilerici bir devrim, eşitlik ve adalet girişimi olarak göstermek istiyorlar.
Bu insanlar veya bu misyonlerler egemen ulus şovenizmi yaşıyor. Kürtleri küçük görüyor, Kürtlerin ekonomik, diplomatik, siyasi ve coğrafik olarak kendi başına olmasını ve uluslararası alana girmesini kabul etmiyorlar. Türklerin bir sözü var, derler ki; Kürt ne bilir bayramı hor hor içer ayranı. Evet bu sözde Kürt sever Türkiyelilerin tek amacı Kürtlerin Türk devletine tabiiyetinin fikri alt yapısını oluşturmaktır. Bunlar Yalçın Küçük’ün yavrularıdır.
Bunun için diyoruz ortalıkta Yalçın Küçük’ün ruhu geziyor. Fakat bu ruh PKK saflarında geziyor. Artık bu Türk misyonlerde değil tek sorun, sorun Yalçın Küçük’ün ruhunun PKK’nin içinde yaşamasıdır. PKK medyası Kürt Yalçın Küçük’lerle doludur. Sürekli olarak Kürtler arasına nefret yaymaya çalışan, Kürtleri kışkırtan, İran ve Türkiye propagandası yapan Kürt Yalçın Küçük’ler var PKK saflarında. Bese Hozat ve Mustafa Karasu Yalçın Küçük’ün ruh ikizleridir. Onlar kadar Kürtlerin kendini yönetmesine karşıdırlar. Yalçın Küçük ne kadar Misaki Milli’yi savunmuşsa Abdullah Öcalan’da o kadar savunmaktadır.
O zaman bu PKK ve Türk çevrelerinin Kürdistan Bölgesine yaptığı saldırıya sadece Yalçın ruhlu misyonerler ile Kürt Yalçın Küçük’lerin ittifakı demek çok doğrudur. Unutmayın ortakla Yalçın Küçüğün ruhu geziyor.