1.Bölüm: “Bijî Serok Apo” sloganın ardındaki Öcalan ve lider tapınmacılığı

1.Bölüm: “Bijî Serok Apo” sloganın ardındaki Öcalan ve lider tapınmacılığı Çetin Göngör, Kemal Pir, Semir, APO Abdullah Öcalan

Ortadoğu toplumlarının sosyolojisi incelenecekse üzerinde en çok durulması gereken kavramlardan biri “tapınma” sözü olmalıdır. Çünkü tapınma meselesi siyasetten, sosyal hayata, düşüncelerden eylemlere kadar pek çok alanda etkilidir. Bu tapınma kültürünün en başat eğilimi ise “lider tapınıcılığı”dır. Çağımızda liderle tapmak, kendini lidere kurban etmek, amaçları liderlere kurban etmek tıpkı geçmişten gelen bir veba virüsü gibidir. Evet bulaşıcıdır ama bulaşıcı olması, insanların kapılması değildir önemli olan. Önemli olan onun öldürücü olması ve toplumsal bir iyiliğinin olmamasıdır.

Abdullah Öcalan’ın doğum günü olarak kutlanan 4 Nisan tarihinde PKK medyasının yazıp çizdiklerine ve PKK yorumlarına bakılırsa Abdullah Öcalan tapınılması gereken bir liderdir. Tıpkı Allah’ın 99 sıfatı ve ismi olduğu gibi Öcalan’ın da bir sürü ismi ve sıfatı vardır. Mesela; Serok Apo, Reber Apo, Kürt Halk Önderi, halkların önderi, dünya halklarının önderi, Ortadoğu halklarının önderi, kadınların önderi, barış elçisi, Kürtleri yok oluştan kurtaran önder, Kürdistan Güneşi, Kürtleri dirilten lider, insanlığın özgürlük umudu ve daha pek çok sıfatı var.

Bu sıfatları Öcalan’a kimler verdi? Elbette ki öncelikle Abdullah Öcalan’ın kendisi ve daha sonra da PKK verdi.  Yani halkın kendisinin Öcalan’a verdiği sıfatlar değildir bunlar. Tuhaf olan Öcalan ve partisi Öcalan için her yeni sıfat yarattığında kesinlikle çok büyük oyunların döndüğü süreçlerdir. Resmen gerçekleri bir makyajla örtmeye çalışır gibi her defasında yeni bir sıfat verilmiştir. Bu yeni sıfat verme meselesi insanların ve toplumun psikolojisine hitap eden bir meseledir. Bir bisküvi veya deterjan bile aynı içeriği birkaç yılda bir yeni bir ambalaja koyarak bir ek isim ekler, aynı ürünü yeni bir ambalajda ama adının yanında maximum, ultra vb. bir kavram ile alınca yeni bir ürün keşfetmiş gibi sevinirsiniz. Öcalan’ın da 40 yılık böyle bir isim değiştirme serüveni de buna benzer. 40 yıldır isimler değiştirerek aynı özü Kısaca Öcalan’ın bu isim serüvenine bakalım.

Abdullah Öcalan PKK’nin ilk kuruluş yıllarında herkes gibi kendine bir kod isim bulur ve adı Ali olur. Ona Ali Yoldaş diye hitap edilir. Ve o zaman Öcalan PKK’nin Genel Sekreteridir. PKK’nin temel kadroları ve yöneticileri kendilerine Apocu denilmesini bir hakaret kabul ederler o zamanlar. PKK’nin kurucu kadrolarından Kemal Pir 1981 yılında tutukluyken mahkemede duruşma hakiminin kendilerine Apocular denmesine karşı çıkar.

Kemal Pir mahkemede der ki: “Biz Apocu değiliz. İnsanlar bizi karalamak için bu ismi uydurdu. Apoculuk bizi tek bir insana bağlı göstermek için uyduruldu. Hâlbuki biz bir insana falan bağlı değiliz. Abdullah yoksa bu hareket yoktur diye bir şey yoktur. Abdullah kendisi de bu hareketin bir üyesidir.” Fakat şimdi PKK şerbetini içmiş kişiler “Abdullah Öcalan’ın doğum günü hepimizin doğum günüdür” gibi ifadeler kullanıyor. Oysa ki PKK’nin başlangıç yıllarında insanlar Abdullah Öcalan’a veya onun partisine katılmıyordular. İnsanlar Kürdistan’a, vatan sevgisine katılıyordular. PKK’nin kurucu birçok üyesi           cezaevlerinde hayatını kaybetti, tutuklu kaldı, dağda hayatını kaybedenler oldu. Öcalan o zaman kendisine başkanlık yolunun açıldığını gördü. Fakat önünde bazı engeller vardı, PKK’de kalan kadroların bazıları hala eskisi gibi Öcalan’ı normal bir sekreter olarak görüyordular. Öcalan’ın başkanlık ve tek adam olma istemine karşıydılar.

Öcalan PKK 2. Kongresinde eleştirilir, kadrolar Öcalan’ın 12 Eylül’de herkesi içerde bırakıp, kendisini Suriye’ye gelip kendisini kurtardığını düşünürler. Öcalan’ın evliliği, kendi özel hayatı tartışma konusudur. Öcalan Kongrede seçilmeme tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Kongre’nin seçim gündemi gelince Öcalan insanları baskı altına almak ister ve der ki seçim pusulasında her kes kâğıdın arkasına ismini yazacak. PKK’nin aktif ve önde gelen kadrolarından Semir (Çetin Güngör) buna karşı çıkar ve insanların baskı altına alınmamasını, bunun demokratik olmadığını söyler. Bu sözler Semir’in Öcalan’ın tekrar başkan olmasını engelleyecek bir öneriyi yapması 1985 yılında Stockholm’de öldürülmesine giden yolu açmıştır.

PKK’nin 1980-1986 arasındaki tarihi Öcalan’ın “Başkan Apo” olmasını engel olanların tasfiye edilmesi tarihidir. Semir ve Enver Ata (Resul) gibi onlarca insan tasfiye edilmiş, Ali Haydar Kaytan gibi bazı isimlerde Öcalan’a muhalif olmasınlar diye PKK’nin 3. Kongresinde cezalandırılarak PKK üyeliğinden çıkarılmışlardır. Yani Öcalan Serok Apo olmak için kendisi ile yola başlayan arkadaşlarını önündeki engeller olarak görmüş ve tek tek ayıklamıştır. Öcalan herkesi tasfiye ettikten sonra 3. PKK Kongresinde sistemi değiştirir ve PKK’de genel sekreterlik kaldırılır ve Parti Başkanlığı kurumu kabul edilir.

Geçtiğimiz kış PKK medyası “Biji Serok Apo’nun hikâyesi” diye bir yazı yayınlamıştı. Yazıya göre Avrupa kitlesi kendi başına Serok Apo sloganını bulmuştur. Oysa ki Öcalan tek serok- tek başkan olmasını engelleyecek herkesi imha ettikten sonra tek kalmış ve serokluk-başkanlık ona kalmıştır. Eğer bir gün biri “Biji Serok Apo” sloganının gerçek hikayesini yazarsa Öcalan’ın Avrupa’da, Lolan’da, Bekaa vadisinde infaz ettirdiği Saime Aşkınların, Çetin Göngürlerin, Davutların, Mehmet Şenerlerin kanı ve canı üzerinden nasıl serok olunduğunu yazmalıdır. Öcalan yol arkadaşlarını tasfiye ederek serok-önder olmuştur.

Öcalan’ın başkanlıktan önderliğe geçişi de yine benzer bir hikayedir. Öcalan 2000 yılında İmralı’da ki duruşu ile en çok tartışıldığı dönemlerde 2002 yılında bir gün Avukatları ile görüşürken “beni sadece PKK’nin başkanı olarak görmeyin, ben artık PKK’nin de üstünde bir yerdeyim, bana başkan demeyin başkanlık beni daraltıyor çünkü ben bir liderim” der.
Öcalan’ın başkanlık ve önderlik hikayelerinin kısa özeti budur.

Öcalan’ın Başkan olma süreçlerini eleştirdiğimiz veya hatta Öcalan’a eleştiriler geldiği zaman insanlar “ama halk onun için gösteri yapıyor, onun için ölüyor” denmektedir. Oysaki insanların Öcalan için ölmesi, resimlerini taşıyor olması övünülecek bir durum değildir. Çünkü bunun nedeni Ortadoğu da var olan “lider tapınıcılığı” hastalığıdır. Saddam’ın da etrafında insanlar vardı oysa hepimizin Saddam’ın o sevgiyi kazanmak için ne kadar cana kıydığını biliyoruz. Öcalan da “sevgiyi” kazanmak için onca yoldaşının canına kıymıştır. Denklem bu kadar basittir.

Abdullah Öcalan PKK içinde tüm alternatifleri ve tek adam olmasının önündeki tüm engelleri kaldırdıktan sonra geriye kalan Öcalan’ın artık halk için kendini serok olarak kabul ettirmesi olmuştur. Öcalan’ın halka serok olması hikayesi daha girift bir sürecin sonucudur. İşin içinde akıl hocaları, toplum mühendisliği ve inşa edilmiş bir önderlik fikri vardır.

Diğer Haberler