Kürt kadınları self-kolonyalizmin nesnesi olarak mı kullanılıyor?

Kürt kadınları self-kolonyalizmin nesnesi olarak mı kullanılıyor? otoasimilasyon, Abdullah Öcalan, Nasıl Yaşamalı Sosyal Devrim, Şam, PKK, Kadın hareketi, alevilik, Kürt kimliği, asimilasyon Kürdistan, Kadın hareketi, Kürt kadın hareketi, Leyla Zana, Figer Yüksekdağ

Kadınlar, toplumu toplum yapan ve hayatı kuranlardır. İnsan toplumsallığının temeli kadına dayanır. Bir toplumsallık kuracaksanız önce kadınla işe başlamak zorundasınız. Tersi de doğrudur eğer bir toplumu yıkmak istiyorsanız önce toplumda kadınlara saldıracaksanız. Bu nedenle kimlik ve toplumsallık kurmak isteyen herkes önce kadına yönelir. Tüm insanlık tarihi boyunca bu böyle olmuştur. Dinler, etnik kimlikler, siyasal kimlikler meydana çıkınca önce kadınları kazanması gerektiğini bilir. Yine eğer bir toplumu ele geçirmek istiyorlarsa da önce kadınları ele geçirmek isterler. Bu denklem toplumsal tarih boyunca işlemiştir.

Tabi olduğumuz Kürt toplumu açısından da böyledir. Kürt kültürünün varlığı, Kürt dilinin varlığı hep kadında somutlaştı ve korundu. Ne zaman ki kadınlarımız asimile olmaya başladı. O zaman toplumda asimile oldu. Kuzey Kürdistan’da Kürt kimliğinin silikleşmesinin nedeni diye biliriz ki Kürt kadınının asimile olmaya başlamasıdır.

1980’lerden şimdiye kadar Kuzey Kürdistan ve özellikle de kadın kimliği üç büyük kuşatma yaşadı. Bu üç kuşatmanın da kadın üzerinde bıraktığı büyük tahribatlar oldu.

Bunlardan birincisi; devletin direk olarak Kürt kadınlarına dönük özel savaş yöntemiydi. Devlet bunu çok yönlü olarak yaptı. Fiziki soykırım vb yöntemler uygulandı. Fakat sömürgecilik asimilasyonun tek başına işi götüremeyeceğini bildiği için Kürt toplumunun zihninde süreklileştirmek zorunda olduğu bir sisteme yaratmak zorunda olduğunu bilir bunun içinde Kürtleri iki ayrı biçimde kuşatmaya aldı.

Diğer iki kuşatma ise bu ilk kuşatmadan daha derin sonuçları olan kuşatmalardı. Çünkü bunlar devletin asimilasyonunun otoasimilasyona ve daha sonra ise selfkolonyalizme  evrilmesine yol açtılar.

İkincisi kuşatma dini kimliklerin öncellenmesi idi; bu da devlet tarafından organize edilen bir süreçti. Zaten çoğunluğu Müslüman olan ve kendi sosyal kodlarına göre Müslümanlığı yaşayan aslında dindar Kürtlerin Türklük lehine asimile edilerek dincileştirilmesi süreci diye bileceğimiz bir süreç yaşandı. Yani İslam kimliği öne çıkıyor, Kürtler ümmetin bir parçası oluyor, Kürdistanilik ise yan bir uğraş ve hobi haline getiriliyor. Bunun sonucu ise ümmet adı altında otoasimilasyonun yaşanmasıydı. Bunun bir diğer değişik ve radikal biçimi de Alevilere yapıldı. Alevilik kimliği tüm kimliklerin yerine kondu. Hatta Alevilik kimliği etnik ve ulusal kimliğin bile önüne kondu. Bunu da devlet ve uzantısı olan hareketler yaptı. Yani Kürt kimliği silikleşti.

Üçüncüsü büyük kuşatma ise PKK’nin Kürt kadınları üzerindeki kuşatmasıydı.  Bu saydığımız üç kuşatma içinde en çok incelenmesi gereken ve çok ince tehlike barındıran da PKK’nin kuşatmasıdır.   Çünkü PKK kadın ve Kürt kimliğini en çok tekeline alan yapı. Bu iki kimlik üzerindeki örgütlü hegemonyası aracılığı ile Kürt kimliği ve mücadelesine derinlerden gedikler açıyor.  Kadınlarla Kürtleri, Kürtlerle kadınları kontrol ediyor. Kadın ve Kürtlük etrafında örtüğü kavramlarla aslında her iki kavramı gerçek sorunlarından uzaklaştırıyor.  Hatta her iki kimliğinde kendi gerçek sorunlarını tespit edemez hale getiriyor.

PKK’nin kadın meselesini ana propaganda yaptığı 1990’lardan beri kadın üzerinden bir kavram bombardımanı oluşturulmuştur. “Sosyal devrim, nasıl yaşamalı, erkeği öldürmek” gibi kavramlar etrafından şekillendi her şey.  Köyler yakılır, insanlara dışkı yedirilir, cenazeler yerlerde sürüklenirken Şam’da PKK kadroları Kürt toplumunun sömürge olmasını değil “aşk, kadın -erkek ilişkilerini” tartışmıştır. Sonuç olarak Şam’da ki bu işleyiş Kürdistan’ın sömürge olduğunu perdelemenin ilk nüveleri olmuştur.

Evet, PKK’nin bir kadın hareketi var, büyük bir kadın hareketi var, bu kadın hareketi büyük ve etkili ama tüm bunlar bu hareketin doğru olduğu yaptıklarının Kürt toplumu için faydalı olduğu anlamına gelmez. Gerçek şudur; özellikle 1990 sonrası kadınlar PKK’nin propagandasının nesnesi oldular. PKK kadınların varlığını öne çıkararak bunu yaptı. PKK hala aynı minvalde kadını nesneleştirmeye devam ediyor.  Kadın özgürlüğünü büyük bir söyleme dönüştürmüş olsalar da aslında PKK kadını kendi için bir meta haline getirmiştir, çok eleştirdiği kapitalizmin bir versiyonudur. Kadınların küçük ve elit bir kısmı yöneticidir. Diğerleri ise PKK’nin ucuz iş gücü ve propaganda malzemesidir.  Maalesef ki böyledir. Genç ve güzel kızların silahlı fotoğrafları, röportajları, şarkı söylerken ki videoları, hatta hayatlarını kaybettikten sonra yayınlanan videoları bu denli dolaşıma sokmaktaki amaç budur.

Öcalan kadınlar içinde en asimile olanları, en Kürdistan’dan kopuk olanları temel taşlar olarak almıştır. Kürt kültürü taşıyanlar savaşa sürülmüş diğerleri de yönetici tabaka olarak eğitilmiştir. Neden bu konuyu bu kadar önemli çünkü PKK önce kendi içinde bir rol -model oluşturmuştur. “En çok Türkleşmiş olanlar en önde yer almıştır”.  Rojavalılar, Doğulular, Güneyliler, Botanlılar hepsi ama hepsi bu en Türkleşmiş olanların gölgesinde kalmıştır. Kürt olmak Kürdistani olmak ise gerilik, marjinallik ile eş değer görülmüştür.

Öcalan’ın kadın rol modeli üzerinden Türklük değerlerini ilerici ve özenilen değerler yapılması daha sonra PKK’nin genel siyasetinin de bir parçası oldu.  Ve bu ilk adım üzerinden PKK bir yeni bir düşünce kalıbı yarattı buna göre: “Türkleşmek asimile olmak değil sınıf atlamak, modernleşmektir.”  Bunun için Kürt kimliğinin geri plana itilmesi aslında ileri bir adım gibi gösterildi.  Türk gibi davrandıkça daha modern olduğu algısı yaratıldı. Kadınlardaki bu rol model daha sonra Kuzey Kürdistandaki siyasi sahaya yansıdı. Kürdistani yapılar hatta DEHAP gibi Kürt renkli partiler kapatıldı, yerine halkların partisi HDP gibi yapılar kondu. Mesela Kürt siyasetinde Leyla Zana gibi Kürtçü motifler silindi, yerine Figen Yüksekdağ gibi Türk kadınlar ikame edildi. Kürt olanların içinde bile Kürt kimliğini en zayıf taşıyanlar getirildi.

PKK’nin kadın hareketi aslında Kürt kadınlarının gerçek sorunlarına odaklanmasını da engelledi. Gerçek bir Kürt kadın hareketine barajlama yaptı. PKK Kürt mücadelesini ve kadın mücadelesini rotası belli olmayan bir yola soktu. Şimdi PKK’nin kadın hareketinin herhangi somut bir talebi yoktur. Sürekli bir aktivite ve akan bir enerji var fakat bunların gittiği bir yer yoktur. Bir kara delik gibi insanlar ölmekte, tutuklanmakta, bedel vermekte fakat sonuçta her hangi bir kazanım olmamaktadır.

 Bu ilginç ve tehlikeli işleyişin formülü şu: Kürtlere özgürlük için Kürt kadınları dağa çıkıyor, cezaevine giriyor, kendi hayatından feragat ediyor. Yani ülken sömürge diye dağa veya mücadele ediyorsun çıkıyorsun. Sonra seni sömüren ülkeleri demokratikleştirmeye çalışıyorsun.  Sömürge ve sömürgeci ilişkisi silikleştiriliyor. Hemen ardından kadınlar için dağa çıktığını söylüyorsun tüm dünyadaki kötülüklerin erkekler tarafından yapıldığını söylüyorsun. Fakat ardından PKK’nin erkek başkanı Öcalan’ın dünyayı kurtaracağını ve onun fedaisi olduğunu söylüyorsun. Bu kavram karmaşası binlerce teori, felsefe ve mitoloji ile örtülmek isteniyor.

Şimdi bu satırları okuyanlar bugün yani 8 Mart günü PKK’nin bölgedeki seksiyon örgütlerinin yapacağı 8 Mart mitinglerini, mitinglerde halay çeken kadınları örnek gösterecek ve söylediklerimizin bir inkar olduğunu söyleyecek. Hayır. Söylediklerimiz bir inkar değildir. Çok ince işletilen Kürt toplumuna içten yapılan saldırının özetini koymaktır. Çünkü Hakkaride, Van’da halay çeken Kürt’tür, Kürt olarak meydana çıkmıştır ama enerjisi Kürdistan’ın sömürge olması durumunu yenemiyor, tam tersine sömürgeyi meşrulaştırıyor.

Bunun için diyor ki; Kürt kadınları üzerinde oto- asimilasyon ve self- kolonyalizmi döngüsü yaratılıyor. Bunu bir devlet ve bir takım Kürt siyasi hareketleri kol kola yapıyor. Bunu teşhir etmeden de Kürt kadınlarının kendi gerçek haklarına kavuşmasını sağlayamayız.

Diğer Haberler