Aysel Tuğluk’un sağlık durumu, Kuzey Kürdistan’ın travması ve paradigmanın iflası

 Aysel Tuğluk’un sağlık durumu, Kuzey Kürdistan’ın travması ve paradigmanın iflası, Mustafa Kemal, Aytekin Tuğluk, Abdullah Öcalan, Demokratik Konfederalimz, Ulus Devlet, jineoloji, ekoloji, Türkiyelileşme demans travma

Sömürgeci Türk devleti Kuzey Kürdistan ve Türkiye cezaevlerindeki tutuklular üzerinde insanlık dışı bir politika yürütüyor. 80 yaşındaki yatalak insanlar cezaevlerinde hücrelere konuyor, insanlar ölümle yüz yüze bırakılıyor. Son dönemde sağlık durumu nedeni ile gündem olan isimlerden biri de Aysel Tuğluk.

Aysel Tuğluk’a demans tanısı konulduğu, hiçbir şey hatırlamadığı ve kendi başına ihtiyaçlarını karışlayamadığı belirtiliyor. Tüm diğer tutuklular gibi Aysel Tuğluk’un da yaşam koşullarının değişmesi gerekiyor, cezaevinden çıkarılması gerekiyor. Fakat biz kendimize “Aysel Tuğluk neden böyle oldu?” diye sormak zorundayız.

Aysel Tuğluk’un hastalığının nedeni yaşadığı travmadır ve bu travma politik bir travmadır. Aysel Tuğluk tutukluyken 78 yaşında ki annesinin cenaze törenine katılmış ve Türk bir gurubun annesinin cenazesine saldırdı. “Buraya Kürtler gömülmez, Aleviler gömülmez” sloganı attı, Türk bayrakları ile yürüdüler. Gömdükleri halde cenazeyi tekrar mezardan çıkarmak zorunda kaldılar. Cenaze Dersim’e götürüldü. Aysel Tuğluk cenaze ile de gidemedi. Cezaevi arkadaşları Aysel Tuğluk’un o günden sonra kimse ile konuşmadığını ve içine kapandığını söylüyor.

 Diye biliriz ki, Aysel Tuğluk’un yaşadığı uzun bir yanılgının travmasıdır. Aslında Aysel Tuğluk’un yaşadığı durum Kuzey Kürdistan’ın bir prototipidir.  Ayrıca Tuğluk’un 40 yıldır içinde olduğu siyasi geleneğin geldiği son noktadır.

Aysel Tuğluk ve geçmişi

Aysel Tuğluk abisi PKK’nin kurucu üyelerinden, cezaevinde hayatını kaybediyor. Diğer abisi de PKK gerillası. Dersim’de 1988 yılında tutuklanıyor. Tuğluk’un hayatı PKK içinde geçmiş. Tuğluk 1990’larda Mustafa Karasu’nun avukatlığını yapmış, 1999’da da Abdullah Öcalan’ın. Öcalan tarafından aktif siyasete dahil edildi. PKK’nin 1999 sonrası Demokratik Cumhuriyet’le başlayıp en son Demokratik Konferalizm modeli olarak sunulan Türkiyelileşme projesinin her döneminde aktif yer aldı. Tuğluk Öcalan’ın tüm ideolojik ve politik söylemlerini coşku ile savundu kendisine gerek İmralı gerek Kandil’den gönderilen tüm talimatları yerine getirdi.  Öcalan’ın Türkiyelileşme tezine büyük bir destek sundu. Ve aslında her şey burada başladı.

Aysel Tuğluk’un yaşadığı travma aslında annesinin cenazesine yapılan saldırı ile başlamadı. Tuğluk’un Türk halkının Sevr travmasını anlamlı bulduğu an Tuğluk’un travması başladı.

Sevr Travması kimin travmasıdır?

Aysel Tuğluk’un 2007 yılında Radikal 2’de kaleme aldığı “Sevr Travması-Kürtlerin Empatisi” ve “Pozitif Milliyetçilik” makaleleri incelendiğinde bu gün yaşadığı travmanın siyasi kodlarını bu yazıların içeriğinde bulmak mümkündür.
Tuğluk makalelerinin birinde şunu söyleyecekti: “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir. Kürt olgusunun bölücülüğe kaynaklık ettiği ideası, resmi ideolojinin yaygınlaştırdığı bir korku olsa da, toplumun usunda yer edindi ve bu toplumsal algı adeta gelenekselleşti. Kürtlerin gayet açık ve samimi olması gerekiyor. Şu ön kabulle başlangıç yapılabilir: Misak-ı Milli sınırlarını mutlak surette koruyarak Kürt sorununa çözüm bulunmalıdır.”

Türk halkının kaygıları gerçekçidir

Tuğluk’un bu izahı Türklerin travmasını aşması için Kürt travmasına göz yummaktı.  “ABD’nin Irak işgali, Türkiye’deki ve Irak’taki Kürt sorununun emperyalist müdahalelerle geldiği son aşama … Bize göre Türk halkının korku ve kaygıları ciddi düzeyde gerçekçidir, anlaşılmaya değerdir. Türk halkı tekrar Sevr tehlikesine benzer bir durumla karşı karşıyadır tespitini rahatlıkla yapabiliriz.” diyerek Kürtlerin 20 yüzyıldaki tek varlığı Kürdistan Bölgesini bir tehlike olarak göstermekten hiç çekinmemiştir. Kendi halkının bir yerdeki ulusal kimlik kazanımını başka bir ulus için tehlikeli görmek bir kendini yitirme durumdur.

Çok basit bir söylemle Sevr’i tehlikeli gören Lozan’ı övüyor demektir. Tuğluk makalesinde Sevr anlaşmasını büyük bir tehlike olarak gösteriyor. Sevr’in tehlikesi içinde Kürtlerin kendini yönetme hakkı olmasıydı, kendi devletleşmeleri olmasıydı. Lozan ise Kürtlerin bölünmesi demektir.

Türk – Kürt bölünmesinin psikolojik alt yapısı var mı yok mu?

Kürtlerin sömürge bir halk olduğunu ve Kürdistan’ın sömürge olduğu gerçeğine gözünü kapatarak Kürt ve Türk kimliklerini tanımlamak istemiştir. . 20’inci yüzyıl Kürt katliamlarının sorumlusu Mustafa Kemal’i övmüştür. Aysel Tuğluk “Bu ülkenin Kürt- Türk diye bölünmesinin maddi, psikolojik altyapısı asla oluşmadı” diyecek kadar Türk kimliğinin toplumsal gerçeğini bilmiyordu. Oysa ki annesine Kürt ve Alevi olduğu için bir mezarlıkta yer verilmemişti.

Aysel Tuğluk’un savunduğu bu düşünceler yaşadığı travmanın paradigma ile bağını ortaya koyar. Tuğluk büyük bir yanılgı yaşamıştır. Türk devletinin sömürgeci olduğunu hiç görmezden gelmiştir. Kendinin sömürülen olduğunu karşıdakinin sömürgeci olduğunu bilmeyen insan bir travma yaşıyor demektir. Travma nedir bir organın yara alması işlev dışı kalmasıdır. Kürdistan’ın sömürge olduğunu bilmiyorsanız travma yaşıyorsunuz demektir. Hafıza ve bilinciniz saf dışı kalmış demektir.

Kuzey Kürdistan’ın travması

Fakat Aysel Tuğluk’un travması kendisi ile sınırlı değildir. Bu travma kendiliğinden oluşmamıştır. Bu travma aslında Kuzey Kürdistan halkını travmasıdır. Bu travmanın yakın kökeni Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği tarihe dayanır. O tarihten bu yana Öcalan Kürtlere Türkiye’nin sömürgeci Kürtlerin sömürülen olduğunu unutturmaya çalışmaktadır.  Ceza evinde yazdığı onlarca kitap, mektup, görüşme notu vb vb şeylerin hepsi Kürtlerin Türkiye içinde yaşamaya mecbur olduklarını anlatmaya çalışmaktadır.

Kürdistan’ın sömürge olduğunu unutturmak için binlerce kavram uyduruldu

 Aysel Tuğluk’un her iki meşhur makalesinde yazdığı ifadeler Öcalan’ın yıllardır söylediklerinin birer özetidir. Kürt miliyetçiliği ve Kürtlerin devlet olması emperyalist güçlerin oyunudur, Kürt ve Türk halkı ayrılmazdır, Mustafa Kemal yanlış anlaşılmıştır vb v. Öcalan bu önermesini siyasi programa dökmüş ve Demokratik Cumhuriyet, Demokraik Konferalizm gibi soyut ve Kürt kimliğini herhangi yan  bir mesele gibi ele alan sistemler önermiştir. Hatta meseleyi iyice oturtmak için Demokratik-ekolojik-cinsiyet özgürlükçü bir paradigma ortaya koymuştur. Evet eşitlik, özgürlük, doğa üzerindeki tahribat ve kadın meselesi önemli dünya konuları. Fakat Kürtlerin bunlara sahip çıkması için önce kendi kimliğine sahip çıkması gerekiyor. Öcalan Kürtlere sömürge olduğunu unutmak için jineoloji, demokratik ulus, A devlet, vb vb kavramları temel gündem yaptı. oysa ki Kürtlerin ekmek, su ve havadan sonra çözmesi gereken sorun kendi ulusal kimlikleriydi.

Abdullah Öcalan’ın paradigması Aysel Tuğluk şahsında iflas etti

Kuzey Kürdistan’ın toptan içine almayalım ama şu nettir Öcalan paradigması etrafından politikleşen kitle travmatik bir kitledir. Aktif ola bilir, dayak yiye bilir, solgan ata bilir, bedel ödeye bilir ama bu onun travmatik olduğunu gizlemiyor. PKK etrafındaki kitle hafızasını kaybetmiştir. Kocaman bir halkın lideri tutuklandığı gün çıkıp “benim annem Türk, devletin iyi bir eriyim, tüm Kürtleri devletin hizmetine koyacağım” diyor ama insanlar bunu unutuyor, hatırlamıyor, söyleyince inanmıyor. Kalkıp o kişinin doğum gününü kutlamak için slogan atıyor, gidip doğduğu evin bahçesindeki fıstıklardan muska yapıp boynuna asıyor.
Evlatları “bijî Kürdistan” diyerek son nefesini veren yaşlı başlı anaların eline Mustafa Kemal resmi veriliyor, Kürdistan için mücadele etmek gerici bir oyun olarak lanse ediliyor ama insanlar bunu görmüyor. Evet bu bir travma durumudur. Bu travma devletin işine gelmekte Kürtler için ise büyük bir kötülük barındırmaktadır.

Öcalan’ın bu yanıltan ve hafızalaştıran paradigması  sökülüp atılmalıdır. Kürdistan’da anti-sömürgeci mücadele Kürtlerin ilacıdır. Diğer sözler sadece travmayı derinleştirir. Eğer sömürgeciye sömürgeci demezsek Aysel Tuğluk’un kendi kendi unutturduğu acıları ve travmayı hepimiz tek tek ve topluca yaşarız.

Diğer Haberler