12-13 Aralık günlerinde Şengal’de Irak devlet kurumlarının kapatılması vb yaşanan olaylar provokatif bir girişimdi. Olayın PKK’nin Şengal’deki kurumunun sorumlusu Merwan Bedel’in Türk devletine bağlı SiHA’larca hedeflenmesi ile ilgili olduğu ve halkın bir tepkisi olduğu yorumları doğru değildir. PKK imzalı bu girişim 2014 yılından beri Irak ve Kürdistan Bölgesinde yaşanan sürecin bir parçasıdır.
Irak ve Kürdistan Bölgesinin koordineli yönetimi ve istikrarlı ilişkiler geliştirme olasılığı, Irak’ta durumun normalleşmesinden korkan pek çok çevreyi rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlığın temel aktörleri ise Irak’ın komşuları ve Kürdistan sömürgeci iki devleti Irak ve Türkiye’dir. Her iki devlette Saddam rejiminin yıkıldığı ve yeni bir Irak içinde Kürtlerin ilk kez resmi statüsünün olduğu Kürdistan Bölgesinden duyduğu büyük bir rahatsızlık vardır. Bu nedenle Irak’ın egemen bir devlet olması, Kürdistan Bölgesinin de Kürt milli düşüncesinin güçlenme merkezi olmasını engelleme girişimleri 2004 yılından bu yana devam etmektedir. Irak’ta IŞİD’in atak yaptığı 2014 yılı adı geçen bu taraflara Irak’ı kontrol etme gücü vermiştir. İran Şii hegemonyasına dayalı bir Irak’ı kontrol ederken Türkiye’de Irak’a bir yandan Başika benzeri askeri yapılar yerleştirmiş öte yandan da Türkmenler üzerinden Irak’tan pay kapmak istemiş ve kapmıştır. Şimdi her iki ülke de kaos ve belirsizlik ortamında varlıklarını devam ettirmek için açık ve örtülü komplo ve müdahalelerini devam ettirmek istemektedir.
2019 yılından sonra Irak’ta toparlayıcı güç ola bilecek isimlere karşı örtülü darbeler yapılmıştır. Özelikle Peşmerge güçlerinin Kerkük başta olmak üzere Kürdistani bölgelere dönme tartışmaları komplocuları daha hızlı hareket etmeye teşvik etmiştir. İran ve Türkiye’nin ortak çıkarları bu darbelerde her iki ülkenin zimmi uzlaşma içinde olmasını sağlamıştır.
Bu darbenin ilk kurbanı 2018 Ekim’inde Başbakan seçilen Adil Abdülmehdi olmuştur. Kürtlerle göreceli de olsa dengeli bir ilişki tutturmak isteyen Abdulmehdi Şii cephenin hedefi olmuştur. Şii güçlerin kendi kitlelerini harekete geçirmesi nedeni ile 13 ay sonunda istifa etmiştir. Abdulmehdi’nin görevden alınması halk talebi süsü verilmiş bir darbedir. Bir yıl boyunca yeni hükümet kurulamamış ve bu boşluk ise İran bu dönemde Şii yapıları güçlendirmiştir.
İkinci darbe girişimi ise Abdulmehdi’nin yerine seçilen Mustafa Kazımiye yapılan ve hala devam edendir. 2000 yılından sonra Başbakan seçilen Kazımi kişisel kariyeri nedeni ile daha direngen olmuş ve elbette ki kendisine yöneltilen darbe girişimleri de daha sert olmuştur. 7 Kasım günü konutuna dönük füzeli bir saldırı yapılmıştır.
Üçüncü darbe girişimi ise Kürdistan Bölgesinde gerçekleştirilmek istenmiştir. Aslında Kürdistan’a karşı olan komplonun tarihi çok daha eskidir. 2014 yılında başlamış, 2017 yılında Lahor Cengi gurubunun başını çektiği bir gurup ile hamle yapmıştır. Kürdistan’a karşı var olan sürekli darbe ve komplo durumunun son ayağı ise 9’uncu hükümetin Başbakanı Mesrur Barzani olmuştur. Barzani istihbarat tecrübesi, devletler siyasetine hakimiyeti ile 2017 Ekim ihaneti sonrası gelişen Kürdistan’daki sarsıntıyı atlatmak çok yönlü çaba içinde olmuştur. Özellikle diplomatik alanda Kürdistan’a yer açmıştır. Ayrıca ekonomik anlamda yapılan reformlar, milli ekonominin geliştirilme arayışı ve Kürdistan Bölgesinin güçlenen imajı nedeni ile Mesrur Barzani aslında Kürt ve Kürdistan karşıtlarının person nan gratası (istenmeyen adamı) olmuştur.
Mesrur Barzani ve hükümeti Süleymaniye merkezli bazı halk eylemleri, Hokkabaz restoran baskını, sahte mal varlığı dosyaları vb. girişimlerle kişisel olarak da hedeflenmiştir.
Bu sözünü ettiğimiz darbelerin son ikisi özellikle Irak seçimlerinden sonra şiddetlenmiştir. İran yanlısı Şii cephenin kaybetmesi, PDK’nin başarı oranı ve Kürtlerin Irak parlamentosunda etkin güç haline gelme olasılığı Irak’a dönük komplo ve darbe sahiplerini elini çabuk tutmaya sevk etmiştir.
Bu darbeler içinde şu ana kadar adını zikretmediğimiz bir diğer taraf ise PKK’dir. PKK büyük bir güç olarak değil bir taşeron yapı olarak Irak ve Kürdistan Bölgesine karşı komplonun içinde yer almaktadır.
PKK medyasına ve yöneticilerinin açıklamalarına bakarak bu gerçeği çok net biçimde görmek mümkündür. Şengal’de yaşanan olaylarda PKK’nin Kürdistan Bölgesi karşıtı darbede aldığı rol ile ilgilidir.
PKK özellikle Irak seçimleri sonrası hızlı bir karalama siyasetine baş vurmuştur. Irak seçimlerinin meşru olmadığını, tekrarlanması gerektiğini, Irak’ın bu seçimlerle düze çıkmayacağı, istikrarlı olamayacağı konusunda tutum belirtir gibi aslında aba altından sopa gösteren tutumların başını Haşdi Şabi ve PKK çekmektedir.
PKK yöneticilerinden Cemil Bayık’ın Serxwebun adlı PKK yayınında Irak seçimlerine dönük yaptığı değerlendirme Irak seçim sonuçlarına dönük ciddi bir tepkiyi gösteriyordu. Bayık “Şiiler fazla sandığa gitmedi, Sadr Şiileri temsil edemez, PDK kaybetti, eğer bizim desteğimiz olmasa YNK’de kaybederdi, seçimler hiçbir şeyi değiştiremez, bizim fikrimiz olmazsa olmaz” gibi yorumlar yaptı. Sonuç olarak de “tüm bunlar PKK’yi yok etmek için yapılıyor” dedi. Hemen öncesinde PKK kadrosu Nureddin Demirtaş Özgür Politika adlı PKK yayınında “Peşmergelerin Kerkük’e dönmesinin Irak’ı zayıflatacağını” iddia etmişti. İki makalede dile gelen hususların İran ve Haşdi Şabi’nin rahatsızlıkları ile aynı paralelde olması aralarındaki stratejik ortaklığı ortaya koymak açısından anlamlı.
Şengal olaylarını, Irak’da hükümet kurma çalışmalarını engellemek isteyen çevrelerin ortak tutumu ve Kürdistan Bölgesi ile Irak’a karşı komplo olarak okumak en doğrusudur. PKK’de bu komplo ve darbe girişiminin bir parçasıdır. PKK elindeki bir avuç küçük ama örgütlü ve tahrik edilmiş Ezidi genci ile bu darbeye katılmıştır. Açık söylemek gerekirse PKK şu anda bu olaylarda birkaç Ezidinin ölmesi ile ortamı daha büyük bir kaosa sürüklemek için çaba gösterecek gözü karalık ve hadsizlik emareleri gösteriyor. Bu nedenle ileri günlerde hangi taraftan olursa olsun ölen her bir Ezidi ve Şengal’deki her bir olaya bu perspektif ile bakmak zorundayız. Şengal’deki hiçbir olayın de halk, hak-hukuk masumiyeti ile yapılmayacağını da görmek zorundayız.
Sonuç olarak; Irak ve Kürdistan Bölgesindeki hiçbir olayı kendiliğinden olmuyor, olmayacak. Irak ve Kürdistan Bölgesi sömürgecilerin ve taşeron yapıların komplosu ile karşı karşıyadır. İdeolojik söylemler, felsefik açıklamalar ile bu reel durum de örtülemez. İran Şii yanlısı bir hükümet, Türkiye önüne engel koyamayacak kudretsiz bir hükümet için elinden geleni yapacaktır. PKK ve Haşdi Şabi ise bu olayda ulufe için savaşan yan güçlerdir. Daha yüksek ulufe almak için ortamı daha çok bulandıracaklardır.