Kürtler; kendilerine has tarihi, coğrafyası, dili, kültürü, gelenek ve görenekleri olan bir ulustur ve binlerce yıldır kendi topraklarında yaşamaktadır. Tarih boyunca hoşgörü ve birlikte yaşama ilkelerine bağlı kalmıştır. Kürt milletinin diğer ulus ve inançlarla birlikte yaşama kültürüne sahip olmasının köklü ve tarihi bir boyutta olması, gurur vericidir. Kürt ulusu, son beş yüzyıl içinde birçok asimilasyon ve soykırım girişiminden kurtulmayı başarmıştır.
Kürdistan halkını yok edemediler
Kürtlerin ülkesi beş asır önce Osmanlı ve Safevi imparatorlukları arasında bölüştürüldü. Birinci Dünya Savaşı sonrasında da Kürtler, kendi iradeleri dışında, dört ülke arasında bölüştürüldü. Bu bölüştürme çok kaotik bir jeopolitik durum ortaya çıkardı. Maalesef hiçbir parçada Kürtlerin doğal hakları tanınmadı ve varlıkları inkar edildi. Bu yanlış siyasetin sonucu olarak da uzun süren bir çekişme ortaya çıktı ki ne hükümetler Kürdistan halkını yok edebildi ne de Kürtler bu rejimleri yıkabildi. Bundan en çok zarar gören bölge halkları, barış ve istikrar oldu ve çok kanlar döküldü. Bu sağlıksız durum bize iki tarafın da kendini gözden geçirmesi gerektiğini anlatıyor, savaş ve inkar yerine, demokratik ve barışçıl bir çözümü düşünmeye sevk ediyor.
Kürdistan’ın her parçasının koşulları farklıdır
Bu yüzyılda ortaya çıkan gerçeklik doğrultusunda Kürdistan’ın her parçasında kendine has şartlar oluşmuştur ve hiçbir parçanın sorun ile çözümleri diğer parçalar için örnek teşkil edemez. Her parçanın sorunu, kendi özellikleri ve durumu çerçevesinde diyalog içinde barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözüme kavuşturulmalıdır.
Diğer parçalara kıyasla Irak Kürdistanı’nda Kürt kurtuluş hareketi daha fazla gelişme göstermiş ve hükümetlerin Kürtlerle mücadelesi daha çetin geçmiştir. Ayrıca Kürtlerin dışlanması ve yaşadıkları acılar daha katı olmuştur. Hatta Kürt ulusunu soykırıma uğratma raddesine ulaşmıştır ancak aynı zamanda uzlaşma ve Kürt davasının çözümü noktasında da çabalar için imkan doğurmuştur.
Irak Kürtleri tebaa olarak gördü
Irak’ın siyasi tarafları ile merkezlerinde de Kürt dostu birçok Arap isim olup, Kürdistan halkının meşru davasına anlayış göstermişlerdir. Irak devleti, kuruluşundan 2003 sürecine kadar Kürtlerin ortaklığını uygulamadı, Kürtleri tebaa olarak gördü ve Irak’taki muktedir Arap ulusu içinde asimile etmeye çalıştı ancak bunda başarılı olamadı. 2003 yılı sonrası Kürtler, Irak’la olan 12 yıllık ayrılıktan sonra kendi isteğiyle Irak’a dahil oldu, herkesin haklarının anayasayla sağlandığı demokrat ve federal bir Irak’ın inşası sürecine katıldı.
Maalesef bu imkândan sonra Irak’taki yeni yönetim tarihten öğüt almayarak geçmişteki hataları tekrarladı. Federal demokratik devlet, Kürtlerle Sünnilerin iradesini gasp eden ve onları tebaa olarak gören mezhepçi bir devlete dönüştü. Irak’ın yeni muktedirleri intikam yolunu seçti. Irak yönetiminin karar ve tavırları mezhepçi oldu ve bunlar, Irak’ın yeni yönetiminin ülkeyi bölünmeye doğru götürdüğünün belgesi haline geldi.
2005’ten sonra yeni yönetim anayasayı ihlal etti
Onlar, 2005’ten sonra konumlarını yavaş yavaş tahkim ederek, anayasa, ortaklık, uzlaşma ve denge prensiplerine sırt çevirdiler. Anayasanın elli beş maddesini ihlal ettiler. Anayasanın ihlali ve mezhepçi faaliyetler, Irak’ın bütünlüğü ve ulusal mutabakatını anlamsız hale getirdi. Irak hükümetlerinin anayasaya uymaması, ortaklık, uzlaşma ve denge prensiplerini ihlal etmesi, Kürdistan’ın rolünün küçümsenip dışlanması ile Irak’taki mevcut istikrarsızlık, Kürdistan halkını başka bir çözüm yolu düşünmeye sevk etti. Irak’ta ortaya çıkan durumdan Kürdistan halkı sorumlu değildi, bilakis sorumluluk en başta, anayasaya ve ortaklık prensiplerine inancı olmayan Irak’ın yeni muktedirlerinin omuzlarındaydı.
Kürtler ne yapmalı?
Bu yüzden Kürdistan halkının, bütün bu talihsizlik ve sınırsız acıya karşın neden Kürtlerin devletteki ortaklığının kabul edilmediğini sormaya hakkı vardı. Onlar ortaklık istemiyorsa Kürtler ne yapmalı? Tebaa olarak mı kalmalılar? Onlar ortaklığı, Kürtler de tebaa olmak istemiyor. Peki Kürdistan halkı ne yapmalı, hangi yolu seçmeli? Can alıcı soru şuydu: Neden bu tarihi ve acılarla dolu sorunun kökten çözümü için barışçıl, kardeşçe ve daimi barışı tesis edecek bir yol seçmeyelim? Bununla birlikte bu durumda Kürdistan halkının ne istediğine kulak verilmesi gerekiyordu. Acaba Kürtler bu talihsizlik ve felaketin devam etmesini ve tebaa olarak kalmayı mı istiyor yoksa bağımsızlık mı istiyor?
Çıkarları Kürlerin acı çekmesinden yanaydı
25 Eylül 2017’de Kürdistan halkı barışçıl bir şekilde seçimini yaptı ve bu meşru seçim, başarıyla sonuçlandı. Irak, komşu ülkeler ve uluslararası toplumun Kürdistan halkının barışçıl seçimi karşısındaki tavırları zalimceydi, insanlık ve birlikte yaşama prensiplerinden uzaktı. Sanki bütün taraflar, Kürdistan halkının acı çekmesi konusunda hemfikirdi ve hayat, inkarcı zihniyetin sürmesinden yanaydı. Çünkü çıkarları bunları gerektiriyordu