15 Ağustos Atılımı olarak bilenen Eruh ve Şemdinli eylemleri önemli sonuçları olan bir süreci başlattı. Bu süreci yorumlamadaki en büyük hata bu eylemi ve sonuçlarını tamamen PKK’ye mal eden yaklaşımlardır. PKK’nin 15 Ağustos eylemini biz yaptık demesi ne kadar büyük bir tarihsel, siyasal ve sosyolojik bir çarpıtma ise PKK’yi eleştirenlerinde “bu eylem PKK’nin provokasyonuydu” demesi de aynı ölçüde tarihsel, siyasal ve sosyolojik gerçeğe yabancılığı gösterir. Çünkü 15 Ağustos eylemini yapanların da o eylem etrafından toplananların da PKK’nin ideolojisi, toplumsal kurgusu ve Abdullah Öcalan kişiliği ile alakası yoktu. Eylem PKK’nin değil Kürt halkının sömürge olmaya karşı başkaldırısıydı.
Eylemin mimarları
Eruh-Şemdinli eylemlerinin pratik planlamasını Lolan ve Botan’da üslenen PKK kadroları yapmış, tüm zorlukları omuzlamıştı. Her ne kadar sadece Mahsum Korkmaz’ın ismini bilsek bile yapılacak bu üç eyleme 80 civarında isim katılacaktı. Bu isimlerden bazıları daha sonra PKK tarafından infaz edildi. Terzi Cemal (Ali Ömürcan), Tevfik (Mustafa Çimen) bunlardan biriydi. Bu isimlerden 13’ü şu anda yaşıyor. Bunlardan biri de PKK’nin şu an hain ilan ettiği o zaman Botan adını kullanan Nizamettin Taş’tı. Oda Eruh baskınını yapan 29 isimden biriydi. Fakat PKK insanlar ne PKK’deyken nede ayrıldıktan sonra isimlerini anmadı.
Genel olarak 15 Ağustos eyleminin gerçek hikâyesi hakkında da genel olarak çok az şey biliniyor. PKK bu eylemin gerçek hikâyesini, eyleme katılanların isimlerini hiçbir şekilde vermedi. Bu her hangi bir güvenlik sorunundan dolayı değil PKK ve Öcalan’ın tek adam siyaseti nedeni ile yapıldı. Sanki Eylemi Mahsum Korkmaz tek yaptı, o da şehit düştü. Abdullah Öcalan onun çizgisini tek başına yükseltti gibi algı bilinçli olarak yaratıldı.
Aşağıda tekrar üzerinde duracağımız Öcalan’ın ilahlaştırılması ile bağlantılı bir tercih olarak bu yapıldı.
Eylemi yapanlarda, sahiplenende Kürdistaniydi
15 Ağustos eylemenin yol açacağı etkiyi ne PKK, ne eylemi yapanlar ne de başka hiç kimse kestiremiyordu. Eylem anında ve sonrasında sadece devlet değil PKK’nin kendisi de şok olmuştu. Çünkü halk eylem sonrası kendi başına dağa çıkmaya başladı.
Yazımızın ikinci bölümünde 1970’ler Kuzey Kürdistan’ının sosyolojik durumu, Peşmerge ve KDP silahlı mücadelesinden ne denli etkilendiği işlenmişti. Özellikle Botan-Hakkâri-Mardin hattında neredeyse insanlar yerelde silahlıydı. Botan ve Hakkâri aşiretleri birer hazır ordu gibi silahlıydı. Jirkiler, Mamxuriler, Alalar, Şırnaxiler hepsi silahlı gücü olan ve gerektiğinde devlet ile pazarlık yapan yapılardı. 15 Ağustos eylemi öncesi bu alanların hepsi KDP’nin siyasal ve sosyal etkisi altındaydı. PKK eğer KDP ile yan yana gibi görünmese bu halkı kazanamazdı. Çünkü halk kendilerini o merkeze bağlı görüyordu. 15 Ağustos ile kendi parçalarında da silahlı mücadele başladığı düşüncesi ile gerilla saflarına aktılar, hatta kendi başlarına dağlara çıktılar. Bu insanların PKK’nin Marksist ve Leninist ideolojisi ile sol düşünceler ile alakalı değildiler. Bu gün bile PKK tabanı aslında PKK’nin siyasal ve ideolojik amaçları ile alakalı değildir.
Halk 15 Ağustos atılımını kucakladı çünkü bunu milli davası olarak gördü. 15 Ağustostan sonra Besta’da Omyanuslular, Baciritliler, Gırekeliler, Gabar’da Deşta Lalalılar, Guyinalılar, Şırnak ve Cizre yakınlarında Dahlikeliler, Şaxlılar, Hewlerliler, Hakkâri’de Gerdiler PKK’ye kitlesel katılım gösteren ilk köyler oldular. Hatta o zaman kadar dağlarda yaşayan birçok kaçak insan vardı. Hasan Çavuş ve Selim Guyina gibi isimlerin bunların ellerinde zaten silahı vardı PKK’ye geldiler.
Aslında 15 Ağustos eylemini yapan kadrolarda eyleme sahip çıkan halk ta Kürdistaniydi. Hepsi bağımsız ve özgür bir Kürdistan için bu eyleme sahiplendi.
PKK neden halka örgütleyemedi
Devlet eylemden sonra ilginç bir şekilde Botan ve Hakkari hattındaki tüm güçlerini şehirlere çekti. Botan hattında nerdeyse asker kalmadı. Halk ayaktaydı. Fakat bunlar değerlendirilemedi. Halk tekrar köylerine döndü, silahlarını gömdü ve beklemeye başladı. Cemil Bayık 1993 yılında yayınlanan Parti Tarihi kitabında şunları söyleyecekti: “Halkın tarihsel bir özlemi vardı, dağlara çıktı, biz savaştırmadık, devlet sonra onları koruculaştırdı.
PKK çizgisi böl-parçala-yönet
Kitlenin yüz üstü bırakılmasının nedeni hazırlık, tecrübe öngörüsüzlük ile izah etmek yetersizdir. Özünde mesele PKK’nin ulusal karakterde bir yapı olmamasıdır. PKK’nin kurucu ve yönetici gücü yani Abdullah Öcalan ve Ankara gurubu baştan itibaren Kürdistan’a ve Kürtler üzerine kurulu bir çalışma olmadı. PKK’nin Ankara gurubu özünde de Ankara odaklı bir guruptu. Bu nedenle Kürtlerin bütününü hiçbir zaman kucaklayamadı. PKK daha çok sosyal ve ekonomik çatışmalardan kaynaklı olan çelişkileri derinleştirip bir kesimi yanına bir kesimi karşısına alarak kendini üretti. PKK Botan ve Hakkari aşiretlerini, Kürt köylülüğünü kendi bünyesinin bir parçası olarak görmedi, hiçbir zaman tamamını kucaklayamadı.
Fakat PKK 1977 ve 1984 yılları arası olan süreçte şunu görmüştü Kürt halkı özünde milliyetçi bir halktı. Kürtleri sosyalizm ile yürümek mümkün değildi. Uzun süreli halk savaşının motor gücü ola bilecek Kürtler özünde milliyetçiydi, bağımsızlıkçıydı, Kürdistaniydi. Sadece halk değil PKK kadroları da özünde milliyetçi, Kürdistani ve bağımsızlıkçıydı. Asılda PKK tabanı ve tavanı arasında duygu, düşünce ve inanç dünyasında fersah fersah mesafeler vardı. İşte bu mesafeyi anlamadan PKK’nin nasıl olup da bu güne değin geldiği anlaşılamaz. Çünkü PKK’nin yakıt olarak kullanıp enerjisini sağladığı kitle Kürdistani kitledir. PKK ise anti-Kürdistanidir. PKK Kürtlerdeki Kürdistani çizgiyi içine aldı, kullandı ama hiçbir zaman bu çizgiyi PKK’de iktidar yapmadı. Mesela Cizreliler Mir Bedirxan Beg’in ardılı gördüler kendilerini, PKK ise Bedirxanı Kürtler için anlamsız bir fazlalık olarak gördü. Şemzinanlılar Ubeydullah’ın ardılıydı ama PKK’ye göre Şeyh Ubeydullah gerici eylemdi. Bingöllüler Şeyh Said’in peşinden yürüdüğünü sanıyordu oysa PKK’ya göre Şeyh Said İngiliz ajanıydı. Yani PKK’ni açık ve gizli iki ayrı ajandası oldu. Açık ajanda Bağımsız Birleşik Kürdistan, Ulusal Birlikti. Gizli ajanda ise Öcalan’ın önderlik tatmini, PKK’nin güç olma arzusu. Taban savaş çarkını çevirdi. Halk oğullarını ve kızlarını Kürdistan’ın gelini ve damadı yapıyoruz dedi, oysa ortaya sonuçta çıkar Öcalan’ın tartışılmaz önderliği olmuştu.
Bu gün PKK’yi anlamak isteyenlerin bu yek pare olmama durumun tespit edememesi büyük bir hatadır. Öcalan, PKK’nin ana kadroları, PKK’nin seçilmiş göstermelik yönetimi, PKK kadroları, PKK savaşçıları, milisleri, sempatizan ve halkı hepsi ayrı ayrı değerlendirilip farklılıkları görülmelidir. Çünkü ölenler bedenini patlatanlar Abdullah Öcalan için aslında Kürdistan için yol çıkmıştı. Fakat bu yol yavaş yavaş değişti.