4.Bölüm: Politik şiddet dönemi mi, devlet destekli şiddet geliştirme dönemi mi? (1978-1980)

4.Bölüm: Politik şiddet dönemi mi, devlet destekli şiddet geliştirme dönemi mi? (1978-1980) Celal Aydın, DDKD, Şahin Dönmez, PKK; Abdullah Öcalan, Cemil Bayık KUK, Süleymanlar, Paydaşlar, Hilvan Siverek, PKK Özgürlük Yolu,

Abdullah Öcalan 1996 yılında yayınlanan Parti Yönergeleri adlı kitabında şunu söyleyecekti “1977 yılında tüm Kürdistan’a yayıldık, 1978 yılında ise buna silahlı politikayı, şiddet temelinde silahlı politikayı ekliyoruz”. Öcalan’ın bu tespiti doğrudur. PKK politik varlığını şiddet temelli geliştirir PKK çizgisinde uzlaşma, paylaşma, ortaklaşma yoktur. İşte 1978-1980 yıllarına PKK’nin bu karakteri çok belirgin görülecekti.

Kuşkulu olan şey tam bu dönemde Türk devleti de kaos düğmesine basmıştı. Türkiye şehirlerinde de sahte örgütler kuruyor, sağ-sol çatışmasını derinleştiriyordu. Öyle bir ortama doğru gidiliyordu ki kimse yapılacak bir askeri darbeye hayır diyemeyecekti. 12 Eylül Askeri darbesine giden yol böyle örüldü. Öcalan’ın politik şiddet dediği şeyde bu dönemde başlamıştı. Devlet ve PKK siyasetinin paralel yürümesi elbette ki bir tesadüf değildi.

Kürt kıran hareketi

PKK 1978 yılında Kürdistan şehirlerindeki Kürt hareketlerine karşı bir çatışma zeminini hazırladı. O dönem Diyarbakır’da DDKD ve Özgürlük Yolu militanlarına, Mardin’de KUK ve Dersim’de HK militanlarına karşı çatışma başlattı. PKK bu şehirlerin hiç birinde tek bir asker, polis öldürmedi. Ama onlarca kadro öldürdü.

PKK şiddetini meşrulaştırmak için tabandaki kadrolarına DDKD bizi Amed’e sokmayacakmış, bizim hakkımızda karar almışlar bizi yok edecekler diyerek kışkırtıyordu. Böylelikle insanların zihninde Kürt öldürmeyi meşrulaştırıyordu. Sömürgecilerin “Kürdü Kürde kırdırma” projesi böyle işliyordu. Çok büyük ulvi amaçlar için Kürt öldürmek mubahtı. Eğer günümüze bakarsak PKK’nin bu günde aynı şeyi yaptığın “Kürtlerin birbirini öldürmesini ve düşman görmesini” propaganda ile meşrulaştırdığını görürüz. Bunun için PKK’nin başından bir Kürt kıran hareketi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 1978/1980 arası yıllar bunun onlarca örneği ile doludur.

Ankara’daki PKK gurubu ile Kürdistan’da ki PKK gurubu aynı mı?

Ankara’da kurulan PKK ile  Kürdistan’daki PKK arasında büyük farklar vardı. Kürdistan’da PKK etrafında toplanlalar gerçekten vatansever, Kürdistan mücadelesine inan insanlardı. Başka örgütlere gittikleri gibi PKK’ye de geliyordu. Fakat Ankara’daki PKK yani bilinen Ankara gurubu Kürdistan şehirlerinde oluşan PKK’yi kendi için tehlike olarak görüyordu. Çünkü boynuz kulağı geçerdi. Ankara’daki devlet patentli PKK Kürdistan’daki Milliyetçi PKK’nin kendisini sollayacağını görüyordu. Öcalan PKK içine hükmetmek için örgüt içi infazları doğallaştırmak zorundaydı. Böylelikle örgütün iplerini ellerinde tuta bilirdi.

İlk infaz edilen kişi olan Celal Aydın’ın hiçbir iddia olmadan başka örgütlere çalıştığı iddia edildi. Hiç şaşırtmayan ve daha sonra pek çok ölüm kararını beraber verecek olan bir ikili Celal Aydın’ın infaz kararını verdi: Öcalan ve Bayık.

Celal Aydın ortadan kaybolmuştu ve kimse kendisine ne olduğunu bilmiyordu. Daha sonra itirafçı olan eski PKK kadrosu Şahin Dönmez Aydın’ı vurmak için görevlendirildiğini açıkladı. Şahin Dönmez, Ali Gündüz, Aytekin Tuğluk (Aysel Tuğluk’un abisi) Celal Aydın’ı toplantıya gitmemiz gerekiyor diye çağırıp, mezarını kazacakları küreği de ona taşıtıyorlar. Mezarını kazıp kendi deyimlerine göre “başına bir mermi sıkıp, bir tekme ile mezara atıyorlar”. Dönmez birkaç ay sonra olayı itiraf edince hala tüm çürümemiş cenazenin olduğu mezarı kazılıyor. Yoldaş katili olmanın ulvi bir görev haline büründürülmesi böyle başlıyor.

Cemil Bayık: Diyarbakır’da ya biz kalacağız ya DDKD

PKK artık Kürt partilerine saldırmaya başlar. Başka gurupların kurumlarına gidip kendi şehit ve sembollerinin resimlerini asmak isterler, izin verilmeyince bunu o guruplara saldırı gerekçesi yaparlar. Bizi Kürdistan’a almak istemiyorlar diyerek kadrolarını kışkırtırlar. Cemil Bayık 1993 yılında PKK tarihini anlattığı yazısında şöyle der: 1978’lerde Amed’de DDKD ve Özgürlük Yolu var. Bunlar bizim faaliyetlerimiz için halkı katliama uğratacaksınız diye karşı çıkıyordu. Biz bunlara bir saldırı başlattık. Kararımız eğer Özgürlük Yolu yardım ederse bunları Diyarbakır’dan söküp atmaktı. Diyarbakır’da ya biz kalacaktık ya onlar. Bizim olduğumuz yerde kimse kalamazdı”

PKK’nin Abdullah Öcalan’dan sonraki ikinci karanlık ismi Cemil Bayık’ın sözünü doğrulayan bir pratik sergilendi. Örneğin KUK’un sadece Mardin’de isimleri net bilinen 57 kadrosu iki yıl içinde öldürüldü.

PKK Kürdistan’da kendilerini eleştiren dergileri basıyor, gazetecilere pusu kuruyordu. PKK terör estiriyordu.

Sıra aşiret savaşlarında

PKK tek tek her şehri bir kaos haline getirdi. Ağrı, Diyarbakır ilçeleri, Bingöl, Dersim, Batman, Siirt, vb. yerler kaos yeri olmuştu. Fakat bazı yerler vardı ki parti ve derneklerle kaosa çekilemiyordu. Başka sosyal güçler vardı. Mesela Urfa. Urfa büyük nüfusu ile kaosun içine çekmenin bir yolu vardı o da aşiretleri hedeflemek.

PKK’nin Hilvan olayı bir kaos yaratma olayıdır. PKK olayı Hilvan’a ağalara karşı bir direniş hareketi olarak sunar. Oysaki PKK aralarında toprak çelişkisi olan iki aşiretten güçlü olanı tutup diğerine karşı savaşmıştır. Hilvan’da iki aşiret bulunuyordu. Süleymanlar, yoksul ve devlet içinde çok yer edinememiş, okuryazar oranı düşük bir aşirettir. Toprakları daha az ve daha yoksuldur. Paydaşlar ise; Daha zengin, milletvekilleri olan, aşiret yöneticileri CHP içinde yer alan bir aşirettir. PKK bu iki aşirettin çatışmasında Paydaşları tutar. Süleymanları neredeyse Hilvan’dan atarlar. Süleyman aşiretine ait onlarca insan öldürülür.  PKK’nin kuzey Kürdistan’daki en etkili çıkışı budur. Korku salmıştır, ismini duyurmuştur. Tabi ki tüm bunlar ölünce o Kürt öldürmeye de devam eder.

PKK 27 Kasım 1978’de bir kongre ile partileşir. Cemil Bayık’ın söylemine göre %95’inde Öcalan’ın konuştuğu kongerinin ilanı büyük bir eylem ile yapılacaktı. Bu da Bucak aşiret liderine karşı yapılacak olan bir suikast eylemiydi. Eylem başarısız oldu. Gerçekler ayrıntılarda gizlidir. “PKK neden kuruluş ilanını bir asker, bürokrat değil de iyi veya kötü bir Kürt öldürerek duyurma” kararı almıştır?  Sorusu ayrıntı gibi görünse de aslında bir önemli hakikati barındırır içinde.

Şaibeler- kuşkular ve itiraflar

Silah alacak paramız yoktu, sokaklarda yatıyorduk, silah bulamıyorduk diye tarihini anlatan PKK nasıl tüm bunları yapmıştı. Yoksa bir üst akıl PKK’ye yardım mı etmişti? Bu soruları sadece biz sormuyoruz? Devletin içinde bile bu soruları soranlar oldu?

Örneğin 1979 yılında gazeteci Yalçın Doğan bile şu yorumu yapacaktı: “PKK en kırıcı ve vurucu örgüttür, Apo’cular tarafından vurulan insanların hepsi devrimci veya başka fraksiyonların insanları”. Ayrıca Doğan herkesin kafasındaki soruyu soracaktı “Mesela onların (PKK)’nin merkezlerinden biri olan Batman’da kim Apo’cudur, hangi Apo’cu hangi eyleme katılmış, silahlar nerede saklanıyor, herkes biliyor. Halk biliyor, işin ilginç yönü burada başlıyor herkesin bildiğini devlet ne kadar biliyor?” PKK bu kadar astığı astık eylemler yapıca devlet bunların hiç birini bilmiyor muydu? Her yer bu kadar karışıkken, her yerde insanlar ölürken Abdullah Öcalan Diyarbakır’ın o zaman için en lüks semti Ofiste ki bir dairede Fatma ile beraber olayları koordine ediyordu ve kimse kendisine dokunmuyordu.

O dönem PKK’nin üst düzey  yöneticisi Şahin Dönmez Elazığ’da itirafçı olup Öcalan’ın yerini bile söyledi. Fakat  devlet Öcala’ı tutuklanmadı. Hatta Cemil Bayık bir anlatımında Elazığ polisi arkadaşlarımızı tutukladı. O zaman Ankara’dan onlara uyarı geldi tutuklamayın dendi. Diye anlatacaktı bu dönemi. Neden PKK’nin tutuklanmamasını gerektirecek ne vardı ki?

PKK’nin aylarca mahallelerde silahlı çatıştığı Hilvan’da devlet PKK’ye tek bir gün sesini etmedi. Bir hükümet 14 günlüğüne orduyu gönderdi, PKK her yerden elini eteğini çekti. Fakat her nedense ordu geri çekildi. Bu çok kuşku verici bir durumdu ve o zamanki Başbakan Bülent Ecevit’e de bu durum muhalefet parti liderleri tarafından soruldu. Sanki bir el PKK’nin Hilvan’da kazanmasını istiyordu.

 PKK kendisine destek vermeyen Belediye başkanı ve meclis üyelerini tutukladı.  İlçe Emniyet Amirliğine elli, Jandarma Bölük Komutanlığına iki yüz metre mesafedeki Belediyenin ses yayın cihazından konuşturdu. “Adamlar biz hainiz, özür diliyoruz” dedi. Fakat hiçbir asker veya polis duruma müdahale etmedi. Hivan ve Siverek’de kaosu devlet ve PKK beraber körükledi.

Sonuç Kürdistan büyük bir kaos ve çatışma içindeydi. Kürt kadro liderler yakalıyor ve öldürülüyordu. Devlet hiç kimseye nefes aldırmıyordu. Tam bu ortamda eşi MİT, arkadaşları MİT olan ve eline tek bir taş almamış olan Öcalan Suriye’ye geçti kendini kurtardı. 12 Eylül darbesi oldu.
Devletin istediği karmaşa çıkmıştı, herkes yaralıydı, dağınıktı. Abdullah Öcalan hariç.

  1. Bölüm Öcalan kendini kurtardı mı yoksa kurtarıldı mı? PKK kadrolarını neler bekliyordu?

Diğer Haberler