Kürdistan Bölgesinin Almanya’dan gelen ve kendine Barış Gurubu diyen kişileri sınır dışı etmesi meselesi önemli bir gündem olarak tartışılıyor. Bu kişilerin geri gönderilmesi bir demokrasi ve haklar ihlali mi yoksa Kürdistan Bölgesinin büyük bir provokasyonu önleme başarısı mı? Bu sorunun cevabını vermek için gelen heyeti, amacını ve planlamalarını inceleye biliriz.
“Barış Gurubu” kimlerden oluşuyor?
Oluşturulan barış gurubunun ana gövdesi PKK kadroları veya PKK Avrupa çalışmalarında yer almış kişiler. Bunların bazıları eski Belediye başkanı vb. dense de aslında hepsi PKK’nin talimatları ile hareket eden insanlar ve bağımsız değiller. Yabancı uyruklu kişilerden oluşan gurup ise içinde yıllardır PKK ile ilişki halinde ve PKK ilişkisi sayesinde kariyer yapan gazeteci vb. var. Yani bunlarında büyük bir bölümü bağımsız değil. Geriye ise küçük bir gurup kalıyor.
Kim bu gurubu bir araya getirdi?
Her şeyden önce bu gurubu bir araya kim getirdi. Bu kişiler kendi aralarında bağlantı kurup hadi gidip Behdinan’a bu gerginliği durdurulalım mı dedi? Elbette ki hayır. Bu gurubu bir araya getiren PKK’nin Avrupa koordinasyonudur. Bu koordinasyon içinde M. A, M. A., N.S. gibi direk PKK kadrosu olan ve dağdan bu çalışmaya tayin edilmiş kişiler var. Bunlar kararlarını resmi zeminde uygulaya bilmek için KCDK-E ve TJK-E isimli bazı kuruluşları kullanıyorlar. Kürdistana’a gönderilmek istenen gurup ta PKK’nin Avrupa koordinasyonun talimatı ile hareket geçen kadrolar tarafından örgütlenmiştir. Yani gurup aslında PKK tandanslı bir gurup.
Gurup oluşturmanın amacı ne?
Gurubun Kürdistan’a gelme biçimini bakınca da bağımsız bir gurup olmadığı görülmektedir. Eğer guruplar bağımsız ve net bir amaca sahip olsa öncelikle Kürdistan’a geliş biçimleri böyle olmazdı. Önce kamuoyunda bu göreve talip olduklarını açıklardılar. Gizli gizli sızar gibi Kürdistan’a girmek yerine önce Avrupa’da da Kürdistan Bölgesi temsilciliklerine gidip amaçlarını açıklardılar. Eşler arasındaki sorun için bile aracı olmak isteyen tarafların onayını alıyor, sonra harekete geçiyor. Kürtler arası mesele, ciddi bir Ortadoğu savaş meselesi için araya girmek isteyen önce bu toprakların resmi sorumlusu Kürdistan Bölgesel Hükümetinin onayını almalıdır. Zaten hükümeti esasa almadığı gibi parti ve kurum düzeyinde de hiç kimseyi esas almamış. Oysa Avrupa’da gidecekleri birçok Kürdistan Hükümeti temsilciliği var, kurum var. Bunu yapmamışlar, PKK’nin Avrupa koordinasyonu “Barış Delegasyonu” pimi çekilmiş bomba gibi Kürdistan Hükümetinin üzerine atmaya çalışmıştır.
Belki gelen insanlar içinde niye geldiğini bile bilmeyen insanlar vardır. Bazıları pikniğe gelir gibi, bileti alınmıştır gidip bir gezeyim havasında gelmiştir. Bu insanlar dürüst insanlardır. Birde bu yıl tam bir seçim fırtınası yaşayacak olan Almanya’da yaşayıp da milletvekili gösterilmeyi bekleyen ve hesabı olanlarda var. Sonuç olarak kişiler mesele değil. Bu insanların nasıl kullanılacağıdır önemli olan.
Süleymaniye ayağı hazırlanmıştı
Avrupa’dan gelen bu gurup Kürdistan Bölgesini bir kaosa sürükleme gücü olarak kullanılacaktı. Bu bir kurgu değil eldeki somut deliller gösteriyordu ki plan şuydu: Avrupa’dan üçer beşer gönderilenler yavaş yavaş Hewler’de toplanacak. Ben Metina’ya yürüyorum diye basın açıklaması yapacaktı. Tabi ki bu guruba bir de halk lazımdı Süleymaniye’den de YNK kendi kitlesini PKK’ye kiraya verecek ve bu gurup yürüyüş yaparak Hewler’e oradan da Behdinan’a ulaşmak isteyecekti.
Hedef Behdinan’a girmek mi?
YNK’nin Lahor Cengi kolu ile PKK’nin Süleymaniye merkezli çıkar ortaklığının yarattığı tahripkar sonuçlar biliniyor. 2014 yılından bu yana incelenmesi gereken bu ilişkinin sadece iki yıllık sürecini bile incelersek ulaşacağımız önemli sonuç şudur: YNK ve PKK Behdinan alanına ulaşmak ve buradaki sosyal yapıyı dağıtmak istiyorlar, bu konuda da ciddi bir plan yaptılar. Adım adım çalıştılar.
Bunlardan biri 15 Aralık 2020 tarihinde Süleymaniye’de PKK’nin “Hezen Parastına Başur” adı altında eğittiği bir gençle yarattığı parti binalarına saldırma, insan yaralama, talan gösterileriydi. YNK ile danışıklı dövüş biçimindeki bu olaylarda olayların tüm satha yayılması bekleniyordu ama olmadı. çabalara rağmen bu dar, marjinal ama tahrip edici eylem tarzını Duhok ve Behdinan hattına kaydıramamıştı. Şeladize’de KDP’li vekillerin öncülük ettiği eylemin içine sızarak provakasyon yaratıldı. Halil İbrahim Sınır Kapısında Coronadan dolayı araçla ilgili rahatsıtzlığını dile getiren bir guruba toplama insanlar koyarak provakasyon yarttılar. 2020 Haziran ayında yine Şeladize’de halkı galeyana getirmek istediler olmadı. Behdinan’da halk PKK ve YNK’nin istiği türde bir eylem yapmıyordu.
PKK 40 yıldır bu alanda bulunmasına rağmen kendisi ile ticaret yapan ve biraz maddi kazancı olan birkaç gurup dışında hiç kimseyi kazanamamıştı. Behdinan kendi içindeki çelişkilerine rağmen güçlü bir kale gibiydi. PKK bu kaleden taş düşürüyor ama içine giremiyordu. Bu kez İnsan Hakları ve Demokrasi sloganı ile PKK’ye askeri istihbarat verdiği için tutuklanan 5 gazeteci için Avrupa’da kampanya başlattılar. Lahor Cengi’nin de destek verdiği kampanya biraz umut verici görününce bu kez olayı büyüttüler.
PKK Avrupa merkezli bu barış gurupları ile şu anda bunu yapmak istiyor. Plan da bunun üzerine kuruluydu.
Hükümete darbe girişimlerinin devamı
Bu çok tahrip edici bir sürecin başlangıcı olacaktı. PKK’nin kadroları araya sızacak, iş yakmaya dökmeye gelecek, oyun büyüyecek ve Kürdistan Bölgesi Güvenlik Güçleri müdahale etmek zorunda kalacak. Dünya kamuoyuna bakın Kürtler kendini yönetemiyor denecek ve Hükümetin istifası istenecekti. Hatta böyle bir durumda Irak’ın müdahale etmek şansı da doğacaktı.
Yani kısacası “Kürdistan’a barış ve özgürlük delegasyonu” adı altında pazarlanan bu gurup aslında bir kaos gurubu haline gelecekti. Bu kaos ortamında ise yakın ve uzak planlar vardı.
Çıkan kaos ortamında Kürdistan Bölgesinin 9’uncu hükümeti düşürmeye çalışmaktı. Yani aslında Avrupa’dan gelen “barış gurupları” aslında bir darbe için zemin hazırlama guruplarıydı. Mesrur Barzani Başbakanlığındaki 9’uncu hükümetin hedeflenmesi yeni bir durum değil. Özellikle de PKK ve YNK’nin Lahor Cengi kanadının bu konuda 2019 yılında bu yana yani daha hükümet kurulmadan bu konuda ortaklık yaptığını biliyoruz. PKK’nin 17 Temmuz 2019 da Erbil’de bir restoranda yaptığı silahlı saldırı, 15 Aralık Süleymaniye’de bir gurup gencin çetevari eylemler için sokağa dökülmesi hükümete karşı bir darbe girişimiydi. Daha sonra PKK 2020 Haziran ayında Şeladize’de provaksyon yaparak halk ve hükümeti karşı karşıya getirmek istedi, sonuç almadı. PKK’ye ajanlık yapan 5 gazeteci davasıda “Behdinan Tutukluları” diye abartılalar lanse edildi, aynı amaçla kullanıldı. Bu da tutmadı. Hükümet bu beşlinin asayiş krokileri vb şeyler konusundaki itiraflarını yayınladı.
Hükümetin başarısı mı İnsan Hakları İhlalleri mi?
Bu gerçeklerin ışığında baktığımız zaman tekrar soruyoruz: Avrupa’dan gönderilen gurupları geri göndermek bir insan hakları ihlali midir, yoksa bir komployu öteleme başarısı mıdır? Elbette ki Kürdistan Bölgesel Hükümetinin Demokrasi ve iyi niyet adı altında ki komployu tespit edip erkenden tavır almasıdır. Bu tavır devam edecektir.
PKK 40 yıldır Avrupa’dan Türkiye’ye bir canlı kalkan gurubu göndermemiştir. Giden Barış Guruplarını da Türkiye devleti ile saniye saniye planlayarak göndermiştir. Gönderdiği barış guruplarının hepsi yıllarca cezaevlerinde kalmıştır. Buna rağmen PKK Türk devletinin tek bir konsolosloğu önünde eylem yapmamıştır. Fakat PKK’nin Avrupa koordinasyonu Avrupa’daki Kürdistan Bölgesel Yönetim kurumları önünde eylem kararı aldı. Yani Türklere yapamadığı eylemi Kürtlere karşı yapıyor.
Eğer o gurup hazırsa PKK için en iyisi gurubun Türkiye ve Kuzey Kürdistan’a gitmesidir. Sonuç olarak Güneydeki Türk işgal güçlerinin kaynağı Türkiye’dir. Eğer savaşı engellemek istiyorlarsa gidip Türk askerlerinin geldiği yolları kesmeleri gerekir. Onun dışındaki yol Kürdistan Bölgesel Yönetimine karşı bir komplodur.