Son günlerde PKK’nin ABD karşıtı eylemleri artıyor. Mayıs ayı içinde Rojava’da Cıwanen Şoreşger adlı PKK yapılanması ABD konvoyunu taşlamıştı. En son olarak da 29 Mayıs günü Brüksel’deki ABD konsolosluğu önünde gerçekleşti. PKK’nin yaptığı eylemin sloganı “ABD ve NATO elini Kürdistan’dan çek” olarak belirlenmişti. Kürt siyaseti ile ilgili insanların hepsi bu eylemin Kürt ve Kürdistan halkının çıkarları ile ilgili olmadığını gördüler. Fakat PKK’yi böyle bir eylem yapması eleştirilse de bu eylemin neye ve kime hizmet ettiği konusu yeteri kadar aydınlatılmadı.
ABD’nin Kürdistan’da ki varlığından rahatsız olanlar kimler?
ABD ve NATO’nun Kürdistan’da ki varlığından en çok rahatsız olan güçler Kürdistan Sömürgecileri. Çünkü Birinci dünya savaşından sonra Kürtlerin statüsüz bırakıldığı düzeni bozan Güney Kürdistan’ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi olması ABD, NATO ve Batının desteklediği bir süreçti. Hem İran, hem Türkiye’nin korkulu rüyası olan bu süreç özellikle 2000 sonrası Ortadoğu’daki çatışmaların nerdeyse temeli oldu. Türkiye’nin NATO ve Batı dünyası ile restleşmesi de tamamen Kürt meselesi odaklıdır. Bu nedenle hem ABD hem Türkiye bu durumdan rahatsızdır.
İran bu nedenle özellikle IŞİD’e karşı mücadele adı altında kurduğu milis gücü Haşdi Şabi Irak’da güç kazandıktan sonra ABD ve NATO varlığını zayıflatmak için seferber etti. Bağdat’ta ki ABD Konsolosluklarına yapılan saldırılar, Irak’ın değişik yerlerindeki askeri üsler ve ayrıca Hewler Hava Limanına saldırıda bu çabanın sonucu. Geçtiğimiz gün ABD gazeteleri Hewler Hava Limanına saldırı yapan SİHA’ların İran menşeli olduğunu duyurmuştu. İran askeri baskının yanı sıra psikolojik ve sosyal yönleri de tamamlamak için “Halk ABD’yi istemiyor” görüntüsüne ihtiyaç duyuyor ve zaman zaman halkı da ABD Büyükelçiliklerine sürüyor.
Ne tesadüftür ki şimdi de PKK Kürtler ABD ve NATO’yu istemiyor demek için bir avuç insanı meydana döküyor. Bu durum tesadüf mü? Elbette ki değil. Demek ki ABD ve NATO Kürdistan’dan çıksın diyen paramileter iki güç var: Haşdi Şabi ve PKK. Her ikisinin de arkasında İran olduğunu da bilmeyen yok. Fakat PKK’nin her zaman için Batı- Türkiye çatışmasında Türkiye’den yana tavır oldığını ve Türkiye’yi zora sokacak tutumlarından kaçınmadığını de belirtmek gerek. Bu güne değin Avrupa’da Türkiye konsoloslukları önünde hiç eylem yapmayan PKK’nin ABD Konsolosluğu önende eylem yapmasıda zaten bu startejinin küçük bir yansıması.
Sadece son on yıla bile bakarsak Kürdistan’ın sömürgeci ülkelerinin Kürdistanı yutmasını engelleyen bir batı siyaset dünyası var. Elbette ki bunlar bunun Kürtlere karşı büyük bir adelet duygusu ile yapmıyorlar. Ebetteki Kürtler üzerinden ulaşmak istedikleri çıkarları var. Fakat hepimiz biliyoruz ki
Siyaset zaten sevgi, dostluk üzerine yapılan bir şey değil. Siyaset çıkarlar, ortaklıklar ve pazarlıklar üzerine yapılan bir şey. Avam Kamarasında İngiliz Lordu Palmerston‘un yapmış olduğu konuşmada geçen “bizim ne ebedi müttefiklerimiz ne sürekli düşmanlarımız vardır. Çıkarlarımız ebedi ve süreklidir ve bizim görevimiz bu çıkarlarımızı izlemektir.” sözü Kürtler içinde hayati önemdeki bir siyasi hakikattir. El betteki bizimde müttefiklerimiz, düşmanlarımız vardır fakat izlememiz gereken Kürt Halkının kendini yönetmesini engellemeye çalışanların diskalifiye edilmesidir. Bunlarda Ortadoğu’da bire bir Kürdistanı sömüren ülkelerdir. Türkiye’dir, İran’dır, Suriye’dir, Irak’tır. Yani Şii Hilali ile Turan ülkesinin mengene gibi sıktığı bu ülkeyi özgürleştirmektir amacımız.
Bu sömürgeci mengeneyi gevşetmenin tek yolu da Kürtlerin NATO, ABD ve Batı siyaset dünyasını Ortadoğu’da tutmaktır.
ABD ve NATO’nun olmadığı Afrin’in başına nelerin geldiğini gördük. Serekaniye ve Girespi’de ABD çekildikten 24 saat sonra neler olduğunu gördük. Buna rağmen kalkın Brüksel’de ABD konsolosluk binası önünde “ABD Kürdistan defol” diyorsanız o zaman “İran ve Türkiye’ye buyur sen gel” diyorsunuz demektir.