TSK ve PKK’nin Kürdistan Bölgesi sınırları içindeki çatışmaları baharın gelişi ile beraber tekrar başladı. 24 Nisan’da başlayan çatışmalarda şu ana değin en büyük zararı Berwari Bala bölgesindeki Kêste köyü gördü. Bahçeler yandı, arı kovanları yok oldu. Geçtiğimiz on gün içinde çatışmalar nerdeyse köyün 2 km uzağına gelmişti. Fakat 4 Nisan gecesi durum değişti ve çatışmalar köyün içinde kadar geldi. Köy bahçeleri ve evlerinin hemen yanı başına tünel kazan gerillalar buradan askerlere taciz ateşi açınca helikopter, uçak ve havan gülleleri de Kêste köyünün içine düşmeye başladı. Ve daha o gece yarısı köylüler yakındaki Çêlke köyüne sığındı ve ertesi sabahta eşyalarını, hayvanlarını alıp gitti.
Çêlke köyünün de hafta sonuna kadar kalıp kalamayacağı belli değil. Çünkü Keste köyünde canlı kalkan olarak kullanılacak halk kalmayınca PKK’liler bu kez Çêlke ve Hiror köyüne kurdukları tünelleri kullanıyorlar. Kuzey Kürdistan’ın tarihini yakından takip edenler 1987’den beri TSK ve PKK çatışmalarında sivil yerleşim yerleri, sivil halkın yaşadığı süreçlerin birbirinin bir benzeri olduğunu görüyor. Biz mesela Keste örneğinden yola çıkarak birkaç hususu aydınlığa kavuştura biliriz.
Keste Köyünün suçu ne?
1985’lerden beri PKK’nin dağından yamacından gelip gittiği bir köy. Mahsum Korkmaz bile Keste köyünün ekmeğini yemiştir. Keste köylüleri hiçbir zaman PKK gerillalarını köyden kovmadı, kötü davranmadı. Gelen PKK’li gençlere gençler, yazıklar gibi bir iyi niyetle baktılar. Yani keste köyü vefa ve merhamet gösterdi PKK’lilere. Fakat aynı vefa ve merhameti PKK’den görmediler. PKK kalkıp köyün etrafına ve içine tüneller kazarak buradaki halkı canlı kalkan olarak kullandı.
Keste köyü de münferit bir olay değil. 1992 yılından bu yana PKK ve TSK çatışması nedeni ile 500 köy boşaltıldı. Bunların dışında birde yazın halkın gittiği ama kışın kalamadığı köylerde var. Peki, bu köyler neden boşaltılıyor? Aslında bu sorunun cevabını arayan başta Güney Kürdistanlı aydınların Kuzey Kürdistan’da 90’lar sonrası yaşanan tarihi yakından incelemesi gerekiyor. Biraz kuzeye göz atarsak önemli birkaç sonuca ulaşmış oluruz.
Kuzey Kürdistan’da köy boşaltmaların zamanlaması
PKK ve TSK arasındaki savaşta devlet 1987 yılında itibaren tek tük köyleri boşaltmaya başladı. Fakat asıl köy boşaltma 1994 yılında yaşandı. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 1994 ve 1997 yılları arasında yaklaşık 4 bin köy boşaldı. Ve 3 milyon insan şehirlere göç etti.
Bu süreç kendiliğinden gelişmedi. 1992 yılında Güney Kürdistan’ın 36’ıncı paralel adı verilen çizgi ile Irak’tan ayrılması tüm sömürgeciler gibi Türk devletini de endişelendirdi. Çünkü Güney Kürdistan’daki meşrulaşma durumu tüm Kürtler için ilham kaynağı olmuştu. Özelikle Botan ve Hakkari yani Güney Kürdistan’la sınır bölgelerde halk Güney’den esen özgürlük rüzgarını hissediyordu. 92 yılındaki Newroz kutlamalarında halkın radikalizmi de Güney Kürdistan’a dayanıyordu.
Devlet Güney Kürdistan’daki gelişmelerle önce sınır hattını boşaltmaya karar verdi ve 1994 yılında köyleri yavaş yavaş boşaltmaya başladı. Fakat bu tek taraflı bir devlet projesi değildi. PKK’de devletin bu programına destekledi. Çünkü köylerin boşaltılması PKK’nin de faydasına olacaktı. Evet, köyleri boşaltılmasından her iki tarafta faydalandı? Nasıl mı?
Kürdistan’da köy boşaltılması demek kimlik erozyonu demektir
Türk devletinin Kürdistanı Kürtsüzleştirme politikası yüz yıldır devam etmektedir. Her hâlükârda Kürtlerin yok olması işine gelmektedir. Özelikle de köylerin boşaltılması daha çok işine gelmektedir. Çünkü köyler yani kırsal aslında şehrin karakteridir. Köyü kırsalı olan şehirlerin kültürel kimliği ve ekonomik hayatı reel bir canlılık üzerine kurulmuştur. Her şehir kırsala-köye muhtaçtır. Bunun için bir şehrin kimliği ile oynanınca önce köyü ile oynanır. Bu da sömürgeci aklın gereğidir.
Halk büyük şehirlere göç etti, işsiz kaldı, hayvancılık öldü, tarım öldü, insanlar şehirlerde kol gücü ile işçi olmaya mahkum edildi. İnsanlar Kürdistan şehirlerinde asimile edildi. O gün köyleri terk eden ve Türkçe bilmeyen anne ve babaların çocukları bu gün Türkçe bilmiyor. Yani Türk devleti köy boşaltarak işgalini katmerleştirdi. PKK’de bundan faydalandı?
PKK Köyleri hedef haline getirdi
PKK’nin Botan sahasına girdikten sonra ki tüm duruşu halkı savaşın bir parçası haline getirmekti. PKK ilk olarak aşiretler arasında sorunları derinleştirdi. Bu çelişkilerden faydalanarak yol açtı, var olan aşiret sorunları nedeni ile bazı aşiretlerin devletin yanında yer aldı. Zorunlu askerlik yasası çıkardı, köylerdeki okullara saldırıp öğretmenleri öldürdü. Üstelik sürekli olarak köylere giden elektrik direklerini kesiyordu. Köylüler arazide PKK’nin etkin olması nedeni ile çekinip PKK’yi eleştiremiyordu. Eleştiren ajan denerek öldürülüyordu. PKK gittikçe köylerin içine yerleşti. Devlet 1992 yılında köylere yöneldiği zaman PKK devletin işini kolaylaştırdı. Sürekli köylerden karakollara eylem yapıyor köylüler hedef oluyordu.
Objektif olarak 1994 yılının baharında devlet ve PKK ‘nin karşılıklı siyaseti nedeni ile o binlerce yıl Kürt yurdu olmuş olan Cudi, Gabar, Kılaban, Besta ve daha pek çok yerden halkı çıkardı. Botan dağları incinin top oynadığı bir mezarlığa dönmüştü. PKK bu göç eden halkın üzerinden de politika yaptı. Göç eden halkın çocukları çaresizlik ve öfkeden PKK’ye katıldı. Yani alan memnun satan memnundu. Ne PKK ne de devlet halkın rahat rahat köylerine geri dönmesini istemedi.
AB’nin “Kürtler köyüne dönsün” talebini PKK ve TSK beraber boşa çıkardı
Örneğin PKK’nin elinde köylerin boşaltan halktan şu anda Mahmur kampında 8000 civarında kişi var. Mahmur halkının 2004 yılında geri dönme koşulları vardı. AB’ye üyelik müzakereleri çerçevesinde Türkiye bazı adımlar atmaya mecbur bırakılıyordu. AB Türkiye’den “Kürtlerin köylerine dönmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını” istedi ve Türkiye bu yönlü bir projeyi kabul etmek zorunda kaldı. Üstelik Avrupa birliği ile yapılan anlaşma sonucu köylerine geri dönenlere tazminat ödenecekti. Fakat ne PKK ne de Türkiye Kürtlerin köylerine geri dönmesini kendi çıkarlarına uygun görmedi.
Mahmur halkının durumu ve gerçekler
Diye biliriz ki Türkiye ve PKK ortak Kürtlerin köylerine geri dönmesinin önünü aldı ve AB’nin bu yönlü projesini boşa çıkardı. Genel olarak PKK bu yönlü bir kampanya başlatmadı. Özel olarak da halkın Mahmur kampında yaşanmasını istedi. Çünkü Mahmur Mülteci kampı kullanışlı bir paravandı. Hem propaganda yapılıyor, hem bir coğrafyaya yerleşmiş oluyor. PKK Türkiye’ye gidişleri lanetlediğini söyledi. Fakat mahmur halkının tek tük gidip Türkiye’den kimlik almasını engelleyemeyeceğini bildiği için göz yumdu. Şu anda i Mahmur halkının yarısından fazlası mülteci kimliğinin yanı sıra Türk kimliği de taşıyor. Türkiye’ye gidiyor, mal mülk sahibi oluyor. Hatta birçok Mahmurlu genç bedelli askerlik bile yapmış durumda. Hewler’deki Türk konsolosluğunu işlem için en çok ziyaret edenler arasında Mahmur halkı bulunuyor. Oysaki olay çok farklı çözüle bilir ve Kürt halkının genel bir kazanımı olarak halk köyüne döne bilirdi. Bu da Kuzey Kürdistan’ın sosyolojisini ve ekonomik hayatını çok farklı etkilerdi.
Kısacası PKK ve TSK’nin 1994 yılında Kuzey Kürdistan’da yürüttüğü siyaset şimdi kendini Güney Kürdistan’da gösteriyor. Yine köyler boşalıyor. İnsanların bu köyler içindeki evleri, bağları ve bahçeleri yok oluyor. Halk mecbur şehri gelip işsiz ve evsiz kalıyor. O köyde normalde iş sahibi olacak gençler işsiz kalacak. Daha sonra PKK Kürdistan gençleri neden işsiz diye propaganda yapacak, halkın öfkesini yönlendirmeye çalışacak.
Kuzey Kürtleri bu tiyatroyu biliyor. PKK’nin halkı canlı kalkan olarak kullandığını, PKK’nin halkın acılarını azaltacak bir siyaseti olmadığını gördü sıra şimdi Güney Halkının bunu görmesinde. Umarız ki bu süreç daha fazla uzamaz ve gerekli tedbirler alınır.