2003’teki 2. Körfez savaşının Patlak vermesi, Afganistan’da Taliban Hükümetinin Amerikan kuvvetleri tarafından alaşağı edilip Pro-Amerikan bir Hükümetin tesis edildi. Bu müdahalelerde İran’ın rolü bazı taraflara göre gönüllü İran Amerikan işbirliği olarak bazı taraflara göre ise İran’ın Velayet-i Fakih sistemini komşu ülkelere taşırmak için başvurduğu zoraki bir birliktelik olarak ele alınır Benim işleyeceğim tez ise biraz daha farklı.
İki tarafında nükleer enerji ilgisi var. İran’ın Nükleer Enerjiye duyduğu merak yeni değil Başkan Nixon ve İran Şahı’nın girişimleri ile Persia’nın Nükleer çabaları İslam devriminden çok önce başlamıştı, İran o zaman sıkı bir Amerikan Müttefiki olarak Bab el Mendebin güvenliğini üstlenmişti. Amerikan Ordusunun sahip olduğu sofistike silah sistemlerine sahip olmak için servet ödüyordu, Nixon İran’ın Sovyet Bloğuna kaymaması için belirli tavizler vermekten çekinmiyordu bu Nixona has bir durumda değildi. İran gibi Petrol arzının önemli bir karşılayıcısı olan bir ülke İle ilişkileri bozmak Küresel arza büyük darbe indirebilirdi. Hakeza İran devriminden Sonra bile Humeyni Başkan Carter’a Petrol arzının devam edeceği garantisini vermişti. Tabi Amerikan Elçiliğinin Basılmasından sonra işler değişti.
Uzun süre İran nükleer programı sadece bir vizyon olarak kaldı ama asla rafa kaldırılmadı Devrimden hemen sonra patlak veren İran Irak savaşı ve iç düzeni sağlama gibi bir takım sorunlar nükleer programdan önde geliyordu Mollalar için.
Nükleer silahlanmaya karşı Amerikan yönetimlerinin takındığı sert tavır İsraillilerin Baş düşmanları ve Ortadoğu’nun sayılı askeri güçlerinden Irak’ın yürütmeye çalıştığı nükleer programa karşı verdiği sert yanıtlar Bağdat civarındaki Nükleer tesislerin İsrail tarafından hava saldırılarıyla imha edilmesi İranlı yöneticileri nükleer enerjiyi uzun bir süre bir tehdit aracı olarak kullanmaktan alıkoydu. Fakat bu trend 2005 yılından sonra değişmeye başladı.
İranlılar Aslında Amerikalılardan korkuyordu, 8 yıl aralıksız savaşıp yenişemedikleri Baas rejimini Amerikan kuvvetleri haftalar içinde darmadağın etmişti. Ayrıca Afganistan’da Destekledikleri Şii Hazaralar da dahil tüm grupları Tasfiye eden İslam Emirliği Amerikan kuvvetleri karşısında bozguna uğrayıp dağlara çekilmişti. İran’ın korkması normaldi. Fakat gerilla savaşının yakıcılığı Amerikan kuvvetlerini sardığında İranlılar Uranyum Zenginleştirme işlemini daha büyük kapasitelerde yapabilirlerdi, tabi ki en büyük destekçileri Pakistan nükleer programının Babası Abdülkadir Han’ın verdiği destek sayesinde işleyen bir Nükleer santral sahibi olacaklardı.
Bu noktada İranlılar hala nükleer silahlarda Amerikalıların o kadarda güçlü olmadığını gördü, bu bir fırsattı. Santrifüjlerini aktifleştirip geliştirmekten uzaktaydılar. Fakat işleri bugünkü keşmekeş duruma getiren Başkan Bush’un 3. Savaşı denilen Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir siber operasyondu. Bu sefer bir ortakları daha vardı oda İsrail’di. Stuxnet denilen yazılım Natanz nükleer santralinde elektronik aksama saha operatörleri vasıtasıyla sızdırılmıştı. İranlılar yaklaşık 2000 santrifüj kaybetmişti, virüs ilk olarak santrifüjlerin dönme hızını arttırıyor, dengesiz bir titreşim yaratarak santrifüjlerin zehirli uranyum gazını tesise salmasına yol açıyordu.
Ama verilen zarar İsraillileri tatmin etmedi bu sebepten daha tehlikeli bir yazılım geliştirerek bunu Amerikalılardan habersiz yapmaya başladılar. Bir hesap hatası yapmışlardı. Natanz tesisinin siber hava boşluğunu aşmak yerine Belaruslu bir firmadan güvenlik hizmeti alan
İranlı bir firmanın sistemlerinde fark edildi. Kriz patlak vermişti. Virüs önce Rusların sonra ise İranlıların radarına takıldı. 2010 yılında İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Nejad devlet televizyonunda bu aşağılayıcı durumu ret ederek 2000 santrifüj yerine birkaç santrifüj demeyi seçti,
Böylece 2015 yılına Kadar sürecek Amerikan İran nükleer gerginliği artarak devam etti 2015 yılında imzalanan antlaşmadan Amerikan hükümeti geri çekilirken 2020de 2015 anlaşmasının mimarlarından Joe Biden’ın yeniden seçilmesiyle yeni bir anlaşma imzalanması olasıdır.