2. Bölüm: Kadınların öyküleri
Dersim isyanında çok etkili olan bir ailenin üyesidir Saime Aşkın. Dersim Öğretmen okulunda okur. 1975’te Urfa’da öğretmenlik yapar. 1976’de PKK daha kurulmadan öncü guruplara katılır. İlk PKK’lilerden biridir. Urfa’da o denli etkili halk çalışmaları yürütür ki, ona Alman devriminin kadın öncüsü Roza Lüksenburg diye hitap edilir. Saime Aşkın sadece kendisi değil ailesi de PKK saflarındadır. Abdullah Öcalan’ın kendisi bile defalarca Saime’nin evinde kalır. Saime’de Abdullah Öcalan ve eşi Kesire Yıldırım (Fatma)’nın yaşadığı Diyarbakır’da evlerinde beraber kalır. Öcalan ve Fatma ilişkisin en iyi bilen kişidir.
Saime Aşkın PKK’nin basın çalışmalarında yer alır. PKK’nin ilk kongresindeki belgelerin yani ilk program ve tüzüğün yazılmasında da Saime Aşkın görevlidir.
1980 yılında Lübnan’a gelir. PKK’nin ikinci Kongresinde PKK MK üyeliğine seçilir. Lübnan ve Lolan’da kalır. Fakat Saime’nin Abdullah Öcalan’a dönük eleştirileri vardır. Saime; Abdullah Öcalan’ın PKK’de ki muhalifleri yok ettiğini, tek adam olmaya çalıştığını ve PKK’yi kendi ailesi gibi yönetmek istediğini düşünmektedir. Ayrıca Abdullah Öcalan’ın Lübnan kampındaki diğer kadınlara yaklaşımından rahatsızdır. Öcalan kadınları Fatma’yı kıskandırmak için kullanmaktadır. Öcalan kadınlara istismarcı yaklaşır. Saime Abdullah Öcalan’ın Fatma ile ilişkisinden de rahatsızdır. Aslında PKK’de artık bu durumlardan rahatsız ciddi bir kadro yapısı vardır. Öcalan tek tek bu kişileri tasfiye etmektedir.
Saime Aşkın PKK’nin 2. Kongresinden sonra Avrupa’ya gönderilir. Saime aslında Avrupa’da PKK’den kopma imkanına sahiptir. Ama bunu yapmaz çevresine “gidip Lübnan’da arkadaşlarla tartışacağım, PKK’nin gidişatı doğru değil” der. Sonuç olarak Saime Aşkın 83 yılında Avrupa’dan tekrar Lübnan’a döner. Öcalan’a eleştirilerini açık açık iletmiştir. Öcalan onun düzenlemesini yaparak bir biçimde Güney Kürdistan’ın Xaxurke-Xınerê bölgesindeki Lolan kampına gönderir.
Lolan kampı bir ölüm kampıdır. Lolan PKK’nin kirli kutusudur. Lübnan’da yapılamayan insan hak ve özgürlüklerine aykırı her uygulama Lolan’ın derin vadilerinde gözlerden uzak yapılmaktadır. PKK kadrolarının bir bölümü Lolan kampında işkence görürken diğer bölümü de Diyarbakın’da Türkiye cezaevlerinde işkence görmektedir.
Saime 84 kışında muhalefet ediyor diye tutuklanır. 85 yılında büyük işkenceler gördükten sonra idam edilir. Ailesi tanınan, kendi tanınan, Roza Luxenburg denen kadın birden bire ajan ve tasfiyeci olur. Saime Aşkın’ın tek suçu Abdullah Öcalan’ın PKK’yi tek başına yönetmesi ve alternatif kadroları tasfiye etmesini eleştirmektir. Saime bağımsız bir kadındı, kendine güveniyordu, kimseye boyun eğmiyordu, gerçek bir devrimciydi, ağalık ve tek adamlık sistemini kabul edecek biri değildi. Üstelik çok şey biliyordu. Abdullah Öcalan ve Kesire Öcalan ( Yıldırım) arasındaki ilişkiyi biliyordu, Öcalan’ın kadınlara yaklaşımını biliyordu. Yaşamaması gerekirdi. Saime’nin tam öldürdüğü gün bilinmiyor. Fakat bildiğimiz bir şey var ki, Saime idam edileceği yere götürülürken yönetimden birine seslenerek der ki; “Gel, gel gör, devrimciler nasıl direniyor. Saime idam edilirken de bağırır “Yaşasın Hayri’nin, Mazlum’un ve Kemal’in PKK’si. Kahrolsun 12 Eylül Faşizmi, Kahrolsun Öcalan’ın PKK’si”.
Saime’nin hikayesi Öcalan’ın güç olmak ne kadar acımasız olabileceğini, PKK kadrolarının kendi arkadaşlarına karşı ne kadar merhametsiz olabileceğini gösteriyor. Saime PKK’nin tutumundan rahatsız ise ayırıla bilirdi, gidip Türkiye’ye teslim olacak biri değildir, sonuna kadar direnmiş ve mücadele etmiş biriydi, ona git dene bilirdi. Ama ona sen ajansın, tasfiyecisin denerek eziyet edildi, soğuk Lolan vadisinde sobasız parmakları donana kadar dışarda tutuldu.
Öcalan Saime 24 yaşında, gencecik bedeni mermilerle delik deşik edildikten 20 yıl sonra 2004 yılında bir kitabında ilk kez Saime Aşkın’dan bahsedecek ve “Saime’nin öldürülmesinden hiç haberi yokmuş” gibi öldürülmesi yanlıştır diyecekti. Oysaki Saime’yi vurun emri veren Abdullah Öcalan’dır. 20 yıl boyunca susmuş ve daha sonra olayın sorumluluğunu PKK’den ayrılan kişilere yıkmak için hiç alakası yokmuş gibi davranmıştır.
Saime’nin vurulması PKK’de itaat etmeyen kadının vurulması demektir. Saime baş eğmeyince, başı kesilmiş bir Dersim kadınıdır.
2. Öykü : Sırları ile gömüldü; Gulan Garzan
32 yaşında iken her yanı PKK’lilerle dolu olan Kandil’de ki bir vadide, üstelik de 300 kadının olduğu bir vadide öldürülür Gulan. PKK Gulan’ın bir komplo ile öldürüldüğünü açıklamıştır. Gulan gerçekten bir komploya kurban gitmiştir.
Gerçek adı Filiz Yerlikaya olan Gulan Garzan, 1970 yılında Bitlis’in Adilcevaz ilçesinde doğar, Ankara’da büyür ve orda üniversiteye gider. Bir müddet cezaevinde kalır ve daha sonra Abdullah Öcalan’ın yanına Şam’a gider. Oradan Amed ve Garzan’a kadar olan bölgede çalışır. Öcalan yakalandığı zaman kendini fedai eylem yapmaya önerir. PKK’nin o zaman kurduğu “intikam tugaylarının” yönetimidir. Kendisi bizzat Ankara’ya intihar eylemi yapmaya gider. Fakat Öcalan eylemleri durduğu için eylem yapmaz. Fakat Gulan PKK ve Devlet arasındaki bazı ilişkilere şahit olur. Bir kurye gibi çalışır ve devletle yapılan görüşmelere katılır. 2001-2002 kışı yaptığı çalışmaların aslında bu halka hizmet etmediğine kanat getirir ve çevresine der ki “artık beni çok rahatsız eden şeyler var, uygun bir ortam olursa konuşup her şeyi anlatacağım. Gulan’ın anlatacakları Abdullah Öcalan ve PKK kurucusu Ankara gurubunun devletle ilişkilerini açığa çıkaracak, önemli şeylerdi. Gulan bunların şahidiydi.
Cemil Bayık ve sınırlı bir PKK yönetimi Gulan’ın ortadan kaldırılması kararını aldılar. Fakat Gulan’ı tutuklamak için gerekçe yoktu. Gulan Fedai adı verilen PKK özel kuvvetlerinin yönetimiydi. PKK direk vurmak yerine komplo ile öldürmeyi tercih etti.
Gulan bir kadın toplantısı alında iken aniden rahatsızlanır ve toplantıya gitmez. Hasta yattığı odasında boğulmuş olarak bulunur. 178 boyundaki, karate ve yakın dövüş eğitimi almış, dağ gibi kadını kim boğdu? 300 insanın olduğu vadide hiçbir tanık çıkmıyor. Oysaki etrafta o vadiye gire bilecek hiçbir güç yoktur. Alan direk PKK kontrolündedir.
Gulan PKK için önemli işler yaptığını düşünüp, canla başla çalışırken PKK yönetimi Gulan’ın şahitliğinden kurtulmak için onu boğdurmuştur.
Gulan olayının hazin yönü PKK’nin Gulan’ı öldürttükten sonra birde onu kahraman ilan etmesidir. PKK Gulan’ı o denli yüceltmiş ve övmüştür ki insanların aklına onu boğanların PKK’nin derin yönetimi tarafından görevlendirildikleri akla bile gelmiyor. Gulan cinayetinin en tarjik yönü PKK’nin hem öldürüp hem de kahraman ilan etmesi, Gulan üzerinden rant elde etmesidir.