Mehmet İzgit
10 Ocak günü Türk Silahlı Güçleri Gare dağına dönük bir operasyon başlattı ve 14 Şubat günü de sona erdi. Bu operasyon Türk devletinin Kürtlere dönük inkar ve imha ve Kürdistanı işgal operasyonlarının bir parçasıdır. Türk devletinin 21’inci yüzyıldaki stratejisinin temeli Ortadoğu da yayılmacılık siyaseti güdüp bunu başarıya ulaştırmaktır. Kıbrıs, Karabağ vb. yerlerdeki siyasal ve askeri gerginliklerde de Türkiye yayılmacılığının etkisi vardır. Fakat Türkiye’nin yayılmacı siyasetinin merkezi Kürdistan’dır. 1990’lardan beri Türkiye bölgede artık nirengi noktası olan Kürtler ve Kürdistan düşüncesini maniple etmek ve denetimine almak istemektedir. Ayrıca bu sadece Türkiye’nin değil tüm Kürdistan sömürgecilerinin ortak hayalidir. Gare operasyonu sömürgeciler, işbirlikçileri, derin siyasetler, gizli ajandalar anlaşılmadan anlaşılacak bir operasyon değildir. Bu konular daha çok yazılıp çizilecektir. Fakat biz PKK ve KDP bağlamındaki birkaç soruya cevap aramak istiyoruz.
Türkiye ve KDP’nin stratejik bir ortaklığı var mıdır?
PKK tarafın son yıllarda olan tüm operasyonlardan direk KDP’yi sorumlu tutmakta ve KDP’nin kendisinin bitirilmesi için Türkiye ile işbirliği yaptığını söylemektedir. Durum PKK’nin belirttiği gibi mi? Elbette ki hayır?
Gare ve ABD’nin Harir’deki hava üssü arasında bir bağ var mı?
Irak gibi Ortadoğu’nun merkez çatışma noktası gibi ülkede hele Kürdistan Bölgesi gibi stratejik önemdeki bir yerde hiç kimse NATO –ABD şahsında temsil edilen siyasal klikten izinsiz bir karış ilerleyemez. Türkiye’nin Kürdistan Bölgesindeki operasyonları da buna dahildir. Ayrıca hemen belirtelim Gare dağı Amerika’nın Harir’deki stratejik önemdeki askeri hava alanında kuş uçuşu sadece 15 km uzaktır. ABD’nin Kürdistan’da ki temel askeri üssü Harir ile Rojava- Semalka arasında ki yol güzergâhı da Gare dağının eteklerinden geçmektedir. Yani Gare dağı uzantılarından Harir’deki askeri üsse doğru hava saldırısı yapıla bilir.
Uluslararası anlaşmalar adaletsiz ola bilir ama meşruluk verir
Bu denli stratejik önemdeki bir yere sadece KDP’nin izni dahilinde operasyon yapıldığı meselesi sadece coğrafya –siyaset-strateji bilgisi olamayanların inanacağı bir propagandadır. Böyle bir bölgeye operasyon izin lokal siyasal yapıların değil küresel güçlerin izni ile yapılır. Zaten ABD’nin Ankara konsolosluğunun Gare’de ki operasyona yönelik “ Müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız” açıklaması da bu gerçeğe parmak basıyor. Ayrıca Türkiye bu bölgelere operasyon yapma gerekçesini uluslararası anlaşmalar ve 1983 yılında Irak ile imzalanan “ Sınır Güvenliği ve İşbirliği Anlaşması” temelinde yapmaktadır. Yani Türkiye’nin operasyon yapmasına destek veren birçok uluslararası faktör varken her defasında meseleyi KDP –Türkiye işbirliğine yorumlamanın hakikatle bir alakası yoktur
Hulusi Akar neden Irak’ı ziyaret etti? Gare operasyonu neden şimdi?
Gare operasyonu konusunda PKK medyası “Hulusi Akar’ın 19 Ocak 2021 tarihindeki Bağdat-Erbil ziyaretlerinde karar alındı” propagandasını yapmaktadır. Oysaki Gare operasyonun kararı yeni alınmamıştır. Gare operasyonu 2018 yılında başlayan Kararlılık Operasyonlarının bir devamıdır. Ayrıca kimse bu tür önemli karaları basının gözü önünde almamaktadır.
KDP operasyona destek verse ne olurdu?
PKK son 6 yıldır yapılan tüm operasyonlarda KDP’nin yardım ettiği, peşmergenin Türk ordusu kıyafeti giydiği yönünde propaganda yapmaktadır. Oysaki 6 yıldır PKK’nin bu operasyonlardaki yaralıları araçlarla Kürdistan Bölgesindeki hastanelere getirilmekte sigortalı yurttaşlar gibi devlet hastanelerinde tedavi edilmektedir. PKK operasyonlar döneminde tüm sevk idare, temel besin gıda teminini DP kontrolündeki bölgeler üzerinden yapmaktadır. Yani her yıl tekrarlanan KDP bizi bitirmek için Türk devleti ile anlaştı ifadeleri sadece birer kara propaganda olarak kalmaktadır. Eğer KDP böyle bir operasyona ortak olmuş olsa PKK yönetimi şu anda Gare’de, Metina’da hatta Süleymaniye kırsalında değil Urmiye gölü çevresinde üslenmiş olurdu.
YBŞ kıyafet değiştirip Haşdi Şabi olabilir ama peşmerge bunu yapamaz
Peşmerge kıyafet değiştirdi meselesi KDP’nin operasyonlara katıldığını ispatlamak için yapılan kara bir propaganda. Her şeyden önce Güney Kürdistan Hükümeti ve KDP eğer savaşa girmek isterse girmesini engelleyecek hiç bir şey yok. KDP geçmişte de savaştı şimdide savaşır. “KDP halktan korkuyor bunun için geri savaşa girmiyor” iddiası da sadece kara propagandanın bir parçasıdır. Gerçek şudur: Kürtler arası bir savaşın sömürgecilerin talabi olduğunu bildiği için Mesut Barzani, KDP içinde de artık PKK’ye silahla dur demenin zamanı geldi diyenleri de tutmaktadır.
KCK – PKK bir HPG üyesine bir gecede düzenlemen oldu artık YPG’lisin, ertesi gün bu gün düzenlemen oldu şimdi YBŞ’lisin diye biliyor. Hatta YBŞ’nin kıyafetini çıkartıp sen artık Haşdi Şabisin diye biliyor. Ama Peşmerge bunu yapamaz, yapmaz. Peşmerge uluslararası statüsü olan, yarı devlet gibi örgütlenmiş bir gücün ordusudur, teamüller ve hukuku vardır.
PKK bu operasyonun neresinde?
PKK ve TSK’nın Kürdistan Bölgesi sınırları içinde gerçekleştirdikleri operasyonlara “kazan kazan” operasyonları demek yanlış değildir. Yani her iki tarafta kazanıyor. Türk tarafı toprak işgal edip yeni üs kuruyor toprak kazanıyor, PKK daha yeni ve kullanılmamış alanlara geliyor, medya üzerinden mağduriyet propagandası yapıyor, çevresindeki kitleyi stabilize ediyor, yeni kitle yaratıyor. En önemlisi bu operasyonların tarafları arasında kendine bir yer açıyor, çelişkilerden faydalanarak maddi tavizler koparıyor. İşin gerçeği bu operasyonlardan tek kaybedenin Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi olmasıdır. İnsanlar topraklarına dönemiyor, köyler boşalıyor, işsizlik artıyor, çatışma sesleri de genel olarak istikrasız bir görünüm yaratıyor.
Öcalan’ın Misakı Milli projesine katkısı
Burada esas mesele PKK ve Türk devleti arasındaki ilişki ve diyalog biçimindedir. Öcalan ve Türk devleti arasındaki ilişkiler anlaşılmadan Türk devletinin Şekif dağına girmesini, Haftanine girmesini şu bu operasyonu anlayamayız.
88Kürt kamuoyunun görmezden geldiği Abdullah Öcalan’ın 1999’da ki soruşturma görüntülerine ve “Misaki Milli’yi güncelleyelim” önerilerinin yer aldığı kitaplarına gelmemiz gerek. Aslında çok önemli olan, hatta geçtiğimiz 20 yıl içindeki her siyasal adımı yorumlarken bize yol gösterecek olan bu materyal hala Kürt aydını ve toplumu tarafından iyi değerlendirilmemiştir. PKK’nin öcalan’ın her faul davranışına “Başkan taktik yapıyor” demesi, halkın PKK’nin her faulüne “Parti taktik yapıyor” demesi aslında biraz kabul edilmiş bir doğruya dönmüştür. Oysa ki; PKK lideri Öcalan İmralı’da ki soruşturmalarında devletle yeni bir konsept önermiştir.
Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntülerinde devlete Erbil için şu öneriyi yapmıştır “ Erbil’i alalım, Barzani ve Talabani Türkiye karşıtıdır onlara yer vermeyelim, bu anlaşmamız gizli kalsın”. “Türkiye’yi Ortadoğu çapında bir güç yapacağız, bana imkan verin çalışayım” demesinin hiçbir siyasal davranışta yeri yoktur. Ve Öcalan’ın devlete önerdiği bu konsept kabul edildiği için 23 yıldır yaşatılıyor. İmralı cezaevinde binlerce kitap sayfa yazarak, Kürtlerin neden devlet olmaması gerektiğini yazdı. Misaki Milli’nin Ortadoğu için önemini yazdı. Ve kürtleri buna ikna etti. Eğer böyle önemli bir gerçeği görmeden olaya PKK ve Türk devletinin bir savaşı gibi bakmak büyük bir yöntem hatası olur. Tıpkı bir ağacın gövdesine bakmadan bir yaprağa bakarak bir ağacı analiz etmek gibi bir şeydir. Hiç kimseyi de gerçeğe ulaştırmaz. 2000 sonrası PKK’nin ve Türk devletin her adımını bu gerçekliği göz önüne tutarak yorumlamak hakikate ulaşmanın yegane yoludur.
Mesele Gare operasyonunu kim kazandı kim kaybetti meselesi değildir. Asıl mesele bu operasyonlarda neden hem Türklerin hemde PKK’nin karşılıklı olarak kazandığıdır. Oturup bir dökümünü yapın göreceksiniz ki 2015’ten beri yaşanan hiçbir operasyonda ne Türkiye ne de PKK kaybetmiştir. Her ikisi de kazanmıştır. Yani bu operasyonlar kazan kazan üzerine kurulmuştur.