Türk ordusunun 10 Şubat tarihinde Gare dağına dönük başlattığı Pençe Kaplan-2 operasyonu 4 gün devam etti ve dün itibari ile sona erdi. Henüz bilgiler eksik olsa bile eldeki verilere göre birkaç ana başlıkta bir ilk durum değerlendirmesi yapıla bilir. Bu operasyon daha çok yazılacak ve çizilecek. Herkes zaferin kendisinin olduğunu söyleyecek ve Taraflar kendi zaferlerinden bahsedecekler. Oysaki bu operasyondaki zaferi bir “Pirus zaferidir”.
Pirus Zaferi nedir?
MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında Grek kolonisi olan Tarentum’un Kralı Pirus Roma’ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Sonunda Pirus savaş meydanında Romalıları yener. Fakat 50 fili olan ordusunda bir avuç insan tek kalmıştır. Zafer kazanmış gibi görünür ama aslında her şeyini kaybetmiştir. Pirus savaş meydanında “Tanrım bana bir daha böyle bir zafer verme” diye dua eder. Yani Pirus Zaferi aslında yengiye mahkum olan zaferleri anlatır.
Gare operasyonuda böyledir her iki tarafta zaferden ve kazanımdan bahsetse bile aslında Gare operasyonunun bir kazanını yoktur. Zafer denilen şey her iki taraf içinde büyük kayıplar ile olmuştur.
Askeri açıdan bakılınca görülen manzara
TSK 2015 yılında başlayan Kararlık operasyonları ile girdiği alanları işgal edip kalıcı üssü dönüştürdü. Fakat Gare’deki Pençe Kaplan-2 operasyonu sadece bir nokta baskını gibi görülmektedir. Çünkü mevsimin uzun vadeli bir operasyona izin verilmeyeceğini Türk devletinin kendisi de biliyor.
Ayrıca Gare’ye kurulacak bir üssü destekleyecek başka üsler bulunmamaktadır. Metina ve Zap vadisi gibi zincirleme ve savunmalı üsleri olmayan bir Gare üssünü korumak imkansızdır. Haftanin, Xaxurke, Xınere hattında zincirleme üsler ile ilerlene bilinmişti. Gare’de ise derin bir istihbarat bilgisi ile burada kısa vadeli operasyon ile etkin sonuç almaya dönük bir planlama vardır. Türk devleti hedefi olan mağaralara ulaşmıştır. Fakat orada ki hedefine ulaşamamıştır. (açıkçası tutuklulara dönük bir plan olduğu konusu şaibelidir, bu konudaki yorum hakkımızı sonraya bırakıyoruz). Büyük kayıp vermiştir. Yani tıpkı Tarentum kralı Pirus gibi hedefe ulaşmıştır fakat ortada zafer kazandık diyecek bir elde yoktur.
Pençe Kaplan operasyonu PKK açısından da büyük açmazlarla doludur. PKK 1994 yılından beri Gare dağında üslenmiştir. Nerdeyse 30 yıldır elinde tuttuğu Gare dağında ki üslerine sadece dört gün içinde girilmesi askeri olarak başarısızlıktır. O mağaraların önü kadar askerin gire bilmesi yüksek dağlardaki alan savunma güçlerinin etkisiz kaldığı anlamına gelmektedir.
Ayrıca PKK açısından en kötü olan ise 2011’lerden beri yer altında yapılan küçük birer köy hatta kasaba biçimindeki mağaraların artık güvende olmadığı gerçeğidir. PKK üst düzey kadrosu, eğitim okulları vb. tüm çalışmalar bu tür yapılmış dev mağaralarda yapılıyordu. Mağaraların savunulamaması demek son 10 yılda zorluklarla inşa edilmiş bu yerlerin terk edilmesi demektir. Bu da PKK’nin önündeki ciddi bir sorundur. Artık her an her mağara bir indirme ve kuşatma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu da operasyonun PKK açısından da bir Pirus zaferi olduğunu gösteren bir durumdur.
Genel olarak her iki taraftan da 40-50 civarı bir kayıp verildiği düşünülüyor. Kimden ne kadar insanın vurulduğu meselesi ise hala kesin bilinmeyen ve bilinmeyecek olan bir durumdur. Çünkü her iki tarafta kayıplarını açık etmeyecektir. Gerçek kayıp sayısını büyük ihtimal ancak uzun bir zaman sonra duyacağız. Fakat her iki taraftan da kayıplar vardır. Ve gerçek şu ki her taraf içinde aslında başarı ve başarısızlıklarını ölen insanların sayısı ile ölçmüyor. Eğer üst düzey ve belli başlı kişiler dışında savaşçılar hayatını kaybetmişse sadece “yazık oldu” denilerek geçiyor ve birkaç gün sonra hiç kimse isimlerini bile hatırlamıyor. Yani insanlar bu savaşta sadece birer malzeme. O yüzden diye biliriz ki bu savaşın asıl kaybedeni ölenlerdir.
İstihbarat nerden gitti?
Devletin özenle korunan bir mağaranın ağzını tespit edebilmesi olayın en önemli bölümüdür. Devlet mağarayı nasıl tespit etti, bu kadar ayrıntılı bilgi nasıl verildi?
PKK kaynakları her zaman olduğu gibi bu konuda da PKK’den ayrılanları işaret edece ve PDK’den bilgi gitti diyor ve daha diyeceklerdir. Oysaki operasyon alanı değil Peşmerge güçlerine her türlü sivile kapalı bir alandır. Yaz ve kış boyunca alana her hangi bir sivilin girmesine izin verilmiyor. Kapılar ise profesyonelce kamuflaj edilmiştir ve hiç kimse alana giremiyor. Türk keşif uçakları alanı sürekli gözlem altında tutuyor. Artık 20 yıl öncesi gibi bir köylü geldi bizi gördü vb. bir şey yoktur. Uçakların mağara kapısını tespit etmesi olası. Ama mağarada kimlerin olduğun ve krokisinin bilinmesi ise şaibeli. Bu bilgi PKK içinden giden bir bilgidir.
Askerleri kim vurdu?
13 esir askerleri kimin vurduğu konusunda herkes birbirini suçlayacaktır. Onları sağ yakalamak Türk devleti için çok önemliydi. Açıkçası bu satırın yazarı PKK’nin mağarayı bırakınca “buda size dert olsun” diyerek PKK’nin askerleri vurduğuna inanıyor. Haklı veya haksız işin doğası biraz böyle oluyor. HPG’nin operasyonun hemen ertesi günü 11 Şubat günü yaptığı bir açıklamada “ Bombalanan yerler arasında savaş esirlerinin tutulduğu bir kamp da bulunmaktadır. Bombardımanların sonucu hakkındaki bilgiler daha sonra paylaşılacaktır.” Bu ifade esirlerle ilişkin meselenin daha çatışmanın ilk 24 saatinde yaşandığını göstermektedir. Bu da demek oluyor ki PKK savaş esirlerinin olduğu yeri korumaktansa devletin istediğini almayacağı şekilde terk etmiştir. Yani asıl pirus zaferi de biraz buradadır.
Ayrıca esir askerler konusu tartışılınca Süleymaniye’de yakalandığı iddia edilen iki üst düzey MİT görevlisinin akıbetleri de ayrıca takip edilmelidir. Çünkü bunlar Türk devleti için çok önemli pozisyondaydılar. Ayrıca PKK ile ilişkilerinin maiyeti de bir esir ilişkisi değildi.
HPG’nin soğukkanlı açıklaması
PKK medyası daha çatışmanın ilk saatlerinde tüm operasyonu KDP ile izah etmek istediler. PKK’nin Avrupa medya koordinatörü Ferda Çetin eski özel harekâtçı Abdullah Ağar’ı kaynak göstererek “peşmergeler Türk askeri kıyafeti ile operasyona katılıyor” iddiasında bulundu. Bu iddiaya ilk cevap veren ise HPG oldu. “KDP güçlerinin operasyona katıldığı yönünde bir tespitimiz yoktur” dendi.
HPG demenin Murat Karayılan demek olduğunu biliyoruz. Bu açıklama Murat Karayılan menşeli bir açıklama yani. Karayılan’ın böyle bir açıklama yapmasının nedeni nedir? Olayı çok büyük bir perspektiften ele alıp Karayılan HPG içinde ki İrancı kanada tavır aldı, Kandil içinde bölünme var vb biçimde ele almak için çok acele etmemek gerek.
Unutmayalım ki geçtiğimiz yıl Serêzêre Asayiş Müdürü Gazi Salih Elixan olmak üzere peşmergeye karşı yapılan Çemanke saldırısı vb. provakatif girişimlerin tümü Murat Karayılan’ın denetiminde gerçekleşmiştir. Karayılan ve Bayık arasındaki kan uyuşmazlığını herkes biliyor. Fakat Karayılan KCK’nin Kürdistan Bölgesine dönük karşıtlığının ortağıdır. Karayılan’ın bu açıklamayı yaptırmasının nedeni dara düştüğü zaman kendisine o koşullarda uzanacak tek yardım elinin KDP olduğunu bilmesidir. 2000 yılından bu yana KDP’nin hem hareketine hem de şahsına dönük hayat kurtarıcı hamlelerini en iyi bilen Karayılan’dır. Eğer Karayılan ve HPG bu tutumlarını korursa bu Kürtlerin 2021 Şubat ayındaki tek hayırlı kazanımı olacaktır. Eğer sadece pragmatist ve dönemsel bir tutumsa her şeye yazık olur. En çok da Karayılan’a yazık olur. Çünkü sonuç olarak kendisi Cemil Bayık gibi İran kolu kanadı altındaki yerlerde yaşamıyor.
Sonuç olarak; çok yönlü ve daha net değerlendirmeler yapmak için zamanımız olacak. Her iki tarafından şu anda “bir daha böyle bir şey yaşamak” için dua ettiği kesindir. Fakat biliyoruz ki günümüz siyaset dünyasında kimse Kral Pirus gibi “aslında ben kaybettim” demez. Herkes kazananın kendisi olduğunu söyleyecektir. Fakat biz hakikatleri araştırıp, yorumlayıp yazmaya devam edeceğiz.