4. Bölüm: 2000’li yıllar: Öcalan’sız bir PKK ve İran

Özel Dosya: PKK İran ilişkilerinin dünü bugünü ve geleceği, Sipan Rojhilat, Şapur Bodoşiva, PKK 7. Kongresi, YNK-PKK savaşı, Kadir Aziz, Ayende, Dola Koke, Cemil Bayık, ABD'nin Irak müdahalesi

Özel Dosya: PKK İran ilişkilerinin dünü bugünü  ve geleceği

15 Şubat 1999 yılında Öcalan’ın Türkiye’ye götürülmesi ile beraber yeni bir süreç başladı. Herkes Öcalan’ın büyük bir direniş göstereceğini, Türkiye’nin savaşla zorlanacağını düşünüyordu. Fakat öyle olmadı. Öcalan ilk tutuklandığı andan itibaren Türkiye Cumhuriyetine hizmet etmeye geldim diyerek, “PKK’yi Türkiye’nin demokratikleşmesinin emrine” vereceğini söyledi. Öcalan’ın bu “Türkiyelileşme” ve “Demokratik Cumhuriyet” tutumu herkeste hayal kırıklığı yarattığı gibi İran’da da yarattı. Çünkü İran’da direnen bir Öcalan üzerinden planlamaya yapmıştı. İran’da bu hayal kırıklığını yaşayanlardan biriydi.

15 Şubat sonrası İran’ın Öcalan’ın tutumu ile yıkılan hayalleri

Öcalan Suriye’de kalma zemini kalmayınca bir seçenek olarak İran’ı da gündemde gelir. İran da Öcalan’ın İran’a gele bileceğini söyler. Fakat ne Öcalan bu teklifinde ciddidir ne de İran evet derken ciddidir. Sonuç olarak 15 Şubat’ta Öcalan’ın Türkiye’ye gider veya götürülür. Daha sonra birçok yerde Kürtler eylemler yapar. Eylemler Abdullah Öcalan’ın şahsından çok Kürtlerin Türkiye nefreti ile ilgili eylemlerdir.

En beklenmeyen eylemler ise İran’da gerçekleşen olaylardır. Başta Tahran olmak üzere İran’ın pek çok kentinde Öcalan için sokak eylemleri yapılır. Bu tepki PKK’nin beklediği bir tepki değildir. İran’da her hangi bir örgütlülük olmadığı gibi ayrıca da iletişim koşulları da şimdiki gibi olmadığı halde bu eylemlerin bu denli büyük ve koordineli olması konusu bir muammadır. Pek çok kişi bu eylemlerin direk İran devleti tarafından yaptırıldığına inanıyor. İran’ın zaman zaman kitleyi hareketlendirip nabız yoklaması yaptığı bilinen bir gerçek.

15 Şubat’ta da aynı yöntemi kullanmış olması muhtemeldir. Bu biçimde hem PKK’ye bir mesaj vermiş oluyor, hem kitle potansiyelini ölçmüş oluyor, hem de kişiler hakkındaki istihbari bilgilerini güncellemiş oluyor.

Fakat tüm bunların dışında en önemli husus doğu Kürdistan’daki Kürtlerin tepkilerini başka bir ülkeye yöneltmiş oluyor. Kendisi Kürtlere karşı tüm kirli ve kanlı tarihine rağmen ikinci derecen bir sömürgeci hatta dost olabilecek bir güç gibi görünüyor. Daha sonraki yıllarda da bu yöntemin İran için çok işe yaradığını göreceğiz. Öcalan’ın ismi üzerinden faydalanmak isteyen İran Öcalan’ın hayatını ve kişiliğini anlatan Farsça ve Soranca kitaplar bile basar bu süreçte.

İran hemen komplo ertesinde PKK ile görüşerek kendilerine her türlü desteği vereceğini söyler. Tahran’da PKK yöneticileri için tıpkı Şam’da Öcalan’a verildiği gibi güvenli yaşam alanları verilecektir. Ayrıca zaten tahranda PKK’ye verilen hastaların kaldığı kamp daha da büyütülecektir. İran’ın temel amacı Kürdistan üzerindeki işgalcilik ve sömürgeciliğini Türkiye’ye duyulacak nefret ile gizlemektir.

PKK bilinen yönetim üyelerinin hepsini İran tarafında ki güvenli kamplarda üslenir. İran her açıdan PKK’ye kol kanat germeye hazırdır.

Fakat Öcalan’ın mahkeme savunmaları ve gerillayı Türkiye’den geri çekme yaklaşımı İran’ı yeni durumu değerlendirip, yeni adımlar atmaya iter. Yalnız acele etmez çünkü PKK sadece Öcalan değildir. İran’ın PKK içinde güvendiği kadroları vardır. Onlar aracılığı ile PKK’yi yönlendirmek isteyecektir.  Bunu ilerde işleyeceğimiz için şimdilik geçiyoruz.

YNK- PKK savaşı mı, İran-Türkiye  kışkırtması mı?

Öcalan tutuklandıktan bir yıl sonra 2000 yılında PKK 7’inci kongresini yapar. Kongrede Öcalan’ın kararlarını tümden ret eden bir yaklaşım yoktur. Yeni bir yönetim seçilir. Ve Öcalan’ın yerine PKK’yi yönetecek adına başkanlık konseyi denen bir gurup seçilir.

İran PKK’nin Öcalan’ı yeteri kadar ret etmediğini düşünür. Ve PKK’yi biraz köşeye sıkıştıracak adımlar atmak ister. Nasıl ki PKK ve YNK’yi kendi çıkarları doğrultusunda KDP’ye saldırtmıştı bu kez YNK’yi PKK’ye saldırtır. Fakat PKK’nin içinden de bir kanat YNK’ye saldırmaya eğilimlidir. Bunun da imralı ve Abdullah Öcalan ile yakın bağlantısı vardır. Bu konuyu burada ele almayacak kadar geniş bir konu.

2000 yılının başında YNK iran’dan aldığı direktiflerle PKK’yi alana sıkıştırmak ister. YNK ve PKK arasında PKK’nin en büyük kamplarından Dola Koke yakınlarında bazı görüşmeler olur. Talabani sitemkardır “ben sizi 1992 yılında KDP’den kurtardım, sizin dağılmanızı engelledim ama siz şimdi bize saldırıyorsunuz” der. Öfkelidir, hatta görüşmelere direk YNK katılmaz. Kendisine yakın o zaman adı Zahmet Keşan olan partinin başkanı Kadir Aziz katılır.  İran istihbarat güçleri itaat bu görüşmelerde hazırdır. PKK’den bazı alanlardan çekilmesi istenir. Şehirlere uzak durması istenir. Fakat cevap olumsuzudur. PKK yönetimi toplanarak savaş kararı alır. İlk çatışma Alireş adlı köyde başlar. PKK gerillaları gece YNK peşmergelerinin kaldığı alanlara saldırı düzenler. Oysaki aynı gerillalar saldırıdan 4-5 saat önce aynı o peşmergelerle voleybol oynamıştır. PKK’nin dostluk ve düşmanlık tarafına ne zaman geçeceği tıpkı bu olayda olduğu gibi belli değildir.

KDP’nin tutumu PKK’nin tasfiyesini engelledi

Savaş 2000 yılı Ekim ayında başlar. Aralık başında bir dönem ateşkes yapılsa da savaş tekrar devam eder. Ocak sonunda ise ateşkes yapılır ve anlaşma sağlanır.

Savaşa İran subayları da YNK tarafına yardım etmek için gelmiştir. PKK bir nevi çembere alınır. PKK, KDP ile ilişkilenerek erzak ve cephane desteği ister. KDP kabul eder. Böylelikle 2000 öncesi dengeler yavaş yavaş değişmeye başlar. KDP çembere dahil olsa belki PKK ölümcül darbeyi yiyecekti. Fakat KDP bunu yapmaz. Bu nedenle de PKK çembere girmez. İran ve YNK’nin beklemediği şey KDP’nin PKK’ye yardım etmesidir. KDP, PKK’yi fiziki tasfiyeden kurtarmıştır.

PKK bu savaşta 120 kayıp verir ve gazilerde vardır. Fakat PKK’nin bir kazanımı vardır. Bu da Başkanlık Konseyi’nin iç otoriteyi sağlamasıdır. Savaşı gerekçe yaparak farklı seslerin hepsini bastırır. PKK içinde o zaman bir yandan Öcalan’ın mahkeme tutumundan rahatsız olan kadrolar vardır, bir yandan PKK yönetiminin yaklaşımını kabul etmeyen muhalif kadrolar vardır, bir yandan da kadın hareketi PKK içindeki konumundan rahatsızdır. Bu savaş ile tüm muhalefete ‘savaş var şimdi iç kavga sırası değil’ denerek susturulur. Ayrıca PKK KDP’nin desteği ile çembere girmediği için alanını da genişletme imkanı bulur. Hatta bazı YNK alanlarına da girer.

İran bu savaşla PKK’yi bitirmeyi amaçlamaz. Amaç kendine muhtaç duruma getirip teslim almaktır. Yoksa İran da arkada cepheden PKK’yi çembere alıp bitire bilirdi. Fakat İran hiçbir zaman bitirmek amaçlı PKK’ye saldırmamıştır. Her zaman temel yöntem zorlayıp teslim almak olmuştur. 2000 yılındaki savaşta KDP’nin savaşa müdahil olması PKK’yi İran’a teslim olmaktan kurtarmıştır.

Irak müdahalesi ve PKK- İran ilişkilerinde soğuk rüzgârlar

İran 2000 savaşı sonrasında da PKK ile ilişkilerini tümden kesmemiştir. PKK içinde kendine yakın gördüğü kadrolar Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Osman Öcalan gibi isimler üzerinden ilişkilenir.

2003 yılında ırak müdahalesinin nerdeyse kesinleşmesi ile beraber siyasal dengeler değişir. PKK içinde bazı parçalanmalar yaşanır. Görüş ayrılıkları özellikle Amerika ile ilişkiler ve bundan sonra PKK’nin kendini nasıl konumlandıracağı üzerinedir. PKK içindeki bir kanat Güney Kürdistan’da ki sisteme dahil olmayı ABD ile ilişkilenerek yeni bazı arayışlar içinde olmayı önerir. Fakat başını Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu’nun çektiği diğer bir gurupta bunun PKK ideolojisine aykırı olduğunu belirterek karşı çıkarlar.

Irak’a müdahale başlar. Ortadoğu da gelişen bu yeni duruma göre tüm siyasi kişi ve guruplar pozisyon almaktadır. ABD’nin güneyde bir Kürt oluşumuna izin vermesi başta Kürdistan’daki sömürgeci devletleri rahatsız eder. Onlarda buna göre hareket etmektedir.
ABD daha o zaman Irak’ta ki generalleri aracılığı ile PKK ile görüşerek İran’a karşı bazı ortaklıklar yapmayı önerir. ABD özellikle 2004 yılı Nisanın da PJAK’ın kurulması ile beraber direk bu örgüt üyeleri ile ilişkiler geliştirmek ister .

PKK Sipan Rojhilat’ı (Şapur Bodoşiva) İran devletinin isteği üzerine mi vurdu?

PKK için ilginç bir süreçtir. Farklı PKK kadroları farklı yerlerde, farklı güçlerle görüşür. Birinci gurup reformistlerdir. Öcalan bunlara sağcılar dedi. Nizamettin Taş, Osman Öcalan’ın başını çektiği reformcu gurup içindeki iki diplomat Kani Yılmaz (Faysal Dunlayıcı)  ve Sipan Rojhilat ( Şapur Badoşiva) Musul ve Bağdat’ta ABD ile görüşerek Irak ve Güney Kürdistan’da açılan zeminde meşru siyaset yapmak ve İran üzerinden belli pazarlıklar yapmaya hazır olduklarını açıklamaya çalışıyordu.  Daha sonra bu gurubun iki diplomatı Kani Yılmaz ve Sipan Rojhilat PKK tarafından ihanet ettikleri gerekçesi ile öldürüldü.

Bunların öldürülmesini kim istedi meselesi de ilginç bir konudur. Özellikle de İran devrimine öncülük yapma yeteneğine sahip olan Sipan Rojhilat ( Şapur Bodoşiva)’nın öldürülmesinde İran’ın talebi vardır. Sipan Kanada vatandaşı, birçok dil bilen, ve diplomasiyi bilen biridir. Doğu Kürdistan’ın sosyolojisine büyük oranda hakimdir. İran nasıl ki Qasımlo, Şerefkendi’yi kendisi için tehlike görüp suikastla öldürdüyse aynı biçimde Sipan’ı da öldürttü. Fakat bu kez tetiği İran adına PKK çekti. PKK böylelikle bir taşla iki kuş vurdu. Hem muhalif ekibe gözdağı verdi, ekibini güçlü bir elemanını vurdu. Öte yandan da İran’a olumlu mesaj verdi.

İkinci gurup ise PKK içindeki gelenekçilerdi Öcalan bunlara solcular dedi. Başını Cemil Bayık’ın çektiği gurupta Mustafa Karasu ve Duran Kalkan öncülük yapıyordu. Sağcı gurup Bağdat’ta ABD ile görüşürken solcu gurubun öncüsüde İran ile görüşmeler yapıyordu.

5. Bölüm:  Cemil Bayık iran itlaatı ile nerde hangi anlaşmayı imzaladı, PKK iran’a hangi garantileri verdi

Diğer Haberler