16 Ekim karanlığın ve büyük ihanetin günüdür

Kürt halkı ezelden beri yaşadığı acıyı 21. yüzyılda yeniden tecrübe etti

Dünyanın bütün uluslarının tarihinde, iyi ve kötü günler, başarılar ve başarısızlıklar, yurtseverlik ve ihanet vardır. Ancak bu ulusların hiçbirinin tarihinde, 16 Ekim ihaneti kadar acı ve utanç veren daha büyük ve daha kirli bir ihanet yoktur.  Bu ihanet 21. Yüzyıl da Kürtlere tekrar yaşatılmak istendi.

Güney Kürdistan, Irak devletiyle anlaşmaya varamayıp çözüm bulamayınca, kendi kaderini tayin hakkına karar vermek için referandum yapmayı kararlaştırdı. Bağımsız Kürdistan için ilk adımı attı.

Referandum kararı Güney Kürdistan’daki tüm partiler tarafından alındı ​​ve tüm Kürdistan halkı bu kararı büyük bir coşku ile karşıladı. 7 Haziran 2017 toplantısında Referandum Yüksek Konseyi kuruldu. Bu konseyde, Komala İslami ve Goran Hareketi dışında tüm Kürdistani partiler yer aldı.  Yüksek Konsey 25 Eylül 2017 tarihini referandum günü olarak kararlaştırdı.

Kürdistan hükümeti ve parlamentosu, işgalci devletlerin tüm tehdit ve uyarıları; küresel güçlerin tüm baskılarına rağmen Kürdistan parlamentosu oy çokluğu ile 25 Eylül 2017 tarihini bağımsızlık referandumu günü olarak kararlaştırdı.

Referandum karşıtı cephe ve Barzani’nin tasfiye edilmesi

Referandum kararıyla birlikte, içerde ve uluslararası düzeyde tasfiye hareketi başladı. Referandum karşıtı cephe ortaya çıktı. Bu cephenin tek bir amacı vardı o da referandumun yapılmasını engellemekti. Referandum karşıtı cepheyi ve hedeflerini şu şekilde belirleyebiliriz:

Birincisi; Kürt halkının bu demokratik sesini susturmaya çalışan bölge devletleri, Irak, İran ve Türkiye  her düzeyinde referanduma karşı muhalefeti geliştirmek için çok yoğun ve etraflıca çalışma yürüttüler.  Bu planları, Kürt halkının dostu olarak kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avrupa ülkeleri gibi güçlü devletlerin himayesin altında gerçekleştiriliyordu.

İkinci husus ise referandum karşıtı cephenin Kürdistani güçler içinde bazı senaryoları hayata geçirmeye hazırlamalarıdır.

Birinci senaryo: Referandumun her ne pahasına olursa olsun susturulması ve burada Güney Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’yi referandum kararından vazgeçmeye ikna etmek için her türlü çabanın gösterildiği 15 Eylül 2017’deki “Dukan” toplantısında o nu bu kararından vazgeçirmekti. Ancak bu girişim başarısız kaldı. En özel bilgi ise Pasdaran ordusunun komutanı Kasım Süleymani’nin toplantının ikinci katında olduğu ve toplantının sonuçlarını beklediği yönündeydi. Planlandığına göre bu toplantıda Kürdistan Bölgesi başkanı Musut Barzani veya başbakan Nêçirvan barzani tasfiye edilecekti. Ancak Başbakan Yardımcısı Qubad Talabani bu planın ortaya çıkmasında çok önemli rol oynadı ve bu plan başarısız oldu.

İkinci Senaryo: Bu aşamada bağımsızlık referandumunun başarısızlıkla sonuçlanması için yapılan çalışmalar ardından işgalci devletler, Kürdistan Yurtseverler Birliği içinde kümelenen belirli bir grubun yardımıyla Güney Kürdistan’a saldırmak için 16 Ekim ihanet planını bu toplantılara da kararlaştırıldı. Hak ve görevler paylaşıldı bu ihanet için kuzenler grubu görevlendirildi.

İhanetin Başlangıcı

25 Eylül 2017’de referandum için Kürtler sandıklara giderek oy kullandı. o gün tüm siyasi partilerin liderleri televizyon ekranlarında büyük bir gurur ve onurla Kürdistan’ın bağımsızlığı için evet dediklerini belirttiler. Her ne kadar bazı partiler kendi yayın organlarını referandum sürecinde rol atfetmemişlerse de buna rağmen açıklamalar olumlu idi.

Referandum günü Lahor Şeyh Cengi referandum maskesi takarak, uzun zamandır bu günü beklediğimizi söyledi: “Şehitlerimizin ruhları şad olsun. evet oyu verdik”, dedi.  Ama YNK’ nin birkaç yöneticisi işgalci İran devleti yetkililerinden emir almak için referandumdan önce İran’a gittiler, Mam Celal Talabani’ye saygısızlık ederek onun hasta olmasına rağmen İran’a götürüldüler. İşte o gün orada diyebiliriz 1966 ve 1996 ihanetleri gibi ihanetin hazırlıkları yapıldı.

Referandumun ardından İran ve Irak’ın YNK’nin bir kanadı ile ilişkileri daha güçlü gelişti. Bir plan yapıldı ve 15 Ekim’de her şey hazır hale getirildi. YNK kanadı ile Haşda Şabi milisleri, Lübnan Hizbullah milisleri ve İran ordusuna bağlı Pasdaran militanları arasında bir anlaşma Yapıldı.

Kürdistan’ın kalbi nasıl  işgal edildi

16 Ekim gecesi, Irak Ordusu, Haşda Şabi milisleri ve İran Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Qasim Süleymani liderliğindeki İran ordusu, Tusxurmato, Kerkük ve Xanaqin ilçelerinde bir saldırı başlattı aynı anda kuzenler çete grubu da Peşmerge Birliklerine Irak ordusu ve Haşda Şabi milislerine yol açmalarını emretti. Bu gidişata karşı YNK genel sekreteri Kosret Resul peşmergelerin cephelerinden ayrılmasını reddetti. Bu yüzden hepsi öldürüldü, şehit edilen pêşmergeler genelde arkadan vurulmuşlardı. Lahor Cengi kendisine bağlı bazı YNK peşmergelerinin eliyle bu cinayeti işlemişti. Bu nedenle şehit düşenler adli tıp raporu olmadan defnedildiler.

Aslında, Kürdistan Peşmergeleri başlangıçta saldırıyı püskürttü ve Haşda Şabi ye ait 7 araç imha ettiler, 14 milis öldürdüler. Bu direnişten sonra Irak ordusu anladı ki çatışmayla Kerkük şehrine girmek öyle kolay olmayacak ve kuzenler grubundan bazı Peşmerge mevzilerinin boşaltılmasını istediler.  Bu ihanet grubu da Meryem Bey Köprüsü’nün önündeki engelleri derhal kaldırarak Peşmerge güçlerine geri çekilme emrini verdiler.  Ancak Şeyh Cafer Şeyh Mustafa gibi bazı Peşmerge komutanları emre uymayı reddetti. Bunun üzerine Lahor Cengi grubu pêşmerge komutanı şeyh Caferi derdest ederek bölgeden uzaklaştırdı. Böylece işgal ordusu Kerkük’e girebildi.

Kerkük’ün güneybatısında ki peşmergelere haber verilmeden geri çekilme olmuştu. Bu birliğin ırak ordusunun Kerkük’e girdiğinden haberleri olmamıştı. Böylece 25 Peşmerge Heşda Şabi’nin pususuna girdi ve hepsi şehit düştü, Kerkük işgal edildi.

16 Ekim’den sonra direniş planı

16 Ekim sadece ülkenin işgalcilere devredilmesi değil, aynı zamanda Kürt halkının kimliğinin yok edilmesi, gururu incinmesi ve fedai Peşmergelerin küçük düşürülmesi planlanmıştı. Kürt halkı o gün tekrardan iç ihanet sonucu arkadan hançerlenmişti.

16 Ekim’den sonra işgalcilerin planları sona ermedi, sınır kapıları kapatıldı, siyasi ve ekonomik ambargo uygulandı, bu sırada Kürdistan Peşmergeleri ulusal topraklarını savunmaya hazırlanıyordu. Düşmanın durmayacağını biliyorlardı ve biricik özgür Kürdistan parçası olan güney Kürdistan üzerinde tehlikenin büyük olduğunu görebiliyorlardı.

Mesut Barzani, Güney Kürdistan sınırlarını korumak için Peşmerge güçlerini topladı. İşgalciler saldırılarına Sihêla ve Pird’den devam etmek istediler, ancak Peşmergeler destansı bir direniş sergilediler. Pirdê savaşında işgalcilerin Abramiz tanklarını havaya uçurdular. Yüzlerce silahlı Haşda Şabi milisleri öldürdü.  Pirdê ve Sihêla’da işgalcilerin kutsal Kürdistan topraklarına girmelerine izin vermedi.

Düşmanın planı şu şekilde idi: şayet Peşmergeler Pırdê’de fiilen yenilgiye uğrarsa, Heşda Saabi milisleri ve İran ordusu ile YNK’nin ihanet grubuna bağlı bazı militanların Barzani ailesinin ikametgahı olan Selahaddin şehrine ve dolayısıyla Erbil’de devlet kurumlarına saldıracaklardı. Orayı işgal edip Kürdistan Bölgesi’nin statüsünü sona erdireceklerdi. İhanet  grubu  öyle sanıyordu ki; şayet Erbil Irak ve İran tarafından işgal edilirse iktidarın tamamen onların elinde geçecek. Bu hain grup bu tür iktidar hayalleri üzerinden bu tarihi ihanet başvurmuştu.

Peşmergeler, bu üç kasaba da, özellikle Pirdê ve Sihêla’da tarihi bir destan yazdı. Kan döktü ve şehit düştüler. Böylece işgalcilerin belini kırdılar ve ihanet grubunun hayallerini yerle bir ettiler.

Kerkük işgalinde PKK’nin rolü

PKK, 9 Ağustos 2014’te Kerkük’e geldi. Gelişini askeri törenler, konserler ve değişik etkinlikler ile meşru bir güç haline gelmeyi düşünüyordu. PKK güçleri Irak ordusuna ait güçlerin yakınında konumlanarak onlarla koordineli hareket etti ve birlikte savaştılar.  Ancak 16 Ekim 2017’de Kerkük işgal edildiğinde, bu gerillalar ne oldu nereye gittiler kimse bilmedi. Daquk ve Mela Abdullah gibi yerlerde konumlanan PKK gerillalarının neden ani kaybolduğunu kimse bilmiyordu.

16 Ekim gecesi PKK, güçlerini sessiz sedasızca Maxmur kampına çekti.  . Ancak kamaraların önünde birkaç PKK taraftarı rastgele ateş ederek direnme şovu yapıp, kendi medya organlarında büyük direniş olarak halka yansıtmaya çalıştılar.

Aslında PKK, Kerkük olayının gizli bir ortağıydı. Ardından PKK, 2014’ten sonra Irak ve Güney Kürdistan’daki Irak merkezi hükümetinin, özellikle de Bağdat ve Şiilerin Kürdistan Bölgesi’ne karşı bir kolu olan Heşda Şaabi’nin müttefiki oldu. Kerkük’teki olaylardan önce Lahor Şeyh Cangi’den, Süleymaniye’deki KCK ilişkilerinden sorumlu Demhat Egid ile KCK yöneticisi Rıza Altun’u görüşüyor. Onlara Kerkük  işgal planını teferruatlı bir şekilde anlatıyor.

PKK, bu planın PDK’yı yenilgiye uğratacağına inandığından, kendi güçlerine Heşda şaabi ile çalışmaları için talimat verdi. Aslında PKK Haşda Şabi ile birlikte  Mexmur ve Şengal de aktif çalışmaya başlamıştı. Maxmur kampı önünde 7 gün süren bir çatışma yaşandı. Çok sayıda Peşmerge şehit düştü. Bu savaş kamptan sadece 2 km uzaktaydı ve o sırada Maxmur kampının Karaçoğ dağında yaklaşık 300 Gerilla üstlenmişti ve dört gözle Peşmerge’nin yenilgisini bekliyorlardı. Plana göre  Haşda Şabi ile birlikte gelip tüm Kürdistan’ı kontrol edeceklerdi.

PKK’nın Haşda Şabi ve Irak hükümeti ile bu ittifakındaki amacı; Kerkük ve Güney Kürdistan’ı işgal ettikten sonra PKK’nın, işgalden sonra bir Kürt gücü olarak PDK nın yerine geçmesiydi.

16 Ekim’in hedefi

16 Ekim ihanetinin hedefi sadece Kerkük ve güney yönetimi dışındaki diğer Kürt bölgeleri değildi. İşgalci devletler Erbil’e girip Güney Kürdistan’ın statüsünü yok etmek istiyorlardı.  16 Ekim günü Aras şêx Cengi işgalci güçlerin içerisinde basına bir demeç vererek Irak ordusunun Erbil’e doğru ilerlediğini söyledi.

Peşmergeler, bu iç ihanet ve dış plana giden yolu tıkayınca, hainler her şeyin durduğunu anlayıp hayallerinin gerçekleşmeyeceğini anlayınca,  bu kez Barzani’nin şahsına ve referandum sonuçlarına yönelik temelsiz iftiralar ile kendi yandaş medya kurumları üzerinden saldırmaya başladılar. Referanduma şiddetle saldırdılar. Pirdê, Mehmudiyê ve Sihêla’da burunları kırıldıktan sonra referandumu ihanetlerine bahane olarak göstermeye başladılar. Peşmerge’nin tarihi direnişinin ardından YNK içindeki ihanet grubunun kafası o kadar karıştı ki ne yapacaklarını bilemediler ya da ne söyleyeceklerini. Referandum gününde her birinin bir ip kadar dilinin uzadığını, halka vatanseverlik ve Kürtlük sattığını, ancak planlarının başarısızlığı sonucu kendileri gibi bahaneleri de anlamsızlaşmıştı.

Kürt halkı Bağımsızlık tapusunu eline geçirdi 

Kürdistandaki hainler;   Kerkük’e yapılan saldırıyı, ihanetlerini ve ülke topraklarının % 51’inin kaybedilmesini referanduma bağlamaya başladılar. Ancak gerçekte Kerkük’e yapılan saldırı Musul operasyonunun başında yapılmış bir plandı ve referandumla hiçbir ilgisi yoktu. Bu açıklamanın doğruluğunu kanıtlamak için tarihe dönüp şöyle diyebiliriz: Düşmanın Serê Kaniyê ve Afrin işgali referandumun sonucumu gelişti.

 Bu arada en talihsiz üzücü şey, hainlerin ağızlarıyla itiraf etmelerine rağmen, yüzsüzce televizyon ekranlarında referandumun 16 Ekim’i doğurduğunu söylemelerinden daha kötüsü yoktur. Maalesef tüm belge ve ispatlara rağmen halen buna inanan Kürtler de var.

Sonuçta olarak tüm bu yaşanılanlar, 16 Ekim’de Kürt halkı yaralanmış olsa da, Kürt halkı Kürdistan bağımsızlık referandumunu kendisi için büyük bir zafer, onur, ulusal kimlik ve bağımsızlığın tapusu olarak görüyor. Bu büyük zafer tarihe mal olmuş ve hiçbir ihanet bunu gölgeleyemeyecektir.

Diğer Haberler