Bu gün Kürtler için fırsat ve riskin bir arada olduğu bir gün. ENKS ve PYD arasındaki anlaşmanın kamuoyuna açıklanması ve bunun ABD garantörlüğünde olması Kürtlerin bu yüz yıldaki tarihi ile ilgili önemli bir dönemeç olma anlamı taşıdığını gösteriyor. Eğer bu anlaşma hayata geçer ve ilerlerse sadece Rojava’nın değil tüm Kürtlerin hem ruhsal hem siyasal dünyalarında büyük değişimlere yol açacak. Kürtler şeytanın bacağını iyi bir kemikten kırmış olacak.
Eğer anlaşma özüne uygun yürürse 1998’deki Washington anlaşmasına denk kazanımlar getiri. 1998’de KDP ve YNK arasındaki anlaşma bu gün tüm Kürtlerin tek meşru kazanımı olan Kürdistan Bölgesel yönetiminin temellerini attı. Kürtler inkar ve yok sayılma sistemine Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile darbe vurdu. Şimdi ENKS ve PYD arasındaki anlaşma da Kürdistan sömürgeciliğine ölümcül bir darbe vurmaya adaydır.
Fakat bu iş bu kadar kolay değil. Sömürgecilerde bu bunu kabul etmeyecek. Risk dediğimiz şeylerden biri de bu. ENKS ve PYD’nin anlaşmaya doğru ilerlediği günlerde Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerindeki baskıların artması İran ve Türkiye’nin sınır ötesi askeri hareketlilikleri bunu gösteriyor. İran iki gündür Kürdistan Bölgesel yönetiminin Hacı ümran bölgesini yoğun top ve katyuşa füzeleri ile vuruyor bu Kürdistan Bölgesel Yönetimine Rojava’da ki anlaşmada oynadığı role karşı bir tehdittir.
Aynı biçimde Türkiye’nin de üç gün önce başlattığı Kartal- Pençe operasyonu da aslında PKK’yi değil Kürdistan Bölgesel Yönetimine karşıdır. Dün gece Zaxo kırsalındaki Haftanine yapılan kara operasyonu da aynı minvalde okuna bilir. Yani sömürgeciler bu durumdan rahatsızdır.
Birde Kürtler açısından zorluklar var birde bu açıdan bakmak gerek tabi ki.
İlk olarak bu gün yayınlanan metinde Duhok anlaşmasının esas alınacağı söylenmiştir. Duhok anlaşması 2014 Ekim ayında Koboni için çok zor bir dönemin yaşandığı bir süreçte imzalanan bir anlaşmaydı. O zaman ki Kürdistan bölge Başkanı Mesut Barzani Türkiye’nin tehditlerine rağmen anlaşma olması için büyük çaba harcadı ve 9 günlük bir sürece bizzat garantör oldu. Duhok anlaşması Kobani ve Rojava için önemli bir süreçti. Çünkü o anlaşma ardından bizzat Barzani’nin arabulucuğu ile ABD ve koalisyon güçleri Kobani’deki DAiŞ çetelerine karşı saldırı başlattı. Ve Kobani’nin ve Rojava’nın kaderini belirleyen Batı ile askeri ilişkiler yolu açıldı. Duhok anlaşması dört temel maddeye dayanıyordu: Kantonların devam etmesi, siyasi ortaklık, askeri ortaklık ve yasanın yeniden düzenlenmesi.
Duhok anlaşması iki Kürt örgüt arasında anlaşmaya yol açmadı ise de uluslararası ve diplomasi alanında Rojava için olumlu bir rol oynadı. Fakat uygulanmadı uygulanmama nedeni de daha çok PKK’nin Rojava Kürdistan’ındaki etkinliğini kaybetmek istememesi ve benim olsun küçük olsun anlayışı yol açtı. PKK 40 yıllık tarihinde ilk kez bir alanda bu denli hakimiyet kurmuştu. Rojava Kürdistanı üzerinden Türkiye devleti ile pazarlık yapıyordu, ayrıca PKK kendini Rojava direnişi ile meşrulaştırmak ve uluslararası arenada yer bulmak istiyordu. Eğer yönetimde kendi idaresi dışında bir güç olursa bu amaçlarına ulaşamazdı.
Diye biliriz ki PKK’nin Kandil Merkezli yönetimi ne 2012 yılındaki Hewler anlaşmasına ne de 2014 yılındaki Duhok anlaşmasına stratejik bakmadı, sadece ve sadece zaman kazanmak için ve bir yerlere ulaşmak için basamak olarak kullanıldı. Daha sora PKK’den ayrılmış bir gurubun kurduğu ENKS içinde yer alan El Wahde ve Wifak gibi örgütlerin görüşmelerde taraf değişmesi anlaşmayı çökertti. Büyük ihtimal bu guruplar bir yandan Esat bir yandan PKK ile en baştan beri ilişkiliydiler, bilinçli olarak ENKS içinde yerleştirilmiştiler ve merkezden aldıkları işaret ile de hareket geçip Duhok anlaşmasını yıktılar.
Şu anda da bu tür bir risk yok değil. Tam görüşmelerin içinde Rojava’da ki partilerin Kürdistan 20 Mayıs tarihinde Kürt Ulusal Birliği Partileri kurması da biraz şaibeli bir durumdur. Aslında anlaşma ENKS ve PYD arasındadır. Fakat büyük ihtimal derin bir akıl ilerdeki bir duruma karşı zaten bizim bir birliğimiz var demek eğer bir sorun çıkarsa veya çıkartılırsa bizim bir birliğimiz var demek için PYNK’yi kurmuştur. Uyanık olmak gerekir. Lafa değil günlük pratik adımlara bakmak gerekir.
Fakat Rojava yönetiminin de eskisi gibi olmadığını da kabul etmek gerek. Rojava yönetimi 2014’de Kandil’in günlük ve saatlik denetiminde iş yapan, kendi iradesi olmayan bir yapılanmaydı. Ve işin ilginci yıllardır dağda örgüt propagandası ile eğitilin kadrolar dünya ve siyaset gerçeğinden uzak direniriz kazanırız diye düşünüyordu. Özellikle de Kobani’nin IŞID görünümlü Türkiye’nin elinden kurtarılması sonrası “ tüm dünya bize muhtaç gibi bir havaya büründüler”. Şimdi o hava yok. Mazlum Abdi önderliğindeki bir gurup Rojava’nın geleceğini PKK’nin Türkiye ile ilişkilerine, PKK’nin dar bölgesel denklem endeksli siyasetine kurban etmek istemiyor gibi görünüyor. Rojava kadroları Afrin, Serekaniye, Gire Spi sürecinden sonra siyasetin salt hamaset ile yürütülemeyeceğini daha iyi gördü. Ayrıca biz direriniz, biz kazanırız diye bir dünya olmadığını da gördü. Mazlum Abdi’nin PKK’ye rağmen birkaç kez “Başkan Mesut Barzani’ye teşekkür ediyorum” demesi sadece bir politika değildir. Aslında Güneyin nasıl bıçak sırtında gittiğini anlamasının işaretidir.
Şimdi biz tüm Kürtler yönümüzü güneye çevireceğiz. Bu anlaşmayı baştan büyük bir zafer gibi sunmayacağız. Ama hiçbir şey olmayacak gibi de yaklaşmayacağız. Bileceğiz ki hem dıştan sömürgecilik hem de içten bu anlaşmayı kendi varlığına karşı darbe olarak gören yapılar var. Buna göre davranacağız.
Yani lafa, propagandaya, açıklamaya değil pratiğe bakacağız. Yani haticeye değil neticeye odaklanacağız.