Tarih yazımı bir inşa sürecidir. Tarihi yazan kişiler kendi aidiyetleri, duygu durumları ve yaşanmasını arzu ettikleri gelecek için tarihi inşa ederler. Tarihin inşa süreci ve onun insan guruplarına kabul ettirilmesini sağlayan düşünceler başarılı olurlar. Eğer bir tarih algınız yoksa ve tarihi olayları kendi çıkarlarınız doğrultusunda inşa etmiyor ve buna inan, meşru gören bir bireyler gurubu veya toplumsal bir kesiminiz yoksa başarısız olursunuz.
Tarihi süreçleri çağın bilimsel ve düşünsel literatürüne göre ifade etmek, sistematize etmek, onu çürütecek açık bırakmamak, inanırlığını yüksek tutmak hatta inanılmasını kolaylaştıracak belge ve söz dizimi yaratmak çok önemlidir. Tarihçiye bu konuda büyük görev düşer. Bu tarih kurgusu zaman zaman kişinin sahip olduğu kimlikler, kendi kişisel durumu ile bağlantılı iken pek çok zaman da egemen olan siyasal otoritenin yönlendirmesi ile yapılır. Yani bir çıkar gurubunun bir projesi vardır ve tarih o projeye göre yeniden yazılır.
Kürtler olarak tarihimiz yeniden yazılıyor, yeni bir inanç ve algı oluşturuluyor. Ve son günlerde Ermeniler ve Mustafa Kemal üzerinden Kuzey Kürdistan’da yaşanan tartışmalar aslında Kürt ve Kürdistan tarihinin yeniden yazımı ile ilgili. Bu tarih yazımının birde politik güncel siyaset yürütüşü var.
HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’ın 23 Nisan Meclis özel oturumunda Mustafa Kemal’i öven sözleri Kütler ve Mustafa Kemal ilişkisinin aslında olumlu olduğunu söylemesi Kürtler içinde bir kesimin tepkisini çekti.
HDP Eş Başkanı Mithat Sancar “Mustafa Kemal Paşa sorunun ağırlığının ve ciddiyetinin farkındaydı. Bunu halk egemenliği ilkesine dayalı, bütünlüklü bir demokrasi fikriyle çözmeye çalıştı. O dönemler bu konuda çokça çaba harcandı. Yerel demokrasi ve halk iradesi olarak ülkenin sorununun çözmek için o gün bulduğu yolu, maalesef daha sonra terk ettik” dedi.
Oysaki gerçekte Mustafa Kemal 1919-1921 arasındaki süreçte başta Kürtler olmak üzere Anadolu’nun tüm güçleri ile ilişkilenmiştir. Askeri ve siyasi güçlerinden faydalanmıştır. Fakat Mustafa Kemal daha 191Malatya’daki İlyas Bey’e gönderdiği başka bir telgrafta da “Kürtlük akımına kesinlikle elverişli alan bırakılmamasını” istemiştir. Yani Mustafa Kemal’in aslında başından beri Kürtleri kullanmak istemiştir. Bu kullanmanın da iki nedeni vardır. Birincisi; Kürtlerin birinci Dünya savaşında askeri güç olarak kullanılması, Kürt gençlerinin orduya alınmasıydı. İkinci ise; Kürtlerin yabancılarla ilişki kurup bir Kürt devleti kurmalarının önünü almalarının engellenmesi idi. Böylelikle Kürtlerin toplumsal güçleri Türk Kurtuluş Savaşına harcanmış ve diplomatik alanda da önleri tıkatılmış olmaktadır. Zaten Mustafa Kemal Türkiye Devletini garantini altına aldıktan sonra da Kürt soykırımına başlamıştır.
Mustafa Kemal’in Sadece Dersim’de 50 bin insanın öldürüldüğü ve 72 bin kişini ise sürgüne gönderildiğini biliyoruz. Hatta 30 yıl önce Kürdistan’da Dersimi Mustafa Kemal’in manevi kızı Sabiha Gökçen tarafından uçaklarla vurulduğunu bilmeyen çok az insan vardı. Oysa şimdi Şeyh Sait isyanında, Dersimde, Kürdistan’ın birçok irili ufaklı katliamlar yapan Mustafa Kemal bir biçimde Kürt toplumuna makul gösterilmeye çalışılıyor. Bir bellek saptırması var.
Bu belek saptırmasının kaynağı ise Abdullah Öcalan’dır. Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında yakalandıktan sonra Kürt aydınlanması, Kürt Rönesansı ve Zihniyet değişimi diye başlatılan süreç Kürt belleğinin yeniden inşa edilmesi sürecidir.
İlk adım: Kemalizmi aklamak
Abdullah Öcalan’ın zihniyet devrimi dediği süreçte öncelikli olarak Kürtler ve devlet arasındaki mesafe kapatılmaya çalışıldı. Bunun için Öcalan savunmalarında Dersim Katliamı gibi onlarca katliamda Mustafa Kemal’in ve Türk devletinin rolü küçültülüp “İngiliz oyunu” dedi. Şeyh Said isyanı meselesi çarpıtıldı. Azadi Hareketinin Kürt Kurtuluş Savaşını başlatmak için yaptığı isyan sanki sadece Şeyh Sait etrafından ki bir gurubun isyanı gibi gösterildi. Tıpkı Türk resim devlet ideolojisinin Şeyh Sait isyanını gerici isyanlar içinde gösterilmesi gibi Öcalan değerlendirilmelerinde de Şeyh Sait isyanı koşulları okuyamayan, çağ dışı bir isyan diye nitelendirildi. Artık Mustafa Kemal suçsuz biriydi. Tüm sorumluluk M. Kemal’in etrafındaki ismet İnönü gibi kişilere yıkıldı, İngilizler Kürtler ile Türkler arasına giren şeytan olarak gösterildi.
40 yıl önce Kürtler bakın M. Kemal Paşa demeyi Mustafa Kemal bile demez, dar guruplarda Mısto denirdi. Fakat bu gün en çok oyu Kürtlerden alan bir partinin eş başkanı çıkıp Mustafa Kemal Paşa diyor. Üstüne üstlük aynı günün gecesinden Türkiye’nin 23 Nisan diye kutladığı Türkiye Parlamentosunun açılma yıl dönümünde Amed sokaklarında binlerce insan 23 Nisan’ı kutluyordu.
Abdullah Öcalan’ın 20 yıldır üstüne basa basa söylediği zihniyet devrimi gerçekleşmişti. Kuzey Kürdistanlı Kürtlerin arasında artık Kürtlerin Türkler olmadan yaşamayacağına olan büyük bir inanç var. Öcalan’ın Türkiyelilik üst kimliğinin kabul edilmesi dediği süreç aslında Kürt kimliğinin geri plana itilmesidir. Doğal olarak bir şeyi önemser ve birincil rol yüklerseniz diğeri geri plana düşer. İşte Kürt kimliğinin başına gelen de budur.
Taraftarları Öcalan’ın 20 yıldır İmralı’dan Kürtler için yazıp çizdiği şeyleri tartışılmaz görüyor, düşüncelerinin dünyayı kurtaracağına inanıyor. PKK çalışanları, kadroları Öcalan’ın kitabına el basarak yemin ediyor, tıpkı Kuran gibi. Oysa geriye kalkıp bakmak yeterlidir. Bu kitaplar 20 yılda Kürt toplumuna Kürtler Türkler olmadan yaşayamaz, Kürtler Türksüz yapamaz düşüncesini aşıladı.
Artık birçok Kürt için Mustafa Kemal aslında Kürt sorunun çözmek isteyen ama bir yandan İngilizler bir yandan çevresindeki insanlar tarafından izin verilmeyen biri kabul ediliyor.
PKK tarafından kullanılan siyasi jargonda aynı biçimde devleti aklıyor. Son on yıldır Kürtler sürekli olarak medyada AKP-MHP faşizmini duyuyor. Kürtlere karşı yapılan her saldırı AKP tarafından yapıldı gibi algılıyor. Sanki geçen 99 yıllık zaman içinde Türkiye cumhuriyeti demokratik ve Kürt kimliği kabul ediliyormuş sadece AKP hükümeti ile bu değişti gibi bir algı yaratılıyor.
Kürtleri Türkiye Cumhuriyetine entegre etme süreci başarılı ile gidiyor.
Mecliste Mustafa Kemali öven Mithat Sancar’ı eleştirmiyorum, çünkü o Mustafa Kemali seviyor, zaten Kemalist olduğu için HDP eş başkanı oldu. Onu oraya getiren zihniyet Öcalan ve PKK yönetimidir. Öcalan ve PKK’nin Kemalistler ile ilişkileri ve ittifakları Kürt toplumunu içten çürütüyor, düşman varlığını silikleştiriyor.