Dün sabah ajanslara Kulp’un Şawişa ( Güleç) mahallesinde bir patlama olduğu bilgisi düştü. Bir açıklama gelir diye herkes bekliyordu. En azından PKK kanadı bir şey söylemeli. Bunun için 24 saat yorum yapmadık. Fakat PKK açıklama yapmazken, PKK’ye bağlı medya dolaylı bir yoldan olayı üslendi ve ölen kişilerin ölümü hak ettiğini ispatlamak için büyük bir çaba harcadı.
PKK’nin yayın organları Özgür Politika ve bu gün Nuçe Ciwan ölen kişilerin kimliklerini ifşa etmeye çalışıyor. Ölen kişilerin emekli korucular olduğunu söylüyor, MİT ajanı olduğunu söylüyor. Her zaman ki gibi hiç açıklanmayan yerel kaynaklar adı altında kendini haklı gösterecek bilgiler servis ediyor. Mesela PKK’nin Avrupa’da yayın yapan yayın organlarından Nuçe Ciwan şöyle yazıyor: “Bölgeden ulaştığımız yerel kaynaklar, Hançer ve Bayrak Timleri olarak bilinen kontraların özellikle bahar aylarından itibaren gizli birlikler şeklinde arazide konumlandıklarını aktardı.”
Nuçe Cıwan olayı tarihi olarak da incelemeyi unutmuyor ve şöyle diyor: “90’ların Kontrgerillası olan Hançer ve Bayrak Timlerinin faaliyetleri arasında Kürdistan’da yürütülen operasyonlara katılmanın yanı sıra, gençleri ajanlaştırarak düşürmeye çalıştıkları, kadınları fuhuşa sürükleme gibi faaliyetleri de yürüttükleri gelen bilgiler arasında.”
Bunun üzerine sosyal medyada “korucudurlar, ajandırlar öyle ise ölümü hak etmiştirler, intikam alındı vb.” söylemler sosyal medyada paylaşılıyor.
Bu kadar propagandadan sonra PKK resmi olarak üslenmese bile olay artık PKK’ye aittir. Bu olay Kürtlerle Türkiye devleti arasındaki çatışma değildir, Kürdün kürdü öldürmesidir. PKK medyası söylemin gücüne dayanarak Kürt öldürmeyi meşrulaştırıyor.
Oysa ki Kürdün Kürt öldürmesinin yanlışlığını Mele Mistafa Barzani bir cümle ile özetler: “İyi Kürtleri düşman öldürüyor. Kötü Kürtleri de biz öldürürsek Kürt kalmayacak”
Türkiye’nin demokratikleşmesi için neden Kürtler ölüyor
Bu savaşta kimin iyi kimin kötü olduğu uzun bir tartışma konusudur. PKK’nin 42 yıllık silah kullanma serüveninde en çok ölen, en çok mal ve mülk kaybeden, en çok yetim kalan, en çok evlatsız kalan Kürt’lerdir. Köyleri boşalan Kürtlerdir, şehirlerinde hendek kazılan Kürtlerdir, açlık grevinde ölenler Kürtlerdir, mayına basan Kürt sivillerdir, bağı bahçesi bombalanan Kürtlerdir.
Türk devletine hizmet etmek konusunda her fırsatta isteğini dile getiren Öcalan’ın militanları devlete hizmete eden korucuları öldürmektedir. Maalesef ki trajedi buradadır. Çünkü her iki tarafta devletin hizmetlisidir. Her iki tarafta Türkiye’yi korumaya çalışıyor. Hatta Öcalan 2014 yılı çözüm süreci tartışmalarında gerillaların Türkiye sistemi içinde orduya bağlanabileceğini ve bunun Türkiye’yi güçlendireceğini söylemişti.
Diye biliriz ki silahlı köye koruculuğu ve Öcalan’ın Türkiye çatısı altında birleşme projesi bir aynı düşünce kaynağa dayanır. İkisi de Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü için çalışır. Aralarındaki fark sadece aynı düşüncenin sağ ve sol kanatları olmalarıdır.
Korucu bile olsa 5 Kürdü öldürmenin bir başarı olmadığını en iyi bilen yine PKK’dir. PKK bunu kendisi için değil propaganda malzemesi olarak yapmaktadır. Hiçbir basında yer olmayan kundaklama eylemlerini intikam birimleri üslenir, orman yangınlarını üslenir, kendisi patlayan fabrikaları yaktığını söyler. Bu biçimde savaşın devam ettiği işaretini verir. Oysaki Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bir savaş yoktur. PKK savaşının hem amacı hem taktiği artık anlamsızlaşmıştır. Bu anlamsızlığı gizlemek için intihar eylemleri, açlık grevleri, sivil insanların ajan korucu diye öldürülmeleri gündeme girer.
Ölümler tüm muhalifleri susturur
31 Mart günü Ağrının Bazit ilçesinde Sema Koçer adındaki bir kadın gerilla bir intihar eylemi yaptığı duyuruldu, Türk basınında bile yer almayan eylemde Sema Koçer adlı bir kadının intihar eylemi olduğu söylendi, yine ölüm kutsandı, içine ölüm olduğu için her kes susturuldu. Çünkü ölüm varsa, bedel var demektir, bedel veren her kararı alabilir, en doğru odur, herkes ona biat etmeli demektir. Yani ölüm düşmanı yenmenin değil aslında Kürtleri susturmanın da bir parçasıdır.
Bir çok Kürt aydını, yazarı- çizeri, siyasetçisi de bu çarka dahil olmakta.
Çıkarları ve kaygıları nedeni ile bu ölüm-iktidar döngüsüne ses çıkarmayan birçok aydın vardır. Hendek zamanı sustular, yanlış seçim politikalarında sustular, önderin putlaştırılmasında sustular, Kulp olayında da susacaklar büyük ihtimal.
Oysaki Kulp olayı yukarda saydığımız tüm nedenlerden hatta daha fazlasından dolayı yanlıştır. Güncel siyaset açısından bile bakınca sadece devlete yaramıştır.
İnfaz yasası ile Türki’nin her yerinde rahatsız olan, siyasilerinde cezaevlerinden çıkarılması için kamuoyu oluşturulmaya çalışılan bir dönemde devletin elini güçlendirmek dışında bir anlamı yoktur.
Tüm dünyanın Corona virüsü ile uğraştığı bu belirsizlik döneminde özellikle Rojava ve Güney Kürdistan dışındaki Kürtlerin devletlerin kaderine terk edildiği bir dönemdeyiz. Kuzeyde ve Rojhilat’ta Kürtler devletin kaderine terk edilmişler. Sahipsizler, hiçbir imkana sahip değiller, böyle bir dönemde Kürt öldürmenin anlamı yoktur.
Kulp’ta 5 kişini aracının mayın ile patlatılması PKK tarzı bir eyleme benzemektedir. Belki siz okuyucular bu satırları okuduğunuz zaman bir PKK yöneticisi çıkıp bu eylemi biz yapmadık diyecektir. Tıpkı Suruç’ta ateşkesin bitesine yol açan eylem gibi. Önce direk Bahoz Erdal çıkıp biz yaptık dedi, daha sonra siyasi sonucu ağır olunca biz yapmadık dendi, daha sonra devlet çıkıp kimin yaptığı belli değil dedi. Tıpkı bir danışıklı dövüş hikayesi gibiydi, devlet ve PKK savaşır gibi göründü ve daha sonrasında da hendekler kazıldı, yine Kürtler zararlı çıktı.
PKK Kulp eylemini üslense de üslenmese de PKK yanlış bir siyasi ve silahlı savaş stratejisi yürütmektedir. Savaşı Güneyden Türk askerlerine saldırmak, bir iki genci dağda kimsenin duymayacağı intihar eylemlerinde öldürtmenin adı savaş stratejisi değildir.