3. Bölüm: Öcalan Türkiye Cumhuriyetinin taşeronu mu?

Öcalan yakalandıktan ve mahkemesi olduktan sonra hem PKK hem Kuzey Kürdistan içinde büyük bir değişim yaşandı. Özellikle Türkiye devletinin idamı kaldırmasından sonra bu değişiklikler gittikçe arttı.

Öncelikle gerilla Kuzey Kürdistan dağlarından geri çekildi

Kuzey Kürdistan nerdeyse 1999’dan 2017 yılına kadar sürekli olarak sistem tartışması, yenilenme, kendini yeniden yapılandırma gibi uzun bir süreç yaşadı.

Kürtler için Zihniyet devrimi başladı

1990’lı yıllarda devletin Kürtlere en çok yöneldiği, binlerce faili meçhulün olduğu dönemde ayakta kalmayı başarmış, DEHAP gibi bir partinin kapatılma kararı alındı.

En zorlu dönemi üslenen insanlar paradigmayı kavrayamamış, geleneksel diye siyasetten uzak bırakıldı. Sadece DEHAP değil birçok kültür ve kadın kuruluşu da aynı akıbete uğradı. Bu direnişçi ve Kürt renkli örgütler bir rehabilitasyon sürecine alındı.

Yani köklü bir değişim yaşandı. Kürdistanilik ve yaşam eğilimlerininde Kürt öncelikli olmak darlık ve sığlık olarak görüldü. Bir zihniyet yaratıldı, kavramlar yer değiştirdi.

Kürdistan yerine Demokratik Türkiye, Kürt ulusu yerine demokratik ulus, Kürdistan Kurtuluş Mücadelesi yerine ise Halkların kardeşliği gibi kavramlar idame edildi. Tüm bu kavramlar Kürtlere Türklerin gölgesinde kalmayı doğal gibi göstermeyi amaçlıyordu.

Öcalan Kürdistan halkının BM yasalarınca kabul edilen “kendi kaderini tayin hakkını” tüm Kürt halkı adına kullandı. Kürtlerin kendini yönetme ve kendi devletini kurma hakkını Türkiye Cumhuriyetine devretti.

Peki, neden?

Öcalan bir taşeron mu?

PKK ve yarattığı sistemin en büyük yeteneği kendini gizlemek ve olduğundan farklı göstermedeki başarısıdır. Uzaktan bakınca her şey normal ve yerinde gibi görünür. Oysaki gerçek  bilimsel  gözle bakıldığında olayların hiçte istenildiği  gibi gitmediği, bir yerlerde hata olduğu görülür.

Örneğin Kürdistan özgürlük mücadelesi için 40 bin kişinin hayatını kaybettiği bir parçada neden Kürt dili kullanılmama ile yüz yüze geldi. Amed gibi Kürdistan’ın başkenti dediğimiz ve DEHAP’ın bile nerdeyse %60 oy aldığı bir yerde neden insanlar Kürtçeyi  konuşmuyor?

Kürtlerin dillerinden uzaklaşması ve Türk toplumuna entegre olması neden en çok demokratik siyasete izin verilen en çok parti ve kurumun olduğu 2000 ‘li yıllarda gerçekleşti. 2000’li yıllar Kürtlerin asimilasyonu kabul ettiği ve nerdeyse oto asimilasyonu kabul ettiği bir dönemdir.

Elbette Kuzey Kürdistan’da Kürt kimliğinde ki erimenin ,(Öcalan ve devlet arasında yapılan anlaşma ile yakından ilişkilidir.

Evet, Öcalan ve devlet arasında bir anlaşma var. Bu anlaşma Kuzey Kürdistan’ın son yirmi yıllık psiko-sosyal ve siyasal durumundan da anlaşılıyor.

Fakat bir de Öcalan’ın görüşme notları ve kitaplarında da iyi bir gözlemci olarakta sonuç  çıkarmak mümkün. Öcalan’ın devletle anlaşmasının bir diğer delili de Türkiyeye ilk getirildiği zaman ki soruşturma görüntüleridir.

Öcalan soruşturması değil  Türkiye Cumhuriyeti ile Öcalan’ın görüş alışverişi

Öcalan 1999 yılında Türkiye’ye geldikten sonra soruşturmaya tabi tutulur. Soruşturma yeri İmralı adasıdır. Ve ilginç biçimde Öcalan’ın soruşturması mahkeme yapıldıktan sonra da devam eder.

Öcalan’ın tam 8 ay boyunca soruşturma denen süreçte kaldığını biliyoruz. Aslında bir soruşturmadan çok bir görüş alışverişi ve ortaklaşma sürecidir.

İmralı cezaevi yüksek güvenlikli cezaevidir. Her noktası da gözlem altındadır. Öcalan’ın soruşturmasının yürütüldüğü odada da ikisi yerden ikisi tavandan olmak üzere 4 ayrı kamera vardır. Öcalan’ın soruşturma veya tartışma görüntüleri burada sürekli olarak kaydedilir.

Soruşturmada savcılar dışında TSK ve MİT adına da birçok yetkili yer alır. Ama soruşturmayı yönlendiren ve yöneten ,Albay Hasan Atilla Uğur’dur. Kamuoyu 2011 yılına kadar Atilla Uğur’un Öcalan soruşturmasını yönettiğini bilmiyordu, devlet bu isimleri saklamıştı. Daha sonra Türkiye’de devlet el değiştirince Hasan Atilla Uğurunda ismi  açıklandı.

Atilla Uğur Türk devletinin önemli bir kadrosudur. Çekirdekten yetişmiş bir devlet hizmetlisidir. 1971’den 2007 yılına kadar devlete asker olarak hizmet vermiştir. 1981’den itibaren Kürdistan’da Jandarma istihbarat Komutanı olarak görev yapmıştır. Yani bir istihbaratçıdır.

Birçok gerillanın imha operasyonunu yönetmiştir. Kendini Kemalist ideoloji ve Kemalist Türkiye Cumhuriyetine adamış biridir. AKP devleti ele geçirmeye ve devletin Kemalist çizgiden uzaklaşmaya başladığını anlayınca 2007 yılında Ordudan istifa etti.

Hasan Atilla Uğur daha sonra 5 Ağustos 2013 yılında Ergenekon davasından tutuklandı. Öcalan’ın 1991-1998 yılları arasındaki danışmanı ve yakın dostu  Yalçın Küçük ile Hasan Attila Uğur  aynı dönemde tutukluydu. Çünkü ikisi de zaten birbirini iyi tanıyan, aynı düşüncenin yoldaşı ve aynı sistemin üyesiydiler. Ergenekon.

Ayrıca Hasan Atilla Uğur Öcalan’ın her zaman ilişkide olduğu Doğu PERÎNÇEKİN de yakın dosttur. 2015 yılında Doğu Perinçek’in partisine katılır.

Öcalan devletin hangi kanadı ile anlaşmıştı?

AKP’nin hükümete gelmesi ile Türkiye Cumhuriyetinde yavaş yavaş bir kimya değişimine yol açıyordu.  Devlet bir paradigma değişimi yaşıyordu. Kemalizm artık temel değerleri değildi,  gerek ordu gerek MİT içinde Kemalizmi geri plana düşürülmeye başlamıştı.

Öcalan’ın en baştan beri ilişki ve ittifak içinde olduğu kanat Ergenekon diye tabir edilen aslında Kemalist kanattı. AKP görünümlü yeni devlet artık Öcalan’la Kemalistler arasına da girmeye başlamıştı. Ve Öcalan artık her seçim döneminde ateşkes yapıp AKP’nin ve o dönem ortak olduğu Fethullah Gülen cemaatinin elini orduya karşı güçlendiriyordu. Bu durum Kemalistleri rahatsız etti. Ve Öcalan’la ilişkilerini yavaş yavaş deşifre etmeye ve, belge sunmaya başladılar.

Önce Hasan Atilla Uğur bir kitap yazdı. “Abdullah Öcalan’ı nasıl sorguladım” adlı kitabının tanımında “Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında kendi arkadaşlarını nasıl sattığını, aslında Mustafa Kemal’ide ne kadar çok sevdiğini ve asılmamak için neler neler yaptığını yazdım” diyecekti.

6 Şubat 2014 tarihinde adına barış süreci denen AKP – PKK, Hakan Fidan- Abdullah Öcalan ilişkisinden rahatsız olan Kemalist kanat Öcalan’ın soruşturma görüntülerini yayınladı. Yayınlamak için daha 1989’da Abdullah Öcalan’ın yanına giden ve sürekli olarak ilişki halinde olduğu işçi Partisi genel başkanı Doğu Perinçek’in televizyonu Ulusal TV’de yayınlandı.

Doğu Perinçek yıllarca sol görünüm adı altında Türk devletine hizmet etmiş biridir. MİT ile çalıştığına dönük birçok belge bulunmaktadır. Bir Türk milliyetçisidir.

Fakat devletin gidişatından rahatsız olduğu için Öcalan kartını kullanmak istemektedir. Amaç devletin yeni kanadına şantaj yapmaktır.

Öcalan’da bu konuda İstanbul Başsavcılığına avukatları aracılığı ile başvurur , ve işçi partisini dava eder.

Öcalan’ın dava dilekçesi kabul edilir. Dava dilekçesinde “barışın mimarı olarak beni itibarsızlaştırmak istiyorlar, ermeni soykırım oyunun bozduğumuz gibi bu oyunu da bozacağız, görüntüler teknik olarak montaj yapılmıştır, cümlelerim değiştirilmiştir” ifadeleri kullanılır.

Görüntüler kısa kısa veriliyordu.

PKK yöneticileri olayı çok büyütmek ve tüm Kürtlerin içine yaymak istemediler, fakat soru işaretleri artınca cevap vermek zorunda kaldılar. Mustafa Karasu “görüntüler montajlı… Onlar önderliğimizi itibarsızlaştırmak mı istiyorlar?  O zaman bizler Önderliğe daha fazla sahip çıkmalıyız. Bunun için Önderliğin düşüncesini ve paradigmasını her yerde pratikleştirmeliyiz” diyecekti.

PKK halka görüntülerin montaj olduğu, çözüm sürecini baltalamak için yayınlandığını söyledi.  Oysaki işçi partisi mahkemeye görüntülerin orijinal halini verdi ve kendini savunmak için daha sonra hiç dokunulmamış ham görüntüleri yayınladı. Yani görüntü montaj değildi.

Hatta işçi partisi bir basın açıklaması yapıp “Öcalan’ın avukatlarına gelin inceleyin dedik, ama gelmediler” diyecekti

Öcalan ile devlet arasındaki anlaşmayı gözler önüne seren bu soruşturma görüntüleri son 20 yıllık Kürt tarihinin ve özellikle de Kuzey Kürdistan tarihini anlamak için önemli bir veriydi .

Fakat PKK ve devlet tarafından bir hokkabazlık numarası ile insanlara yokmuş gibi gösterildi.  Üstü örtüldü.

Eğer soruşturma görüntülerini ve Öcalan’ın görüşme notlarını bir araya getirirsek, Öcalan’a verilen görevler olduğunu ve Öcalan’ın devlete verdiği sözler olduğunu göreceğiz.  Peki, Öcalan’a hangi görevler verildi.

Öcalan’a taşeronluk görevi

Soruşturma videolarında Öcalan şöyle der; ben fazla bir şey istemiyorum. Sınırlı çalışma araçları isteyeceğim, tartışıp planlayacağız ,o zaman sınırsız güç var. Şimdi bunları direk devlet yapamaz, Türkiye kendi gücüyle yapması zordur. ABD bile taşeron gücüdür.

Taşeron kullanır, başka çaresi yok.

Hasan Atilla Uğur ise kendisine şöyle cevap verir: taşeron,sen bu konularda uzmansın, taşeron kullanmada, taşeronluk yapmada uzman olduğun için bu konularda bize yardım etmen lazım.

Devlet temsilcisi ve Öcalan taşeronluk konusunda anlaşmıştı.

Peki, Öcalan’ın görevi neydi?

Devlet ile Öcalan anlaşmasında ki temel amaç Türkiye Cumhuriyetinin güçlenmesi için çalışmaktı.

Öcalan bunu canla başla yapacağını ve Kürtlerin başka güçler tarafından kullanılmasını engelleyeceğini söylüyor. Aslında bir anlamda da Kürtlerin başka güçlerle ilişkilenmesinin engellenip Türkiye’ye mahkum edilmesini sağlamak istiyor.

Öcalan’ın kendi sesinden söylediği şöyle: Şimdi bunlar çok tarihi şimdide böyle bir olay yaşanıyor dikkatinizi çekiyorum. Eğer Kürt olayını Türkiye’ye sağlam bağlayamazsak Orta Asya yolu kapatılacak, bunu hiç unutmayın. Ermenilerle İran ve Şam’la geliştirdikleri ilişkiler Rusya, şimdi Ermeni, İran ve Rusya ittifakı kesilecek.

Öcalan Türkiye’yi büyütmeyi o kadar önemser ki en son olarak şunları söyler: Bütün dünya devletleri Türkiye’yi bununla zorladı. Şimdi iş tersine dönüyor.

Bırak bölgeyi Türkiye tüm dünyayı kontrolü altına alacak. Rusya’yı kontrol altına alacak. İngiltere bitti, ABD ikinci Plana düşüyor. Onun için diyorum Türkiye’ye büyük kazandırıyorum.

Öcalan’ın Türkiye’yi koruma ve geliştirme hassasiyeti daha sonrada her koşulda devam etti.

Tüm savunmalarında Türk devletinin katliamlarına vurgu yapmak, Dersimi, Zilanı ve Kürt tarihini örnek vermek yerine, Kapitalist Moderniteyi, AB, ABD, ve İsrail’i sorumlu tuttu. Türk faşizmini değil Avrupa hukukunu yargıladı.

Yani çok büyük bir felsefe ve tarihi bakış açısı gibi görünen şey aslında Türk faşizminin işgalciliğini örttü.

Öcalan Türkiye devletinin büyütülmesi konusundaki görevini her koşulda yerine getirmek için elinden geleni yaptı.

En son olarak 2 Mayıs 2019 tarihinde avukatları aracılığı ile gönderdiği mektupta da Suriye ve Rojava Kürdistanı meselesi için “Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır” dedi.

Kürtler Cumhuriyetin taze kanı olacak

Soruşturma videolarının tamamı izlendiği zaman Öcalan’ın Türkiye devletine nasıl bir stratejiysen gibi yardımcı olduğu görülecektir.

Öcalan’ın devlete verdiği ilk söz, Kürt halkını Türkiye devletinin kullanımına açmaktı. Bunun içinde çok rahatlıkla şunu söyledi:

Ben burada oyun oynamayacağım. Devlete bana hizmet imkanı verirse çok açık söylüyorum inanılmaz gelişmeler ortaya çıkacak. Ben dün şeyi söyledim yani Doğudaki halkın Cumhuriyetin taze kanı haline getirilmesi söz konusu, beğenmediyseniz  modeli, bana ne yaparsanız yapın.

Uluslararası komplo yok, eve dönüş var

Evet, büyük çelişki buradadır, Kendisine Kürt halk önderi denen kişi devlet karşısında Kürt demekten imtina eden biridir. Kürt demek yerine “doğudaki halk” der. Doğudaki halk demek Kemalizm’in ve Türk faşizminin kullandığı bir kavramdır.

Onlara göre Kürt yoktur, doğudaki halk vardır.

Öcalan da aynı sözü kullanır. Üstelik Doğu’daki halk Türkiye Cumhuriyetinin taze kanı olacaktır. Yani Cumhuriyeti büyütecektir.

Cumhuriyete hizmet edecektir.

 Zaten Öcalan soruşturmada da kendi Kürtlüğü konusunda da şu yorumu yapmıştır: ben halis muhlis bir Kürt falanda değilim. Milliyet itibari ile dediğim gibi böyle anne tarafı bir baba tarafı bir olan şeydenim. Kendimi her Türk’ten daha iyi Türk gibi hissederim.

Bunu her zaman söyledim. Hiçbir milliyetçi Türk kendini benden daha iyi Türk sanmasın.

Evet, Öcalan’ın uluslararası komplo diye lanse edilen ve Öcalan’ın büyük direnişi denen süreç , aslında böylesine bir dönemdir.

Öcalan uluslararası bir komploya kurban gitmemiştir. Öcalan evine dönmüştür. Bu dönüşünde de devletine hizmet etmeye kararlıdır.

 

  1. bölümde Öcalan Kürtleri devletin hizmetine sokmak için hangi adımları attı,

Gerilla 1999 tarihinde hangi koşullarda çekildi,

 Kimler Öcalan’a karşı çıktı,

Öcalan sorguda kimlerin isimlerini verdi,

Öcalan nasıl önderlik sıfatını aldı konularını işleyeceğiz.

Bizi takip edin…

Diğer Haberler