Dün önemli bir gündem vardı Kürdistan’da Ankara’da HDP’nin 4. Kongresi yapıldı. Yeni eş başkanlar seçildi. Ayrıca Galatasaray 20 yıldan sonra ilk kez Fenerbahçe’yi deplasmanda yendi. Kuzey Kürdistan’ın en büyük şehirleri Amed, Van ve Batman’da binlerce kişi sokaklara çıkıp büyük bir coşku ile Galatasaray’ın zaferini kutladı.
Halk sokaklarda Galatasaray zaferini kutlarken aynı saatlerde Van’ın Başkale ilçesinde ki depremden dolayı dışarda kalan çocuklu bir aile bir kar parçasının kenarında, dışarda soba yakarak çocuklarının üstüne naylon poşet atıyor ısınmaya çalışıyordu.
O çocuklarını ısıtmaya çalışan ve isyan eden baba Kürdistan’ın kendisidir. Kimsenin kendisinden haberi yoktur, kendi yağında kavrulup yaşama tutunmaya çalışıyor. Oysa Türkiyelileşen bir gurup ise sokaklarda Galatasaray maçı kutluyor, hatta rakip takım taraftarları maç sırasında Amed’de birbirlerine sataşıyorlar.
Dün 23 Şubat günü Kürdistan’da ki insan manzarası bize şunu göstermiştir. Kuzey Kürdistan’da halk iki ayrı temel tabakaya bölünmüştür. Bunlar zengin, fakir, köylü, şehirli biçiminde bir ayrışma değildir. Bu Türkiyelileşmeyi başarmış (!) ve Türkiyelileşmeyi başaramamış(!) biçiminde ki bir ayrışmadır.
Peki, gerçekten Türkiyelileşme nedir?
Türkiyelileşme kavramı halkların kardeşliği, barış, birlik beraberlik gibi duygusal kavramlarla masum bir rol atfedilen bir politik kavramdır. Bir politik, yönetsel ve kurumsal kavramın içinde eğer duygusal ve genel erdemlerle izah varsa o kavramın özünün saklandığını hemen anlayınız. Çünkü paradigma, siyaset ve yönetsel olaylar ile bireysel duygu durumu birbirinden çok farklı kavramlardır. Mesela “kardeşlik” bireysel bir durumdur. Siyasette çıkarlar, konsensüsler, ittifaklar ve stratejiler vardır. Halklar kardeş olmaz. Halklar eşit haklara sahip taraflar, her biri kendi varlığını, bu gününü ve geleceğini savuna bilen taraflar olmadığı müddetçe aralarında sadece ezen, ezilen, sömüren, sömürülen, yöneten yönetilen ilişkisi vardır.
Kısaca “Türk- Kürt” kardeşliği kavramı politik, reel düzlemde karşılığı olmayan bir kavramdır. Kürt-Fars, Kürt-Arap kardeşliği de aynı biçimde Kürtlerin özgür geleceğine katkı sunacak kavramlar değildir.
PKK’nin özellikle 1999 yılı sonrası resmi olarak ideolojisini Kürt-Türk kardeşliği üzerine kurması da Kürtlere bir kazanım getirmemiştir. Tam tersine Kürtlerin kuzey Kürdistan’da asimilasyonuna katkısı olmuştur.
Dün ki Galatasaray maçı sonrası Batman, Amed ve diğer şehirlerde ki zafer kutlamaları bunun bir göstergesidir. Mesela Erbil halkı Bağdat futbol takımı Barselonayı bile yense özel bir kutlama yapmaz. Çünkü Güneyin tüm statüsüne rağmen Bağdat merkezi yönetiminin geçmişini bilir. Hatta bilir ki Bağdat merkezi yönetimi eline bir fırsat geçerse Kürtleri bir kaşık suda boğar. En doğru tutum budur, sömürülen bilmeli ki sömürgecisi ne kadar güçlü ise kurtulması o kadar zordur.
Sömürge bir ülkenin siyasetten ekonomiye, sanattan spora, hukuktan bilime değin yaşamsal alanlarda güçlü olması sömürülenin geri düşürülmüşlüğünü arttırır. Bunun için sloganı “Demokratik Türkiye” “güçlü İran” vb. olan hiçbir Kürt hareketi Kürtlerin gerçek çıkarlarını temsil edemez.
Dünkü 4. HDP kongresinde örgütlenmeden sorumlu eş başkan Alican ünlü “herkese inat bir Kürt partisi değil Türkiye partisiyiz” dedi. Bu söylem aslında sadece HDP kongresini değil son 20 yılda Kürtlere dayatılan bir düşünceyi anlamak açısından önemli. Alican ünlü kime inat Türkiyelileşecek, kime Türkiyelileştiklerini ispatlıyor, neden bunu böyle büyük bir hırsla ve göğsünü gere gere söylüyor, kime inat edecek? Bunun cevabını bulamazsak HDP’yi anlayamayız.
Türkiyelileşmek sömürgeciliği hoş görmektir
Sömürgecilik geçmişte sadece kendisi için fiziksel, coğrafik ve ekonomik olarak kullanmak isterken bu gün bir entegre etme siyaseti uygulamaktadır. Yani fethedilen coğrafya değil beyinlerdir. Kürt halkının varlığının her yönü ile fethidir amaçlanan.
Bir fetih önce düşüncede başlar. Hiçbir zaman çıplak zor ve şiddet ile kişileri ve toplumları fethedemezsiniz. Fethi ancak ve ancak gönüllülüğe dayanırsa başarılı olur. Türk siyaseti geçmiş tarihi nedeni ile işgal edileni nasıl yöneteceğini iyi bilir. Kaba zor ilk adım ve göz korkutmadır. Daha sonra ortak bazı paydalarda buluşturarak egemenliğini devam ettirir. Türk devleti Kürtlerde gönüllü sömürge olmayı kabul ettirmek için iki ayrı argüman kullandı. Biri ortak din İslamiyet’ti. Kürt toplumu üzerinde büyük bir etkisi oldu. Kürt toplumu İslamiyet’i kendi sosyal yapısına göre yaşadı.
Ve İslamiyet Kürt toplumunu yeteri kadar Türkiye’ye entegere edemedi. Ya da işin tamamını başaramadı, Türk devletinin ikinci en etkili silahı ise “Türkiyelileşmek” oldu.
Türkiyelileşmek kavramı sömürüldüğü gerçeğini ret etmektir. Tıpkı dayak yiyip, eziyet gördüğü halde benim kocam iyidir, düzelecek diye bekleyen bir kadının esareti ve zavallılığı vardır, Türkiyelileşme kavramının altında.
Türkiyelileşmek gönüllü bir kölelik biçimidir
Devletin Türkleştirme siyaseti adım adım ve bir program çerçevesinde yürüyor. Süleyman Demiral 1992 de Kürt sorunu yoktur, Kürt realitesini kabul ediyoruz dedikten sonra artık Türk devletinin siyaseti kökten değişti ve otoasimilasyon başlatıldı. Esasen son 28 yıldır Kürtler otoasimilasyon politikası ile eritiliyor. Özellikle de Öcalan’ın Türkiye’ye götürüldüğü 1999 tarihinde Türkiye’nin demokratikleştirilmesi kavramını ortaya atması ile bu süreç hızlandı. Oysaki o tarihten beri yani tam 21 yıldır Kürtler gerilla savaşı veriyor, 21 yıl içinde 5 bine yakın kayıp sadece Kuzey Kürdistan’da verildi, binlerce tutuklu var, hepsi Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için mi yapıldı? Yani Kürtler evlatlarını Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için kurban verdi.
Yurtsever özü taşıyan Kürtler Kongre yapıldığı ana kadar da HDP genel merkezini eş başkan seçimi konusunda uyarmak ve daha iyi eş başkanlar seçmek için uyarıyordu. Bir Kürt olsun Pervin iyi bir temsilci değil deniyordu. Oysaki HDP hangi başkanı seçerse seçsin sonuç aynı olacaktır. Çünkü sorun HDP’de değildir. Sorun PKK’nin siyasal stratejisindedir. Sorun Türkiyelileşme kavramının aslında Türkleşme kavramının bir önceki adımı olduğunu açığa çıkarmayan aydınlardadır.
Türkiyelileşmek demek Kürtlerin gövdesi üzerine Türk kafasının yerleşmesi demektir
Galatasaray maçta büyük bir zafer kazandı, 20 yıl sonra Fenerbahçe’yi yendi. Kürtler sevindi ve Galatasaray’ı kutladı. Oysaki aynı Galatasaray ve Fenerbahçe 2019 Ekim ayında Rojava işgal harekatını desteklemek için mesajlar yayınladılar. Yetmedi Teknik direktör Fatih Terim şöyle bir özel mesaj yayınladı: Bütün askerlerimizin, güvenlik güçlerimizin bu harekatı başarıyla bitirmesi en büyük temennimiz. Ülkemiz her zaman tarih boyunca bunlarla uğraştı ama dimdik ayaktayız
Peki, böyle bir takımı ve böyle bir futbolcuyu bir Kürt neden destekler. Çünkü Kuzeyde Kürtler Türkiyelileşmeyi normal görmektedir. Sömürgeciliği meşru kılmaktadır. Sömürgeciliği katlana bilir, yumuşatıla bilir görmektedirler.
Türkiyelileşmek demek Kürtlerin başı üzerine Türk kafasının yerleşmesi demektir. Evet zaten HDP kongresinde olanda budur Türklerin başı Kürtlerin gövdesi üzerine yerleşmiştir. Alican Ünlü’nün herkese inat Türkiye partisiyiz demesi devlete karşı bir inat değildir. Bilakis Türkiyelileşmeyi eleştiren Kürtlere karşı bir inattır. Kürtlere hepiniz Türkiyelileşeceksiniz demektedir. Biz başı Türkleştirdik gövdeye hastalığı yaydık, inat ettik tüm vücudu ele geçireceğiz demektir.
Artık Kuzey Kürdistan’da Kürtler Türkiyelileşenler ve Türkiyelileşmeyenler olarak ikiyi bölünmüştür. Türkiyelileşmenin başını HDP çekmektedir. Bunun için dün HDP kazandı, Galatasaray’da kazandı. Hakiki Kürt yurtseverliği yok edilmemiş olsa da örgütlü değil ve bunun için kazanamadı.
Fakat bu daha çok örgütlenme ve daha çok bilinç ile aşıla bilir. Yeter ki Türkiyelileşmenin Türkleştirmek ile eşit olduğunu sadece bir ön adımı olduğunu kavrayalım kavratalım. Önce düşüncede başaralım.