2. Bölüm: Öcalan neden özür diledi?

Abdullah Öcalan’ın15 Şubat 1999 tarihinde yakalanışı ve sonrasında yaşanan olayların gerçeği Öcalan ve PKK olduğu kadar Türkiye devleti tarafından da hep gizlenmiştir. Kimse perde arkasındaki tartışmaları ve uzlaşmaları tam olarak bilemiyor. Dönem dönem sızan bilgiler ve dönem tanıklarının konuşmaları Öcalan’ın tutuklanması sonrası gelişen ilişkiler, sözleşmeler dönemini daha anlaşılır kılmıştır.  Aslında bu bilgiler olmazsa bile olayların gidişatı, Öcalan’ın mahkeme konuşmaları, kitapları, görüşme notları adı altında yayınlanan beyanatları Öcalan ve devlet ilişkisini göz önünü sermeye yeterlidir.

Öcalan 15 Şubat günü Kenya’ın başkenti Nairobi’de uçağa bindikten sonra kendisini yakalayan özel hareket mensubu kişilerin söylemine göre 60 saniye içinde etkisiz hale getirilir. Zaten Öcalan’ın bir fiziksel direnişi olmamıştır. Uçak havalandıktan sonra gözündeki bantlar açılır, eller açılır. Araçtaki gurubun sorumlusu ona “Abdullah Öcalan memlekete hoş geldin der” ayrıca ekler “ sen bizim misafirimizsin”.

Her kim olursa olsun bırakın bir Kürt siyasetçiyi her hangi bir Kürdü hatta Kürtlere zarar vermiş bir Kürdü bile Türk askerlerinin içinde esir görmek, Türk bayrağının önünde tutuklu görmek büyük bir üzüntü nedenidirFakat Öcalan’ın oradaki cevabı tüm halkını ve taraftarlarını bile hayal kırıklığına uğratan ve öfkeyi Öcalan’a yönetecek bir cevap olmuştur: Aslında benim annemde Türk, bir hizmet gerekirse yaparım.

Asker: Bizim sorduğumuz sorulara cevap vermen hizmettir

Öcalan: ben gerçekten söylüyorum, Türkiye’yi seviyorum, Türk halkını da seviyorum, Kürt halkını da seviyorum. İmkan verilirse hizmet edeceğimi biliyorum.

Öcalan’ın o gün 15 Şubat 1999 tarihinde verdiği cevap bu gün bile hala geçerlidir. Öcalan devlete hizmet kararlığından asla vazgeçmemiştir.

Öcalan’ın daha ilk saniyede devlete hizmet ederim demesinin altında Öcalan’ın en başından beri devletin bir kanadı ile ilişki içinde hareket etmesinin etkisi vardır. Fakat artık bir kanatla ilişki halinde değil devletin kendisi ile paralel bir planın parçası olur.

Abdullah Öcalan taraftarları her 15 Şubat’ta Qazi Muhammedi, Şeyh Sait Efendiyi ve daha başka pek çok liderin resimleri ile Öcalan’ın resimlerini yan yana asarak Komplo yapılan Kürt önderler demektedirler. Oysaki Abdullah Öcalan ve diğer Kürt liderlerin tavrı arasında büyük bir fark vardır. Şeyh Said Efendi asılırken ordaki Amed Valisine dönerek “Mahşerde hesaplaşacağız” der. İngiliz yazar Lord Kinross, Atatürk’ü anlattığı eserinde Şeyh Said’in korkusuz bir şekilde sehpaya gittiğini ve asılırken bile başının dimdik olduğunu söyler.

Qazi Muhammed’in ise İran devleti karşısında ki tutumu ise Rus arşiv belgelerinde şöyle geçer: ” Qazî Muhammed tüm yargılanma süresince korkusuz, cesaretli ve başı dik konuştu. Pişmanlık duymadı. Ve hiç baş eğmedi. Askeri mahkemenin tüm savlarını reddetti ve İran devletinin anayasayı ayaklar altına aldığından Kürtler silahlandı ve mücadele verdi dedi. Yabancı bir devletin kışkırtmaları sonucunda ayaklanmaya giriştikleri iddialarına kızgınlıkla yanıt verdi. Celadet Bedirxan; ise Kürtler asla pes etmez dedi.

Oysaki Öcalan’ın 31 Mayıs tarihinde başlayan mahkemesinde kendisine söz verilince ilk söylediği şey şu oldu: “ …. Bu güne kadar kaba bir söz düzeyinde bir hakaret bir işkence görmediğimi belirtmek istiyorum. Bu bağlamda bu temelde demokratik cumhuriyet ekseninin de barış ve kardeşlik için devletin hizmetinde çalışma isteğimi kararlılığımı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu konuda gösterdiği saygıyı yaklaşımın bir gereği olarak hem bu düzeyde kararlılığımı saygı ve şükranlarımı bildirmek istiyorum.

Sayın saygı değer tüm şehit alileri için kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Kendilerinin yaşadığı üzüntüyü acıyı yürekten paylaşıyorum. Yine bundaki sorumluluk payımdan üzüntü duyuyorum. Hakikaten bir toplumsal yaradan kaynaklanan bu kanın durması için ve barış için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğimin sözünü veriyorum. Saygılarımla efendim.”

Öcalan’ın mahkemede ki tavrının birçok şeye etkisi oldu. Özellikle hiçbir saygısızlık yapılmadı, devlete şükranlarının belirtmesi her şeyden önce uluslararası kamuoyunda Türkiye devletinin adil bir devlet olduğu, yargılamanın adil olduğu mesajını verdi.  Savaşta hayatını kaybeden Türklerden özür dilemesi Kürt halkına Kürt halkının şehitlerine hiç vurgu yapmaması ise bu savaşın haklı tarafı ve haksız yok her kes eşit gibi göstermiştir. Toprakları işgal edilmiş, binlerce insanı Dersim’de, Zilan’da katledilmiş, asimilasyona tabi tutulmuş, cenazeleri yerlerde sürüklenmiş, binlerce faili meçhulü olan Kürtler ile topraklarını işgal için gelen askerler eşit görülmüştür. Yani verilen savaşa Kürtlerle Türklerin hatası eşittir gibi bir manzara çizilmiştir.

Öcalan’ın mahkeme tavrı Türk devletini aklamıştır.  Bu güne kadarda Türk devletinin hassasiyeti ve Türk devletinin demokratikleştirilmesi en önemli birinci ilke gibi gösterilir.
Aslında Mahkeme’de ki konuşma başta Kuzey Kürtleri olmak üzere tüm Kürtlerin Türkiye’nin hayali Misakı Milli çıkarlarına göre düşünsel, ruhsal ve örgütlülük ile hazırlanmasının startıdır.

 Bunun için yeni bir kavram üretilir: “Türkiyelileşmek” ve Türkiye Cumhuriyetinin toprak bütünlüğünü kabul etmek.  Bu da Kürdistan’ın sömürge pozisyonunu kabul etmektir. Çünkü Türkiye bir milletin ismini almış bir coğrafya ve idari sistemin adıdır. Türklerin vatanıdır. Kürtlerin vatanı ise Kürdistan’dır. Türkiyelileşmek çok normal ve barışın, özgürlüğün, kardeşliğin temeli gibi masum bir kavram gibi gösterilmektedir. 20 yıl önce bırakalım Türkiyelileşmek Türkiye ile uzlaşmak denince bile Kürdistan davasına ihanet gibi görülürdü. Oysa bu gün Türkiyelileşmek özgürlüğün ve modernliğin temsili gibi görülüyor.

Bunun temeli Abdullah Öcalan ve Türkiye cumhuriyeti arasında Kürtlerin Türkiyelileşmesi üzerine yapılan mutabakattır. Ve bu öcalanın mahkeme tavırlarının, anlaşmaların ve bu mutabakatın üstünü örtmek için bin bir yol denenmiştir. Öcalan kendi ihanetini masallar ve mitolojik hikâyelerle kapatmak istemiştir. Kendini bir yandan İmralı kayalıklarına çivilenmiş Promethus gibi yansıtır bir yandan Dervişe Adule’yim der.  Bir yandan Öcalan İmralı cezaevinde 8 ayrı kitap yazarak, bir sürü yeni teori ve kavram kullanır, konfederalizm, demokratik Cumhuriyet, demokratik modernite, demokratik ulus vb. kavramlar katar Kürtlerin düşüncelerine.  Tüm bu mitoloji, destanlar, felsefe, teori ve şiirler aslında İmralı gerçeğini örtmek için kullanılır.

Öcalan 15 Şubat günü Türkiye’ye getirildikten bir gün sonra 16 Şubat günü İmralı yüksek güvenlikli cezaevine yerleştirilir.  Birkaç gün içinde sorgusu başlayan Öcalan hakkında sürekli olarak soruşturmada konuşulanlar hakkında basına bilgi verilmektedir. O dönemki gazete manşetinde sürekli olarak Öcalan Yunanistan’ın kendisine silah verdiğini kabul etti, Öcalan üst düzey PKK kadrosunun isimlerini itiraf etti, Öcalan Olof Palme’yi karısının öldürttüğünü söyledi gibi manşetlerle yayın yapar. Öcalan’ın sorguda bunları söylemesi Kürt halkını derinden yaralamaktadır, devlet bu biçimde Kürtlerin Öcalan’a olan saygısını yitirdiğini Öcalan’ın artık Kürtler üzerinde otorite olamayacağını hesaplayarak birden bire bu yayınları durdurur. Gazeteler artık Terörist Öcalan devleti tehdit etti, Öcalan savaşırız dedi gibi manşetler kullanır. Böylelikle Öcalan’ın halkın gözünde hala esir ve mağdur bir kahraman olarak kalır.

31 Mayıs’ta başlayan Mahkeme 29 Haziran tarihinde Öcalan’ın idam cezası alması ile sonuçlanır. Mahkeme başlayana değin Kürtlerin PKK dışı cephesinden kendisi hakkında hiçbir olumlu ve olumsuz açıklama gelmez. Mahkemedeki tavrının Kürt tarihine yakışır biçimde olmaması ile sesler yükselir, kendi taraftarları hatta kadroları içinde bile kopuşlar olur.  Fakat bu eleştirilere verilen bir cevap vardır. Siz önderlikten “klasik direniş” bekliyorsunuz. Oysaki Önderlik komployu tavrı ile yendi. Hatta Öcalan bile kendisine direnmesi gerektiğini söyleyen Avukatlarını ajanlıkla suçlar.  Öcalan suçlu değildir, klasik direniş suçludur. Direnmenin klasiği veya modernliği yoktur oysaki. Ya direniyorsunuz düşmana taviz vermiyorsunuz, geri adım atıyorsunuz ya da düşmanla uzlaşıyorsunuzdur.

Öcalan hem Kürt halkına karşı hem uluslar arası güçlere karşı Türkiye devleti ile bir anlaşma yapmıştır. Mesela komplo için özellikle uluslar arası komplo denir. İsrail, Amerika ve İngiltere kürt düşmanı gibi yansıtılarak Kürtlerin bu güçlerden soğuması sağlanır. Hatta ne zaman söylendiği bile bilinmeyen, gerçekten Ecevite ait olduğu bile tam bilinmeyen bir söz vardır: Amerika APO’yu neden bize teslim etti.  Öcalan ve partisi anlatımlarında sürekli bu sözü kullanır, amaç Türkiye’nin Öcalan’ın yakalanmasındaki payını gizlemektir. Türkiye Öcalan’ın İtalya’dan çıkması için boykottan tutalım bir sürü eylemsellik yapmıştır. Rusya’ya ekonomik tavizler vermiştir. Peki, neden suçlu Türkiye değil de İsrail ve ABD’dir? Çünkü Öcalan bu biçim de Kürtlerde anlamsız bir Yahudi ve ABD düşmanlığı aşılamak ve onları Türkiye’den başka yol yokmuş gibi bir düşünceye götürmek ister.

Öcalan’ın idamı gündemdedir. Yıllarca onu asmak isteyen Türkiye Mahkeme başladığı andan itibaren Öcalanı idam ettirmemeyi Türk toplumuna kabul ettirmenin yollarını arar. Tüm gazeteler Öcalan idam edilirse bir kahraman olur, Türk- Kürt savaşı başlar, AB ve ABD idam etmemizi istemiyor diye propaganda yapmaya başlar. Öcalan’da her fırsatta “barış için yaşamam gerek” der. Ve bir affı gündeme koyar.

Öcalan mahkeme sürecinde devlete iyi niyetini ve samimiyetini göstermek için ateşkes yapar, intihar eylemlerini durdurur. 29 Haziran günü davanın sonuç oturumu açılanır ve Öcalan’a idam cezası verilir. Öcalan’ın benim annem Türk, özür dilerim ve soruşturmada ki Türk devletini geliştirme sözlerine rağmen idam verilir. Fakat idam cezalarındaki kalem kırma usulü Öcalan’a uygulanmaz. Yani idamın gerçekleşmeyeceğinin sinyali verilmiştir.  Kürtler idam cezası almış önderlerine üzülürken Öcalan devlete sürekli tavizler vermektedir. Devletin öcalanı asması söz konusu değildir. Çünkü Kürtleri yıllardır idare edemeyen devlet artık onları idare edecek bir başkan bulmuştur.
Devlet kendi içinde sürekli bir görüşme halindedir. Özellikle MiT öcalanı’ın idamını engellemek için kamuoyu oluşturmak ister.  Tarih 3 Ağustos 2002’yi gösterirken Türkiye idam cezasını kaldırır.

Peki Öcalan hangi tavizleri verdi, soruşturmadan neler söyledi, gerilla neden geri çekildi üçüncü bölümde bunları işleyeceğiz.

3. Bölüm çok yakında, bekleyiniz…

Diğer Haberler