Abdullah Öcalan’ın 19 yıl boyunca PKK’yi yönettiği Suriye’den çıkması hem Abdullah Öcalan’ın hem örgütü PKK’nin kaderini değiştirdi. Özellikle Kuzey Kürdistan halkı bu tutuklanmadan büyük ölçüde etkilendi. Peki, gerçekten neler olmuştu? Abdullah Öcalan gerçekten PKK’nin ve kendisinin söylediği gibi büyük bir direniş göstermiş miydi?
Abdullah Öcalan’ın tutuklanması gerçekten uluslararası bir komplo muydu yoksa Abdullah Öcalan’ın kendi hataları mıydı? Abdullah Öcalan nasıl tutuklandı, uçaktayken gerçekten “benim annemde Türk, devlete hizmet edeceğim dedi mi? Mahkemede neler söyledi? Bu yazı dizimizde bu soruların cevaplarını arayacağız.
Bölüm: Öcalan’ın Dünya siyasal sisteminden bihaber 130 günlük gezisi
Suriye devleti uzun zamandır Türkiye devleti tarafından Abdullah Öcalan meselesi için tehdit ediliyordu, Suriye devleti Ortadoğu devletlerinin olası bir Suriye- Türkiye çatışması istemediğini biliyordu. Ayrıca Öcalan’ın Türk devleti ile olan ilişkilerinden de özellikle 1993 sonrası kuşkulanmıştı, Öcalan’da 1980’ledeki kadar denetimlerinde değildi. Türkiye ile ateşkes arayışları vardı. Suriye bu durumu değerlendirerek artık böyle bir riski almaya gerek olmadığı kanaatine vardı. Türkiye ile çatışmadan büyük zarar görecekti. Öcalan da uzun yıllar Ortadoğu sahasında kalmıştı.
İran ve Suriye gibi dayandığı güçler kendisinden daha çok şey talep ediyordu. Türkiye’nin Avrupa Birliğine girme süreci vardı. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan arasında sürekli gergin ilişkiler yaşanıyordu. Öcalan bu durumdan istifa edebileceğini AB ve Yunanistan’ın kendisini Türkiye’ye karşı kullanmak isteyebileceğini düşündü.
Bunun üzerine Yunanistan’la anlaşma yaptı. Zaten PKK’nin Yunanistan’la ilişkisi uzun yıllardır devam ediyordu. Birçok PKK katılımı Yunanistan üzeri oluyordu. Hatta Yunanistan Lavrov mülteci kampında sivil eğitimler izin vermişti. 1997 yılında ise ilişkiler daha üst bir aşamaya çıkmış ve Yunanistan PKK’nin yeni katılanlara ve silahlı eğitim vermesi için Kinesa ve Dileysi kamplarını kurmuştu. Abdullah Öcalan Yunanistan’la da Suriye benzeri bir ilişki geliştire bileceğini düşünür. 6 Ekim 1998’de eski Yunanistan Ulaştırma bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas bizzat Şam’a gider Öcalan’la baş başa görüşme yapar.
Bu görüşmeden sonra Öcalan 9 Ekim 1998’de Suriye havayollarına ait bir uçak ile Şam’dan Atina’da bulunan Hellikon havaalanına gider. Öcalan bu yolculukta Abdullah Sarıkurt adına düzenlenmiş bir Türk pasaportu kullanmaktadır.
Uçak’ta Öcalan’a Rozerin kodlu Ayfer kaya adlı bir militan ile Suriye istihbaratından iki subayın eşlik etmektedir. Subaylardan birinin Hafız Esad’ın çok yakın adamıdır.
Fakat işler istenildiği gibi gitmez. Öcalan Uluslararası önemli güçlerin hem terör listesinde hem de uyuşturucu kaçakçıları listesinde adı geçen bir örgütün lideridir. Avrupa ile ilişkili ülkelerin kendisini kabul etmesi zordur. Hava alanında Yunanistan istihbaratı EYP’nin başkanı Haralambos Stavrakakis ve Stavris Kalenderisile görüşür.
İstihbarat başkanı Stavrakakis Abdullah Öcalan’a “seni dostumuz olarak görüyoruz fakat Yunanistan’a gelişinden Yunanistan Hükümetinin haberi yoktur. Türkiye ile sınır komşusuyuz, bu süreçte siz Türkiye’de çok kanlı eylemler yaptınız. Sizi almamız Türkiye ile savaşmamız anlamına geliyor” der. Türkiye ile bir savaşa girmeye göze alamayacaklarını ve İsveç’e gitmesinin en iyisi olacağını söyler.
Öcalan bu öneriye şöyle cevap verir: İsveç’e güvenmiyorum daha öldürülen eski başbakan Olof Palme cinayetinden PKK’yi sorumlu görüyorlar. Benim için sorun olur. Madem böyle o zaman ben Yunanistan’a siyasi iltica talebende bulunuyorum.
Yunanistan istihbarat servisi başkanı cevaben derki: iltica senin hakkın ama eğer iltica edeceksen tüm silahlı mücadeleyi ve savaşı sonlandırman gerekir.
Öcalan’ın devlet sistemlerini anlayamadığını bir bakan ve birkaç milletvekilinin devlet kararını değiştirebileceğini görüyoruz. Öcalan’ı yunanistana davet eden devlet değil bir gurup milletvekilidir. Bu da Öcalan’ın uluslar arası siyasal sistem karşısında ne kadar bihaber olduğunu gösteriyor.
Öcalan bunun üzerine Rusya’ya gitmek ister. Rusya parlamentosu Öcalan’a resmi davetiye gönderir. Abdullah Öcalan Yunanistan’ın hazırladığı özel uçakla Rusya doğru yola çıkar. Ve yanında uçakta bir Yunan yetkilinin de olmasını ister.
Abdullah Öcalan’ı Moskova hava alanında Rus Parlamentosu Başkan Yardımcısı Vladimir Jernovski ile davetnameyi gönderen Alex Metrovanov adlı milletvekili karşılar. Parlamento Başkan Yardımcısı Jernovski, Abdullah Öcalan’ı kucaklayarak ’hoş geldiniz’ der ve elindeki çiçeği ve kırmızı atkıyı Öcalan verir. 9 Ekim’de Moskova’ya inen Öcalan, burada Rusya Parlamentosunun alt kanadı olan Duma’ya siyasi iltica talebinde bulunur. İltica talebi kabul edilir. Öcalan artık Rusya’da resmi bir ilticacıdır. Öcalan 33 gün Rusya’da kalır.
Türk basını Öcalan’ın Rusya’da olduğunu yazmaya başlayınca Öcalan Rusya’nın artık güvenli bir yer olmadığını söyleyerek çıkmak ister. Zaten baştan beri Öcalan’ın amacı Batı Avrupa ülkelerine kendini atmaktır.
Öcalan, 33 gün sonra İtalya’nın başkenti Roma’ya gider. Gidişinden İtalya Başbakanı Masimo Dalemanın bilgisi vardır. 12 Kasım 1998’de Öcalan Leonardo Da Vinci havaalanına iner.
Öcalan bu süreci şöyle anlatır: “İtalya’ya vardığımda, dostluk beklerken tutuklandım. Mahkeme, daha sonra tutuklamayı kaldırdı ama çok sert bir abluka altında tutularak, kaçırılmam için her yol denendi… Bana yaklaşımları da sert ve saygısızcaydı. Adeta bir suçlu muamelesi yaparak, parmak izlerimi aldılar, fotoğraflarımı çektiler.”
Öcalan italya’ın kendisine tavrından rahatsızdır. Hâlbuki 16 Kasım 1998’de basın toplantısı düzenleyen İtalya Başbakanı Massimo D’alema Öcalan’ın Türkiye’ye iade edilmeyeceğini açıklamıştı. Daha sonrasında da İtalya hiçbir şekilde Öcalan’ı zorla çıkarma veya tutuklamaya çalışmamıştı. Türk devletinin İtalyan mallarını boykot etmesi, her yerde italya’ya karşı eylemler düzenlemesi bile italya’ya geri adım attırmamıştır. Fakat Abdullah Öcalan yinede de italya’da kalmaz.
66 Gün İtalya’da kalan Öcalan, 16 Ocak 1999’da Roma’dan ayrıldı.
Öcalan 2. kez Rusya yolunu tutar ve aynı gün, 16 Ocak 1999’da Moskova’ya gider. Burada kalış biçimi ve koşulları konusunda anlaşamaz. Rusya onu Suriye’ye geri dönmeye ikna etmek ister. Bunu kabul etmeyen Öcalan 29 Ocak’ta tekrar Yunanistan’a gider. Yunanistan ülkede kalmasına izin vermez Belarus’un başkenti Minsk’e gider, yanında Yunan istihbaratından Kalanderis vardır. Minsk’ten Hollanda’ya gideceklerdir. Fakat onları götürecek uçak gelmez. Tekrar Yunanistan’a dönerler.
Yunanistan Ulusal istihbarat Servisi EYP kendisine zorda olduklarını ortam sakinleşip bir yer bulunana kadar Afrika’da kalmasının uygun olacağını söyler. Öcalan tutuklanmasını her zaman için Yunanistan’a bağlamış olsa da Yunanistan kendisine uluslararası güçler içinde en çok yardım eden güç oldu. Sürekli olarak özel pasaport ve özel uçaklarla hareket etti. Bunların hemen hemen hepsini de Yunanistan karşıladı. Mesela Kenya’ya yolculuğunda taşıdığı pasaport, PKK sempatizanı olduğu bilinen Kıbrıslı ünlü bir gazeteci olan Lazaros Mavros adınaydı. Yine yunan hükümeti tarafından kendisine verilmişti.
Yunanistan’ın Öcalan’ı Kenya’ya göndermesinde ki amaç Öcalan’ın Güney Afrika’dan iltica almasını sağlamaktı. Yunanistan güney Afrika ile bu yönlü görüşmeler yapıyordu. Yalnız zaman zaman Öcalan ile Yunanistan arasında ki ilişkiler de gerginlik yaşandı. Zaten Kenya Öcalan’ın 130 günlük ülkeler arası gelgitlerinin son durağıydı. Çünkü artık buradan Türkiye’ye götürülecektir.
Yunanistan Kenya’da o güne kadar olan olumlu tavrını değiştirir. Öcalan konusun onu çok zorda bırakmaktadır. Bunda ABD’nin tavrının da etkisi vardır.
Konsolosluktan çıkmak zorunda bırakılırlar. Öcalan’ın yanında koruma görevi yapan eski bir kadın gerilla vardır. Bu kişi eşi ve çocuğu da PKK’de olan Dilan kod adlı Şemse Kılıç’tır. Şemse Kılıç Almanya vatandaşıdır. Kenya’da konsolosluktayken üzerinde silah vardır. Büyükelçilikten zorla çıkarılmak istendiğinde silah çeker. Öcalan araya girerek onu sakinleştirir. Dilan Öcalan’la aynı arabaya binmek için ısrar eder, silahı Öcalan vermek ister. Öcalan silahı almaz.
Daha sonra Öcalan bu durum için şöyle demişti: Bana silahı vermek istediler. Benden klasik bir direniş beklediler. Hayır, oysaki ben Kürt ve Türk kardeşliği üzerindeki oyunu bozmayı tercih ettim.
Oysaki silahı kendisine vermek isteyen kişi Şemse Kılıç’ta “Öcalan tutuklanacağını biliyordu, silahı ala bilirdi, almadı, ölümü değil teslimiyeti seçti diyecekti.” Öcalan Nairobi’de ki Yunanistan Büyükelçiliğinden çıkınca artık yönünün Türkiye olduğunu biliyordu.
Ve Öcalan 15 Şubat 1999 tarihinde Yunanistan Büyükelçiliğinden Hollanda’ya gitmek için çıkarılan Öcalan’ı Nairobi hava alanında bir uçak bekliyordu. Uçağın üstünde Malezya bayrağı vardı. Oysaki uçağın içinde Türk devlet görevlileri vardı. Öcalan orda teslim alınarak Türkiye’ye götürülür.
Evet, Öcalan en baştan beri devlet içindeki bir kanatla ilişki halinde hareket etmişti. 1990’lar sonrası Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük üzerinden Türk devleti ile ilişki içindeydi. Fakat bir tutuklu olarak Türkiye’ye götürülmek Öcalan’ın beklediği bir şey değildi. Öcalan özellikle 16 Kasım’da ikinci kez Rusya’ya gittiği zaman artık Türk devletinin elinden kurtulamayacağını tahmin eder. Buna rağmen Kürdistan dağlarına gitmez, bunu bir seçenek olarak görmez.
Abdullah Öcalan’ın tutuklanma süreci kendisi ve örgütü tarafından uluslararası komplo olarak adlandırılıyor. Öcalan’ın pek çok devlete gitmiş ve çıkmak zorunda olması da durumun gerçekten uluslararası bir komplo gibi algılanmasına yol açıyor. Oysaki Öcalan’ın pek çok devlet tarafından ret edilmesinin temel nedeni yine kendi geçmiş pratiğidir. Eski İsveç başbakanı Olof Palme’nin öldürülmesi, Almanya’da otoban eylemleri adı altında yapılan eylemlerin PKK’nin Almanya’da yasaklanmasını yol açması, yine uluslararası eroin ticaretinde PKK’nin ispatlı suçlarının olması Öcalan’ın istenmeyen kişi olarak görülmesine yol açar.
Buna Avrupa’da vergi vermeyenlerin PKK’liler tarafından vurulması, iş yerlerini yakılması, muhalif Kürt birey ve hareketlere karşı şiddet kullanılması, kara para aklama vb. kriminal suçlarda eklenince Öcalan’ın Avrupa’da kabul edilmesi zemin kalmamıştı.
Öcalan ideolojik olarak da Avrupa karşıtı bir konumdaydı. Ortadoğu’da ki Batı karşıtı İran ve Suriye devletlerinin himayesi altında 20 yıl yaşamıştı. Onlarla beraber Avrupa devletlerini emperyalist olarak değerlendirmişti. Şimdi ise kısa bir zamanda hiçbir şey olmamış gibi kabul edilmeyi bekliyordu.
Yani ortada bir uluslararası komplo yoktu uluslararası düzeni bilmeyen bir Öcalan vardı. Kendisi, örgütü ve taraftarları Öcalan’ın eşi benzeri olmayan bir siyasal deha olduğunu düşünmektedir. Oysaki Öcalan tüm dünyada işleri Suriye Muhaberatı ile yürütebileceğini düşünmüştü. Devletlerin hukukunu, uluslararası teamülleri ve sistem ile bireyler arasındaki farkı hiç hesaplamıştı.
Öcalan Şam’dayken 90’lı yıllarda yanına pek çok Avrupalı gazeteci, milletvekili ve yazar gelmişti. Öcalan bunların gelişlerini ve vadelerini devletlerin vaatleri gibi algılamıştı.
Ayrıca Öcalan’da patolojik bazı liderlik saplantıları ve histerileri vardı. Herkes tarafından onaylanma arzusu her kes tarafından onaylandığını düşünmeye ve kendini abartmaya götürmüştü.
Ayrıca Öcalan siyasetin bir kuralını unutmuştu herkesi kullanmaya çalışanlar herkes tarafından kullanılırlar. Öcalan Suriye’de Türkiye, İran, Suriye devletlerinin hepsi ile ilişkiler geliştirmiş hepsini kullanmaya çalışmış ama aynı zamanda kullanılmıştı. 9 Ekim’de başlayan süreçte böyleydi, herkesin kendisine muhtaç olduğu ve onları kullanma arzusu koşulları görmesini engellemişti.
Peki Öcalan uçakta kimleri gördü, nelerle karşılaştı, sorguda neler söyledi, kimlerin isimlerini verdi, kimlerle konuştu? İdam nasıl engellendi? Bir daha ki videoda