2. Bölüm İran-PKK ilişkisinde ikinci aşama: Stratejik ortaklığa doğru (1990-2000 yılları)
Kürtler sömürge olma kaderini yenecek mi?
1990’lı yıllar dünya siyasal sisteminde ciddi değişikliklere yol açacak gelişmeler yaşandı. SSCB’nin dağılması ile dünya çift kutuplu siyasal sistemi sona erdi. Dünyada yeni düşmanlar ve yeni ittifaklar dönemi başladı. Ortadoğu bu yeni dönemden hızla payını aldı. Olayların merkezinde ırak vardı. Bu durum elbette ki Kürtler için de oldukça önemliydi. Güney Kürdistan şehirleri Saddam’ın Kuveyt saldırısı sonrası 36. Paralelin adı ile korunma altına alındı. Bu durum 1. Dünya savaşından sonra anlaşmalarla bölünen ve uluslararası düzlemde hiçbir meşruiyeti bulunmayan Kürtler için bir dönüm noktası ola bilirdi. Kürtler 1920’ler sonrası yapılan pek çok anlaşma ile Ortadoğu’da yok sayılmış ve isimsiz bir sömürge olmaya mahkum edilmişti. Elbette Kürtler hiç durmadı birçok yerde peşmerge vb. silahlı hareketler isyanlar örgütledi ama bunlar uluslararası meşruiyeti sağlamaya yetmedi.
Oysaki dünya güç dengesinde “haklılık bir güç değildir uluslararası meşruiyet bir güçtür”. İşte 36 paralel Kürtlerin meşruiyet kazanması için bir şanstı. 1. Dünya savaşı oluşan devletlerarası dengelerde bir delik açılmıştı. Normal koşulda olması gereken şey: tüm Kürtlerin Kürt inkar sisteminde bir gedik açan Güney Kürdistan’da ki yapılanmanın etrafında toplanması ve o gediği daha da büyütüp 40 milyon Kürdün içine girecek kadar genişletmesiydi. Ama böyle olmadı. Güney Kürdistan’da ki oluşumun daha başında PKK bu oluşumu gerici bulduğunu açıkladı ve kabul etmeyeceğini belirtti.
Kürtler arası çatışmaları kim kışkırttı?
1992 yılından 2000’li yıllara kadar olan süreçte Kürtler arası pek çok çatışma yaşandı. Bu sürece ilişkin genel bilgiler şunu söyler; Türkiye Devleti Kürtler arası çatışma çıkardı, PKK’ye saldırdı, PKK kendini savunmak için Güneye karşı savaşmak zorunda kaldı. Olayı ele alan herkesin temel tezi PKK – Türkiye üzerine kuruludur.
Bizim tezimiz ise olayın görünmeyen yönetmeninin İran olduğudur. Evet, Kürtlerin 1990-2000 arası iç çatışmalarını kışkırtan ve yönlendiren temel güçlerin başında İran gelir. İran’a komşu ülkelerde eğer bir kaos veya olağan üstü bir durum varsa İran ister görünsün ister görünmesin kesinlikle perde arkasında vardır. Bu Güney Kürdistan için çok daha fazla geçerlidir.
90 yıllarda Kürtlerin statü sorununun gündemleşmesi ve bu gündemin Güney Kürdistan olması hem Türkiye hem İran’ın Güneye dönük planlarını hızlandırdı. Her iki tarafta ayrı ayrı Güneyin fazla büyümesini engellemeye dönük bir program oluşturdular. Kürt karşıtlığı üzerinden belli ortaklıklarda oluşturdular. Fakat İran ve Türkiye arasındaki tarihsel rekabet konusu her şeyde olduğu gibi Kürt meselesine de yansır. İkisi de Kürtleri kontrol etmek ister. Fakat İran Kürt kartını Türkiye’ye karşı kullanma konusunda çok daha tecrübeli ve esnektir.
İran tarihsel olduğu kadar yakın ve güncel siyasal tarihinde de devlet dışı güçlerle ilişkilenme ve onları kontrol edip yönlendirme konusunda çok başarılı olmuştur. Özellikle 1990’lar sonrası hem Arap dünyasında hem de Kürtler içinde de aynı davranışı gösterdi. Kürtler içine PKK’yi Türkiye ile rekabetin de kullanma konusunda da başarılı davrandı. Ve İran bir tarihsel yöntem olarak ulusal güvenliğini ve milli çıkarlarını kendi sınırlarının ötesinde korumaya çalışır. Bunun için Kürt meselesini kendi sınırları dışında tutmak içinde özen gösterdi.
Bunun içinde PKK ile ilişkisinde üç temel siyaset uyguladı.
1.PKK Türk devleti ile savaşı süreklileştirmeli
- PKK, Güney Kürdistan’daki mevzilenmesini İran’la ortak belirlemeli ve İran’ın sınır ötesi koruma gücü olarak hareket etmeli. Sınıra doğu Kürdistanlı Kürt0 örgütlerinin yerleşmesine engel olmalı.
- PKK Doğu Kürdistan’da ki Kürtlere dönük hiçbir çalışma yapmamalı, savaşçı almamalı, Doğu Kürdistanlı örgütlerle ilişkilenmemeli.
İran’ın PKK’ye yüklediği diğer bir görev ise Güney Kürdistan’da İran adına etkinlik kurmasıdır. Çünkü Güney Kürdistan NATO ve BM’nin bir etkinlik alanı olarak korunuyor. NATO güçleri Türkiye olan sınırları dışında da İran’ı çevreliyordu. Bu büyük tehlikeliyi bertaraf etmek için İran kendi sınırları boyunca PKK güçlerini yerleşmesine izin verdi.
İran PKK’nin kendi sınırlarına yerleşmesine izin verir
Bunlardan biride Ağrı dağı çevresinde gerilla hareketliliğinin arka cephesi olan Dambat hattıdır. Bir diğeri ise Esendere- Şemzinan hattına müdahale için verilen Şehidan alanıdır. Bir diğer bölge ise Hakkâri Van arasındaki bölgenin geri cephesi olarak kullanılan Kela Reş hattıdır. PKK bu bölgelerde kuzeye lojistik temini, gerilla sevkiyatı vb. görevler dışında başka çalışmalar için de kullanır.
Fakat artık İran PKK’nin Güney Kürdistan yönetimi ile çatışa bilecek potansiyele sahip olduğunu görmüştür. PKK’nin Güney Kürdistan’a hem askeri hem siyasi açıdan yerleşmesini destekler. Bunun için ilk yaptığı şeylerden biri de kendisine yakın olan YNK içindeki belli kanatlarla PKK’yi ilişkilendirmek. Böylelikle günümüze kadar devam eden YNK ve PKK ilişkisi hızla inşa edilir. Bu inşayı yapan güç ise İran’dır.
YNK bu işten pek çok yönü ile çıkar sağlamaya çalışır. Güneyde KDP’den daha fazla bölge almak, uluslararası sınır kapıları ve daha stratejik noktaları ele geçirmek temel hedefidir. Diğer bir husus ise YNK’nin savaşması karşılığında hem İran’dan hem de PKK’den ekonomik destek aldığını biliyoruz. YNK Güneyde iç savaşın çok sert devam ettiği 1997-1998 yıllarında PKK’den ekonomik yardım alır. YNK peşmergelerinin maaşları uzun zaman PKK tarafından verilir. Erzak ve lojistik ihtiyaçlar ise İran tarafındın karşılanır.
İran ise YNK’den çok daha stratejik amaçlara sahiptir. İdeolojik ve çıkarlarını bilme konusunda daha başarılı ve etkili olan KDP’yi ve KDP ile ilişkiler üzerinden Güneyde güç bulunduracak Batı’yı sınırlandırmayı amaçlar. İran’ın Şii hilal projesi daha o zamanlar yapılandırılmaya başlamıştır. İran Suriye ve Lübnan’a kadar uzanacak bir Şii kuşağının ilk projesi için Güney Kürdistanı by pass etmesi gerektiğini iyi bilir. Bunun için amaç Güneydeki yönetim dengesini değiştirmek ve YNK- PKK çizgisini Güney yönetimine hakim kılmaktır.
İran bu amaçla özellikle Soran Kürtlerin hakim olduğu bölgelere YNK-PKK ittifakının etkili olması için çaba harcar. Sonuç 1997 yılının kanlı olaylarıdır. PKK İran sınırına yakın kasabaları ele geçirir. Çoman ve Sideka şehirlerini alır. Bu arada İran’da Kelaşin hattı üzerinden sürekli cephane gelir PKK’ye. Yönetimler İran topraklarında ki Dola Ayşe, Berda Naze gibi alanlarda savaşı koordine ederler. Amaç KDP’yi Duhok’ta kuşatmaktır. Elbette ki bu etkiye tepki gecikmez. Bu durum 1997 yılının Kasım ayına kadar sürer. Kasım ayında Türkiye Türk ordusu da Güneye girer. PKK aldığı şehirleri birer yıkım yeri gibi geri bırakır. Tekrar dağlık alana geri döner.
Bu sürecin ayrıntılı bir tarih yazımına ihtiyaç vardır. Savaş PKK-KDP savaşı değildir. Bu dönemki savaş İran’ın Güney Kürdistanı kendi arka bahçesi yapmak için savaş oyunu oynadığı bir dönemdir. Güney üzerinde gelişen İran’ın bu oyunları NATO’nun Güneyde askeri üsler kurmasına izin vermesine yol açmıştır. Yani bu gün Güney Kürdistan’da bulunan üstler PKK’nin sıkça propagandasını yaptığı gibi Güney Yönetiminin izni ile kurulmamıştır. Güney Kürdistan’ın İran’ın arka bahçesi olmasını engellemek isteyen NATO’nun onayı ile kurulmuştur.
Her ne kadar ileriki bölümlerde işleyecek olsak ta burada bir parantez açarak YNK-PKK-İran ilişkilerine dair birkaç söz söylemek yerinde olacak. Çünkü bu ittifak içinde bulunduğumuz yıllarda güncellenerek devam ediyor. Güney’in iç istikrarını kurmasını engel olan temel güçlerden biri olan İran bu konuda her zaman YNK ve PKK’yi bir araya getirmeye gerek duymuştur. 2017 yılında Kerkük’ün bırakılması da dahil pek çok konuda bu olayların devamı görülmektedir.
PKK-İran ve Türkiye ilişkileri
İran PKK ittifakının bir ayağı da PKK’nin Türkiye ile kesintisiz savaşması üzerinedir. Çünkü İran PKK ile Türkiye’nin yaptığı veya yapacağı her ateşkesi kendi çıkarlarına karşı yapılmış kabul ediyor. Bunun için de PKK’yi genelde sert bir şekilde de ikaz ediyor. Tutuklu gerillaları Türkiye’ye teslim etme veya idam etme, yine PKK üslerine saldırılar bu ikaz biçimlerinden bazıları. Mesela 1993 yılında PKK ile Türkiye arasında ki ilk görüşme dönemlerinde İran Ağrı- Dambat hattında üslenen ve kardan dolayı zorlu bir süreç geçiren gerillaları tutuklayarak bunlarda yaklaşık 30 kişilik bir gurubu Türkiye’ye teslim eder.
PKK ise İran’ın bu kendisine uyarı saldırılarını nerdeyse hiç işlemez. Hiçbir PKK imzalı kitapta İran gerillalarımızı teslim etti vb. söylemler yoktur. Çünkü İran ve PKK arasında ciddi bir kader ortaklığı vardır sorunlarını bir aile içi sorun gibi ele alırlar. Bu kader ortaklığı özellikle Öcalan yakalandıktan sonra daha fazla güçlenir.
Bu konuyu işlemede önce PKK İran arasında ki ekonomik ilişkileri de bir parantez açarak işlemek ilişkilerinin içeriğini anlamak konusunda daha yardımcı olacaktır.
PKK’nin Uyuşturucu ticareti yaptığı doğru mu?
İran Türkiye ile sınırı olan her alanda kullanması için PKK’ye bazı alanlar verir. Gümrük çalışması.
PKK bu üstendiği bölgelerde gümrük çalışması yapar. Normal ve aleni yapılan hatta İran devletinin de bilgisi dahilin de olan, gümrük miktarını ise İran ve PKK’li gümrük işi yapan üyelerinin belirlediği bir gümrük çalışması vardır. Bu gümrük işleri insan, mazot, sigara, içki, küçük ve büyük baş hayvan vb. kategorilere göre ayrışır buna göre para belirlenir. PKK bu durumu sınır kontrolünün bir parçası kabul eder. Buraya kadar tamam. Fakat uyuşturucu meselesi ise başlı başına bir konudur.
Afganistan ve Pakistan’a dayanan İran, Irak ve Türkiye üzeri Avrupa’ya yayılan bir uyuşturucu hattının 1980’lerden sonra çok aktif kullanıldığını biliyoruz. Uyuşturucular resmi kapılardan geçmediğine göre nerden geçiyor. Elbette ki PKK’nin kontrol ettiği sınır hattından. Uyuşturucu hattının bu kadar net olmasına rağmen birçok kişi PKK’nin bu kadar televizyonu, bu kadar gerillayı Avrupa’da PKK sempatizanlarının verdiği 100-200 Euro yardımlarla finanse ettiğini düşünüyor.
Oysaki gerçek şudur; büyük uyuşturucu gurupları daha önceleri Urmiye’de ikamet eden Rıza Altun, Cemil Bayık veya Mustafa Karasu’dan birini görüp ödemesi gereken vergi miktarını ve nasıl ödeyeceğini tespit eder ve öder. PKK’nin İran’ın bilgisi olmadan bu işleri yapması mümkün değildir. İran ve PKK anlaşmasının bir maddesi de aslında İran’ın PKK’nin kendisini finanse etmesine imkân tanımasıdır.
PKK 1990’lardan bu yana Doğu Kürdistan sınırına hiçbir örgütün yerleşmesine izin vermedi
PKK’nin İran ile imzaladığı anlaşmanın şartlarından biri de “hiçbir Kürt gücünün İran sınırına yerleşmesine izin vermemesiydi. Açıkça söylemek gerekirse PKK bu görevini yerine getirmek için büyük bir çaba gösterdi. Bir yandan iç çatışmalara yol açmak, bir yandan İran’ın bu güçleri vurması için istihbarat vermek bir yandan ise kendisi teslim ederek bu işi başardı. Ve hala PKK’nin etkin olduğu hiçbir alana Doğu Kürdistanlı bir parti giremez, faaliyet yürütemez. Birkaç örnek verelim.
1990’lara kadar İran sınırında başka örgütler ve partilerde vardı. PKK kurtarılmış alan teorisini Kuzey Kürdistan’da düşmana uygulayamayınca Güney ve İran sınırında uygulamaya başladı. Buraları diğer Kürt partilerinden kurtarmaya çabaladı. İlk taktik partileri kaçırtma taktiğidir. Bunu için öncelikle bu partiler ile İran arasındaki gerginlik ve çatışmayı derinleştirme çabası harcanır. Bu taktiğin öncüsü ise Rıza Altun’dur. Rıza Altun Kayseri tüccarlarının tüm basit kurnazlık hilelerini bilir. İran paygahları ( karakollarının) çevresine gerillalara mayın koydurup, daha sonra bunları İKDP koydu diye ihbar eder. Sürekli noktaları bombalanan partiler nefes alamayacak duruma gelince sınırdan uzaklaşır. Sonuç olarak PKK bu partileri uzaklaştırmış olur.
İkinci ve açıkça diğer partileri hedef alan yaklaşım ise buralar benim toprağım giremezsiniz yaklaşımıdır. Alanda diğer örgütlere karşı bir süpürme hareketi uygular PKK. En iyi örneği Agire Sor adlı örgüttür. Agire Sor örgütünün 2000 yılında Kelaşin hattında üslenen tüm merkez karargâhı PKK gerillaları tarafından basılır. Zaten küçük bir parti olan Agire Sor’un başkanı Muhammed Pencevini de içinde olmak üzere örgütün 2’si kadın 15 elemanı canlı esir alınır. Ve aynı günleri elleri kolları bağlı olarak İran karakoluna teslim edilirler. İran’da Urmiye cezaevinde tutulan Muhammed Pencevini idam edilir. Diğer kadrolardan ise hiçbir haber alınamaz. Bir Kürt partisi sessiz sedasız biçimde kadroları ile beraber yok edilir. Peki, kimin yardımı ile elbette ki PKK yardımı ile? Bunu yaptıran isim kimdir. Çok yakından tanıdığımız Cemil Bayık.
Muhammed Emin Pencevini ve arkadaşları tutuklandığı gün Cemil Bayık Agire Sor örgütünün yaklaşık 22 km ötesindeki başka bir kampta üstlenmişti. Agire sor üyeleri esir alındıktan sonra bir İran helikopteri Cemil Bayığın bulunduğu alana inerek kendisi ile görüştü. İki saat sonra ise Agire Sor başkanı Muhammed Pencevini ve geri kalan 14 kadro teslim edildi.
Eğer son 50 yıllın tarihini yazacaksak bu bilinmeyen yönleri de yazmak bir yurtseverlik görevi. İran ve PKK ilişkisi PKK’ye çok şey kazandırmış ola bilir. Ama aslında PKK diğer örgütleri yok ederek, bu kazanımları elde etmiştir. Yoksa koskoca bir İran devletinin PKK’yi sadece öylesine desteklediği düşüncesinin siyaset ve Ortadoğu gerçeğinde hiçbir yeri yoktur. Gerçek PKK’nin doğu Kürdistanda Kürt hareketlerinin gelişmesini engelleme karşılığı kendine alan açmış olmasıdır.
Bir daha ki bölümde PKK iran ilişkilerinin Öcalan’ın tutuklandığı tarihten sonrası ele alınacak. Bekleyin