4. Bölüm: Abdullah Öcalan ve PKK’si gelişen Kürt Ulusal Mücadelesini yolundan saptırmak için kullanıldı
Abdullah Öcalan’ın 1 Eylül 1998 tek taraflı ateşkes kararından sonra, Türkiye’nin PKK’den istemleri olarak, Genelkurmay-Öcalan arasındaki gizli yazışmaları (Sevgili Hasan Yıldız’ın ‘ Muhatapsız Savaş Muhatapsız Barış’ eserinden olduğu gibi aktarıyorum) ki ve bu yazışmalarla üst üste çakışan PKK’deki strateji değişikliğinin, PKK tarafından iddia edildiği gibi uluslararası bir komplo teorisi veya basite indirgenen bir senaryo ile açıklanamayacağı ile ilgili önemli bir belge teşkil etmesi açısından, kamuoyuna yansıyan biçimiyle buraya aktarmanın yararlı olacağına inanıyorum.
Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: ”Parti kendi siyasal duruşunu gözden geçirmelidir.” (15 Ağustos 1998 tarihli mektup)
Öcalan: Yeniden yapılanmalıyız, aksi takdirde bu şartlarda yürüyemem, parti başkanlığını bırakırım temasını işlemeğe başladı. İmralı sürecinde de PKK’nin politik hattının temelden değişmesi için oldukça yoğun öneriler sundu.
(Roma’da bulunduğu sırada) PKK VII. Kongre kararı: ”Yeni Parti stratejisinin temel mücadele biçimi, demokratik siyasi mücadele olarak kabul edildi.”
Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: ”Devleti dönüştürmek için muhaliflere yani PKK’ye düşen görevler vardır. Bu görevlerinizi yerine getirmelisiniz.” (15 Ağustos 1998 tarihli mektup) Öcalan: Devletin demokratik dönüşümünde söz sahibiyiz.
Demokratik dönüşümün en temel gerekçesi bizim kimlik sorunumuz, barış sorunumuzdur. HADEP’teki aşırılıkları karşılıklı ilişkilerle ele alıp düzeltebiliriz. ( 16 Eylül tarihli genelkurmaya gönderilen mektup) ”PKK demokratik çözümün anahtarıdır. Yasal demokratik siyasi çalışmanın her alanda artan önemine göre doğru bir tarzın tutturulması giderek önem kazanıyor.” (5 Eylül 1999 tarihli İmralı bildirisi)
PKK VII. Kongre kararı: ”Yasal ve siyasi güvencelerin yaratılması durumunda, sürecin olumlu yönde gelişmesine paralel olarak, uygun bir plan temelinde tüm güçlerini Demokratik Cumhuriyet’e katmayı öngörür.”
Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: ”Ateşkes devletin demokratikleştirilmesi ve bunun sonucu olarak sizin silahlarınızı bırakmanız gibi reel bir durumun ifadesi değilse, değişik bir ifadeyle sizce doğru bulunuyorsa yarından itibaren ateşkesi bozabilir ve operasyonları gerekçe gösterip, doğru bulduğunuz tavrınızdan vazgeçmenin başka gerekçelerini de ifade edebilirsiniz.” 15 Eylül 1998 tarihli mektup)
Öcalan: ”Her an yeniden çatışmalar olabilir havasına kesin son vermek gerekir. Az da olsa savunmaya da dayansa, çatışmaların zorladığını belirtmeliyim. Ayrıca demeçlerde silahlı çatışmaya da, barışa da söylemi iyi değildir.” (15 Eylül 1999 tarihli İmralı mektubu)
PKK VII. Kongre kararı: ”Silahlı örgütü olan ARGK’nin Türkiye’nin demokratik dönüşümü ve Kürd sorununun çözümüne bağlı olan varlığı, Halk Savunma Gücü biçiminde düzenlendi
Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: ”Kürd kimliğinin tanınmasını silahlı mücadele nedeni olarak izah etmek anlaşılır bir durum değildir. ” (Ekim 1998 gönderilen son mektup)
”Siyasi gücünüzle kıyaslanamayacak olan askeri gücünüzü sürekli tehdit olarak öne sürmeniz size güvence sağlamaz. Siyasi güvenceniz, siyasal gücünüzdedir.” (3 Ekim 1998 tarihli mektup)
Öcalan: Silahlı mücadelenin terk edilerek, silahlı grupların sınırların gerisine çekilmesini önerdi ve PKK’nin demokratik devletle birleşmesi gerektiğini bu süreç içinde ifade etti.
PKK VII. Kongre kararı:” Silahlı mücadelenin bırakılması resmi olarak kabul edildi.” Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: ”Ağustos mektubu stratejik bir anahtardır. Siyasal çözümün güvencesi siyasal cevap ve barışta ısrardır.” (3 Ekim 1998 tarihli mektup) Öcalan: Suriye’yi tehditle baş gösteren çatışma ortamı, Roma krizi, Nairobi komplosu ve idam kararı ile ters orantılı olarak Öcalan, 1 Eylül 1998’de ilan ettiği Ateşkes’i bozmadı.
Ateşkes’in içeriği her aşamada yumuşatıldı. PKK Başkanlık Konseyi’ni de buna ikna etti. PKK VII. Kongre kararı: Kongre, Öcalan’ı oybirliğiyle yeniden genel başkan seçerken, onun çizdiği değişim stratejisini tamamıyla kabul etti.
Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: ”Türkiye iç barışı aynı zamanda Ortadoğu iç barışıdır. Tarihin en zor ama aynı zamanda en kolay öğesi TÜRKİYELİLEŞMEKTİR.” (3 Ekim 1998 tarihli mektup)
Öcalan: Misak-i Milli ve Türkiyelileşme kavramlarına ilişkin söylemler çerçevesinde görüşlerini yoğunlaştıran Öcalan, “ Demokratik Türkiye Platformu “ adı altında bir araya gelen çeşitli sol çevrelerle birlikte HADEP’in yerine tüm Türkiye’yi kucaklayan yeni bir kitle partisi kurma çalışmalarının ideolojik zeminini hazırladı. Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: “Roma Konferansı Türkiyelileşme duruşuna hizmet etmemiştir.“ (3 Ekim 1999 tarihli mektup) ve “ bir yandan devletin bütünlüğü içinde denilirken, öte yandan diğer devletlerle ilişki kurmanın izahı mümkün müdür?“ (Ekim 1998 gönderilen son mektup)
Mahkeme Başkanı Turgut Okyay: “Barışa katkıda bulunmak istiyorsan, sözde sürgündeki Kürd Parlamento’suna bir mesajın olacak mı? “ Öcalan: “Bu konu çok önemlidir. Sorduğunuz için teşekkür ediyorum. Bu parlamento ulusal kongre adı altında bütün Kürdleri bağrında toplamak isteyen bir kuruluşa dönüşmüş. Beni de onursal başkanı seçmişler. Türkiye ile demokratik cumhuriyet ile kalıcı bir barış ve kardeşlik ortamı istiyoruz. Türkiye ile düşmanlık temelinde bir yaklaşım göstermesinler. Dostlukla yaklaşsınlar. Kürdlerin geleceğinin Türkiye’de olduğunu bilsinler.” (7 Haziran, Kanal D ve ATV haber programları) PKK Başkanlık Konseyi Kararı: Sürgündeki Kürd Parlamentosu, PKK temsilcisinin önerisi üzerine, 26 Eylül 1999 tarihinde son toplantısını yaparak kapatıldı. Hiçbir devlet arabuluculuk rolüne soyundurulmadı. Genelkurmay Cumhuriyeti önerisi: “Türkiye’yi kuzey Irak’tan dolayı Ortadoğulaştırmak en başta Kürdlerin zarar göreceği bir durumdur. Çünkü Ortadoğulaşan bir ülke iktidar ve hukuk kefiline dönüşen bir ülkedir. İktidar kefili Kürdlerin tercihi olmamalıdır.” (Ekim 1998 gönderilen son mektubu) PKK VII. Kongre kararı: “PKK Kürd halkının yaşadığı Irak, İran ve Suriye’de de mevcut sınırlar dahilinde bir demokratik çözümü esas alır.” Öcalan ve PKK: Bu süreç içinde PKK Başkanlık Konseyi’nden, Sürgündeki Kürd Parlamentosu’na veya PKK yanlısı basından gelen, İmralı sürecine aykırı sesler dikkate alınmadı.
Ancak bu seslerin sürece uygun hale getirilmesi için Öcalan’ın ikazları gerekli oldu ve sonuçta istenen elde edildi. Öcalan: “Sonuçta Türkiye oradaki (Güney Kürdistan) varlığımızı kendisi için bir tehlike değil, bir güvence olarak görmelidir. Yani oradaki Kürd çözümü ve Irak’taki demokratik gelişme bunda yeriniz bir güvencedir.” (1 Ağustos 1999 tarihli PKK Başkanlık Konseyi’ne yönelik İmralı mektubu)
İşte! Tek başına Öcalan-Genelkurmay arasındaki bu diyalog ve bunun bir sonucu olarak PKK’nin stratejik dönüşüm kararları, Kürd ulusal sorununun neden ve nasıl Türkiyelileşme düzeyine çekildiğinin belgesidir.
Özet olarak, Türkiye’nin değişik siyasi yelpazeler arasında politik boşluğa yer bırakmayan bir stratejiyi izlemesinin bir ürünü olan Öcalan ve PKK’si, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından itibaren kazandığı deneyimin Kürdistan’a uyarlanmış bir versiyonudur. Öcalan Kenya’dan İmralı adasına taşınırken, PKK tarafından uydurulan komplo teorileri gerçeği yansıtmıyor.
Öcalan 1998 yılından itibaren Genelkurmay ile yaptığı gizli yazışmalar ile İmralı sürecinin zeminini hazırlamanın bir gereği olarak, PKK içerisinde planlanan konsepte uymayacaklarından kuşkulandığı tüm kadroları değişik komplolarla yok etti. Böylece Suriye’nin elinden kurtarılıp Türkiye’ye gelmesinin yolu açılmış oldu. Apo’nun İtalya’da kalmamakta ısrarlı olmasının üzerinde ayrıca kafa yormak gerektiğini düşünüyorum.
İmralı’da Öcalan’ın itiraflarıyla ortaya konan senaryolarla birlikte düşünüldüğünde, bunun, Cumhuriyet’ten bu yana Kürd direnişlerinin hep dış kaynaklı olduğuna ilişkin Türkiye savını kanıtlamaya yönelik bir planın parçası olabileceği hiç mi akla gelmiyor?
Abdullah Öcalan ve PKK’si, gelişen Kürd ulusal demokratik mücadelesinin rayından saptırılıp, Kürdistan’daki politik güçlerin de-stabilize edilmesi, ekonomik ve toplumsal alt yapısı kurulmuş siyasi bir oluşumun kurulmasını sabote etmenin ve Kürdleri Türkiye Cumhuriyeti’ne entegre etme projesinin bir aracı olarak devletin lojistik ve psikolojik katkılarıyla güçlendirilerek, Kürd ulusal dinamikleri üzerine oturtulmuş bir KÜRDKIRAN hareketidir.
Bu konuyu, Öcalan İmralı’ya taşındıktan sonra hangi suçlardan dolayı yargılanması gerektiği ile ilgili olarak yapılan polemiklerde; Türkiye ve Kürdistan’da hiç kimsenin cesaret edemediği gerçeği dile getiren, The Times’in yorumu ile noktalamak istiyorum. ”PKK lideri, binlerce insanın ölümünden, geniş kitlelerin yıldırılmasından ve soydaşları olan milyonlarca Kürdün siyasi açıdan kandırılmasından sorumlu merhametsiz bir teröristtir. Öcalan, 35 binden fazla insanın hayatına mal olan, Güneydoğu Türkiye’nin büyük bir bölümünü mahveden ve Kürdlerin özerkliğini yıllarca engelleyen ordu misillemelerine yol açan terör faşist dairesinden sorumlu olan 14 yıllık bir gerilla savaşı yürütmek suçuyla yargılanabilecektir.” The Times’in bu yorumu, Öcalan ve PKK’si hakkında herkesi yeniden düşünmeye davet eden tarihi bir belgedir. Umarım halkımız tarafından karşılığını bulur.