Zazaca müziğin duayen isimlerinden Mikail Aslan ilk kez gittiği Duhok şehrini ve karşılaştıklarını yazdı. Kürdistan Federal Hükümeti’nin düzenlediği Goven-Dans-Sema festivaline katılmak için iki gün boyunca Duhok’ta bulunan Mikail Aslan festivali ve karşılaştıklarını kaleme aldığı bir yazıyı sosyal medya hesabından paylaştı.
Mikail Aslan’ın paylaşımını olduğu gibi veriyoruz:
Duhok Ziyareti:
29-30 Nisanda Federal Kürdistan Hükümeti tarafından düzenlenen Duhok Govend/Dance Festivali’ne onur konuğu olarak davet edildim. Uzun zamandır oraları ziyaret etmeyi istiyordum, bir vesile oldu.
Bir gün öncesinde (28 Nisan) Rüsselsheim’da çok özel bir konser verdik. Gece bir iki saatlik uykuyla yola çıktım. Frankfurt’tan Viyana aktarmalı bir uçakla Hewlêr’e, oradan da bir buçuk saatlik karayoluyla Duhok’a vardım. Duhok/Dihok “küçük köy” anlamına geliyormuş; Kurmancîde köye “gund”, Soranîde ise “gund” ve “dê” deniyor, Zazakîde “dewe” olarak mevcut bu “dewik” kelimesi.”
Festivalin ilk gününü kaçırmamak için direkt salona gittim. Orada yorgunluğumu ve uykusuzluğumu unutacağımdan emindim.
Birçok şair ve yazarın yanında Ciwan Haco, Nasır Rezazî ve Hesen Şerîf de özel konuklar arasındaydı. Dört parçadan Govend ve Sema ekiplerinin katılımıyla rengarenk bir festival yapıldı. Dolu dolu bu iki günde, bitmesini hiç istemediğimiz çîroklar (sanikler/masallar) içinde bulduk kendimizi. Bir rüyanın öncesi ya da bir rüyanın kendisi gibiydi.
Gösteriler günlük sahne programlarından sonra akşam yemeklerinde daha da renkli bir biçimde devam ediyordu. Gece yarısına kadar Çolemêrg, Kerkük, Xorasan, Şengal gibi farklı şehir ve diyarlardan gelen ekiplerin gösterileri bu ortamda devam ediyordu. Bir Êzdîlerin, bir Süryanilerin, bir Ermenilerin masasında buluyorduk kendimizi. Saygı ve hoşgörünün en üst düzeyde yaşandığı bu duygu dolu anlarda birçok kez gözyaşlarımıza hakim olamadık. Sevinçten ağlamak böyle bir şey işte, en güzel insani değerlere şahit olduğum bu anda kendimi özel ve seçilmiş hissediyordum. Elimde olsa da bu rüyayı çocuklarımla, ailemle ve sizlerle paylaşabilsem…
Başka bir devletin hükmü ve gölgesi altında olmamak bambaşka bir duygu. Mesela polis kontrol noktalarında “bira” (kardeş) sözünü duyduğumda, polise, askere karşı duyduğum korku ve endişenin yok olduğunu hissettim. Onlar tarihte “ilk defa” bizdendiler; yüzyıllık polis korkum yok oldu. Daha geçen ay, Newroz’da Hakkari ve Dersim’deki kontrol noktalarında bize nasıl davrandıkları gözümün önüne geldi. Nelerden mahrum edilmişiz diyorum kendi kendime, kendi toprağında hür ve serbest olmak ne güzel bir duyguymuş! Ne güzel, sapsarı tîjleri ve tîrêjleriyle bir güneş yüzüme gülümsüyor…
Müziğimizin buralarda da yankılanması ayrıca güzel bir duygu. Bir dükkânda, bir takside, bir gencin telefon zilinde şarkılarımla karşılaşmak, beni sonsuz bir denize kavuşturdu. Festival komitesi gençlerin önerisi üzerine beni davet etmiş, onlara özel olarak teşekkür ettim, ediyorum. Onlar sayesinde bu çîrokun bir parçası oldum. Ordan ayrıldığım bugünde bile rüya devam ediyor.
Bir iki gün dinlenmem lazım; 4 Mayısta Köln’de Dersim Tertelesi’ni anma etkinliğine katılıp kayıplarımızın anısına bir mum yakmak için bu rüyadan uyanmam ve gücümü toplamam lazım.
Bizim çîrokumuz da böyle; yolumuz bir rüyadan bir kabusa, bir hürriyetten bir esarete, bir şenlikten bir mateme doğru sürüp duruyor.