2. Bölüm: PKK bir kimliksizlik hareketidir

Bölüm: PKK bir kimliksizlik hareketidir Öcalan, Duran Kalkan, Cemil Bayık, Karasu, Ayfer Kaya Rozerin, Barzani,

PKK’nin örgütsel psiko-sosyal dokusu hala yeterince bilinmemektedir. PKK, kendi sömürgeciliğe ve ihanete karşı kahramanlık- direniş, yöntemini ise öz güç- zekâ ikilileri ile açıklamaktadır. Oysa ki durum pek de böyle değildir.

PKK herhangi bir etnik kimliğe, soy kütüğüne ve kültürel aidiyete sahip değildir. PKK kimliksiz bir harekettir ve Kürtlerin kimliğini dejenere etmektedir.

PKK yönetici elitinin aileleri nerede?

Yönetici elitinin sosyo-kültüre yapısı incelendiğinde bu gerçeği daha çarpıcı görebiliriz. Örneğin Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu ve Murat Karayılan’ın ailelerinin sosyal ve siyasal konumu nedir, bilen var mı? yok. Bu dört ölümsüz yönetici ailesinden kaç kişi PKK’ye katılmış, kaç kişi şehit düşmüş, kaç kişi tutuklanmış…? Bilen var mı? yok. Çünkü bu ailelerden Örgüte katılan yok. Savaşmak, şehit düşmek, tutuklanmak, derbeder olmak, yoksul kürdün işidir.

 Bu ölümsüz dörtlü hiç utanmadan Kürt ailelerine “şehidin silahını yerde bırakmayın” hamasetiyle ailenin kalan üyelerini de kan bağı üzerinden bu ölüm girdabına çekmektedir. Kürdistan’da birçok aile böylece yok olup gitti. PKK’de ideolojik tutarlılık sadece kuru bir propaganda malzemesidir. Örneğin Kürdistan’ın Feodal toplumsal yapısına karşı olduğunu söyler ancak pratikte bu feodal aile-akrabalık ilişkilerini savaşçı alımı için kullanır.

 Kürdün intikam duygusunu, silahı yerde bırakmama kültüründen en çok PKK yararlandı. PKK, Kürd toplumundaki aile ve akrabalık bağlarını savaş çarkını döndürmek için çok pervasızca kullandı.  Yöneticilerin aile üyeleri okuyup kariyer yapma ve devlet-i aliye ye hizmet sunma peşinde koşarken, savaşın tüm fiziki, psikolojik ve maddi yükü isimsiz-kimliksiz yoksul Kürdün sırtına bindirildi. Ama işin ilginç ve dikkat çekici kısmı PKK yönetici elitinin aileleri bu büyük savaş ve yıkımdan bihaber yaşadı/yaşıyorlar. Hiç duydunuz mu Öcalan, Karayılan, Bayık, Karasu ve Kalkan soyadlı birilerinin şehit düştüğünü? Hayır.

 2002 de Öcalan’ın Amara adında bir yeğeni katıldı. Öcalan her görüşme notunda Amara’nın Avrupa’ya okumaya gönderilmesi için PKK yönetimine  baskı yaptı. En sonun da 2004 yılın da -tam da PKK’nin savaş kararı aldığı zaman- Amara Fransa’ya okumaya gönderildi yoksul Kürdün çocukları ise savaş cephesine. Tüm savaş örgütünde numunelik için bile olsa yöneticilerin aileden bir kişi bulamazsınız.

PKK’nin ölümsüzler gurubu savaş meydanından uzak yaşıyor

Hendeklerde, bodrumlarda, tünellerde ve dağlarda vurulmak yoksul Kürdün kaderiymiş gibi görülürken PKK’nin ölümsüzler gurubu işi kadere bırakmayacak kadar kurnaz ve alçaktırlar. Kürdistan’daki tüm siyasal isyanlarda İsyan liderinin tüm aile, akraba ve aşireti isyana öncülük yaparak savaşmışlardır. Kürt halkının toplumsal dokusu ve kültürel yapısı böylesi bir liderlik tarzını doğurdu. Yani isyanın liderleri isyanın tüm aşamalarına bizatihi katılarak önderlik etmiş ve sorumluluk almışlardır.

Kürdistan’daki isyanlarda bu yiğitçe gelenek hiç bozulmadan süregelmiştir. Şex Ubeydullah Nehri, Elişer, Şex Sait, Biro Heskê teli, İhsan Nuri Paşa, Eliyê Ûnıs, Seyit Rıza, Qazi Muhammed, Mele Mustafa Barzani ve günümüze kadar bu geleneğin ardılları silahlı isyanlarına önderlik etmişlerdir.

Sol devrimci hareketlerde de devrim liderleri savaşın en ön cephesinde yer almışlardır. Bu tarz isyan liderliği geleneğine bir tek uymayan Abdullah Öcalan’dır. PKK hareketinin radikal sol karakterine rağmen Öcalan hiçbir zaman eline silah almamış ve şiddet ortamından binlerce km uzak durmuştur. Kürtlere savaş ve şiddeti tapınılması gereken bir mezhep olarak teorize ederken bile kendisi hiçbir zaman zor-şiddet sahasına girmemiştir.

Öcalan’ın dağ ve silah fobisi

 10 binlerce Kürt gencini dağa göndermiş ama kendisi fobisi varmış gibi  o dağlara bir tek adım atmamıştır. Her zaman “dağ benim 40 yıllık hayalim” demagojisi yapmış ama uzaktan bile Bagok ve Cudi’ye bakma cesaretinde bulunmamıştır.

Dağa çıkmayı, silah kuşanmayı özgürleşmenin yolu olarak söylemiş ama kendisi Şam’da havuzlu villalarda alem yapmıştır. On binlerce insanın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının göçertildiği ve binlercesinin halen dağda olduğu bir şiddet hareketinin lideri Öcalan ne dağa bir adım atmış ve ne de elini silah kabzasına götürmüştür. Neden?

Dağlar, Kürtlerin yegane dostu ve sığınağı hatta Kürt etnisitesinin biricik varlık gerekçesi ve koruyucu tanrısıdır. Öcalan “ben dağa çıksam büyük katliamlar yaşanır” yalanına sığınarak korkaklığını gizlemiştir.  Sömürgeci Suriye devletinin başkenti Şam’da kalmayı Kürdistan dağlarından daha güvenlikli görmüştür. Şam’da üst katta Türk askeri ateşenin bulunduğu bir apartman dairesinde  yaşamayı Zağros’lar da yaşamaya tercih etmiştir.

Öcalan Kürdistan dağlarını hiçbir zaman tercih etmedi

 1998 de Suriye devleti Öcalan’a seni istediğin yere bırakalım ülkemizden çıkmalısın dediğin de Apo’nun aklına binlerce yoldaşının hakimiyetin de bulunan Kürdistan dağları gelmemiştir.

Her gün doğal toplum, komünal ve ekolojik yaşam üzerine saatlerce konuşur ama kendisi Kapitalist Modernitenin başkentlerine gitmeyi tercih etmiştir.

Öcalan 98 yılında Şam’da sıkışında yanında ki Rozerin kod adlı Ayfer Kaya’ya “eve dönme zamanı geldi” diye fısıldamış ve Şam Uluslararası Havaalanı’nın yolunu tutmuştur.

Öcalan’ın bu tercihi üstlendiği misyon ile alakalı bir durumdur. 1979 da hangi güç onu Şam’a konumlandırdıysa aynı güç onu Türkiye’ye götürdü. Yani Öcalan Kürt isyanlarındaki kahraman lider profilinin dışında teslimiyetçi-hain lider profili çizmiştir. Türk devletinin hizmetçisi olmayı seçmiştir.

Öcalan’ın Türk devletine teslim oluşu ise “önderlik tarzı direniş” servis edilmiş ve başta örgütü-kadroları sonra da olarak örgütünü inandırmıştır. Tek bir soru ile Öcalan’ın “önderlik tarzı direnişinin bir safsata olduğu ortaya çıkar. Mesela Öcalan’a soruyorum; “Şayet Mazlum, Kemal, Hayri ve yüzlercesi zindanlarda “Önderlik arzı direnişi” esas alsaydılar PKK ve silahlı mücadelesi var olur muydu? Kesinlikle hayır.

PKK’nin bu teslimiyetçi önderlik profilini, ideolojisini deşifre eden güney Kürdistan statüsünün varlığıdır.

PKK, geleneksel Kürt tarihi ve direniş çizgisi ile kan uyuşmazlığı yaşıyor

Güney Kürdistan’da Kürdistan Bölgesi adı ile gelişen ulusalcı çizginin somutluğu, PKK’nin sahte Kürtçülük maskesini indiriyor. PKK’nin KDP ve Barzani düşmanlığı ulusal bağımsızlıkçı geleneğe düşmanlıktır. Yüzeli yıllık mücadele ve direniş geleneğine sahip Barzaniler PKK’nin “Kürtsüz-Kürdistansız” Kürtçülük oyununu bozmuştur.

PKK’nin bu katı Barzani düşmanlığının kökeninde tarihteki Kürt isyanlarının önderlik çizgisi ve geleneği ile yaşadığı kan uyuşmazlığı da vardır.

PKK önderlik çizgisi ve ortağı sol Kemalist çizgisi, KDP’nin Kürt milli ulus-devlet çizgisi ile çatışıyor. Bu çatışma için görevlendirilmişlerdir. Bunun için Kürtler Kemalizm’i tanımadan PKK’yi tanıyamazlar.

 PKK ve bileşenleri (Türk solu) KDP şahsında Kürt milli ulusal çizgisinden intikam almak istiyor. Bin bir emekle güney Kürdistan da yaşatılmak istenen Kürt ulusal çizgisini yok etmek istiyorlar. Bu noktada PKK’nin sorunu KDP’nin günlük-dönemsel politikalarından çok KDP’nin temsil ettiği Kürdistani çizgi ile alakalı bir sorundur.

Yani PKK sömürgeci devlet sistemlerini “kardeşlik, demokratik birlik, ortak vatan” adları ile Kürdistan da ikame etmek istiyor.  Bu çizgi ve anlayış Kürtler için en büyük tehlikedir. Bu bir nevi oto sömürgeciliktir. Güneyin Kürdistan’daki fiili ulus-devlet statüsü PKK’nin temsil ettiği oto sömürgeci çizginin panzehridir.

Kuzey’de yenilen PKK Güney’e devrim vaat ediyor

Bu konuda PKK’nin en büyük gücü “söylediği yalanlara inandırdığı bir kitle ve kadroya sahip olmasıdır.”  Kuzey Kürdistan’ı tümden kaybetmiş, yenilmiş ve hatta oradan sökülüp atılmış olmasına rağmen kuzeyde devrim yaptığını iddia ediyor.

 Güneyde ki 40 yıllık üstlenme, eğitim, sağlık, lojistik sevk-idare alanlarını Türk ordusuna kaptırmış ama çıkıp Zap’ta zafer kazandığını ilan edebiliyor. Halbuki Haftanin’den Xakurke’ye kadar bir tek dağın zirvesi ve yamacı PKK’nin kontrolünde değil.  PKK, hareket- eylem kabiliyetini, alan hakimiyetini yitirmiştir.

Gerilla alandaki birkaç tünelin içerisinde siyasal ve askeri aktiviteden uzak gün ışığına hasret bir pozisyonda ama PKK yöneticileri bu durumu etkili savaş taktiği olarak halka propaganda ediyor. Bir askeri güç için yenilgi son neferine kadar vurulmak değil eylem kabiliyeti ve taktik inisiyatifi yitirmekle olur. PKK askeri olarak yenilmiştir elinde sadece manipülasyon ordusu olarak medyası kalmıştır.

Ne yazık ki PKK’nin bu yenilgisi tarihteki Kürt isyanlarının yenilgisinden çok farklıdır.  Tarihteki isyanlar askeri olarak yenilmiştir, ama amaç, irade ve ruh olarak teslim olmamıştır. PKK’nin ise tam tersidir. PKK Öcalan şahsında önce teslim olmuş sonra adım adım yenilmiştir.

PKK yenilgisini kamulaştırmak için Kürtlerin tüm kazanımlarını tu kaka ediyor. Kürtlerdeki ulusal kurtuluş fikriyatı ve duygusunu bitirmekle uğraşıyor. Oto sömürgeciliği tüm parçalara yayma stratejisi tüm Kürtler için çok büyük bir tehdittir. Onun için de Kürtler PKK ile bir muharebeyi değil tüm kurtuluş umutlarını kaybediyor. Bu anlamda PKK’nin yenilgisini yayma stratejisinin önüne geçmek, verebileceği zararları minimize etmek Kürt vatanperverlerinin yegane görevidir.

Diğer Haberler