Politik tartışmalar genel olarak toplumsal olayları/olguları farklı değerlendirmekten ve bu farklı değerlendirmelere bağlı olarak farklı çözüm önerileri sunmaktan kaynaklanır. Ancak Kuzey Kürdistan politik çevrelerinde yaşanan tartışmalar bu genel kuralın dışındadır; özellikle de 1999 yılından beri. Kuzey Kürdistan’daki politik ayrışmalar olayları/olguları farklı değerlendirmekten değil, görünen ve bilinen aynı doğruya karşı farklı kişilik sergilemekten kaynaklıdır.
1980 öncesinde “PKK’nin bir devlet projesi” olduğu gerçeğinin yeteri kadar bilinmemesi anlaşılırdır. Ancak Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye geri gelmesiyle birlikte PKK’nin bir devlet projesi olduğu ve Kürd/Kürdistan düşmanlığı üzerine inşa edildiği herkesçe görülmeye başlandı. PKK’nin MİT parasıyla kurulduğunu bizzat Öcalan dillendirdi ama Kuzey Kürdistanlı politik yapılar ısrarla ‘hayır! PKK ulusal bir harekettir ve onunla birlik yapmalıyız’ diyerek çıplak gerçekliğin görülmesine engel olmaya çalıştılar. PKK’nin Güney’deki kazanıma faşistçe saldırması; Güneybatı’da Esad emrine girerek Ulusal talepleri faşizan yöntemlerle bastırması; “Ulus devlet ilkelliktir” sözcülüğünü yapması; TC faşizmiyle özdeşleşmiş olan “tek bayrak-tek vatan-tek devlet” tekçiliğini açıkça savunması; Kürdistan’ın bölünmüşlüğünü ve işgalini meşru gören Misak-ı Milli’yi dillendirecek kadar devletçileşmesi v.s. birçok somut veri PKK’nin bir devlet projesi olduğu gerçeğini haykırıyordu.
Beşir Atalay’ın ‘HDP’yi MİT kurdu’ açıklaması ve MHP Milletvekili Sinan Oğan’ın, “Bu seçim, Demirtaş’ın kişiliğiyle HDP’yi Türkiyelileştirdi. Etnik temele dayalı rijit yapıdan, sistemle uyumlu partiye dönüştürdü. Bu Türkiye için kazanımdır” demesi politik çevrelerce eleştiri konusu yapılmıştı. Oysa bu yeni söylemler, ‘devletleşme isteği ilkelliktir- devlet istemiyoruz Ortadoğu’yu demokratikleştireceğiz’ gibi abuk subuk ve açıkça Kürd/Kürdistan düşmanlığı kokan söylemlerin yanında deveden kulak kalıyordu. HDP’nin MİT tarafından kurulduğunu bilmek için bir devlet yetkilisinin açıklama yapmasını beklemek gerekmiyordu. İmralı Avukat görüşmelerini takip edenler HDP’nin İmralı’da kurulduğunu bilir. İmralı’da kurulan bir partinin direkt devlet istihbaratlarının ürünü olacağını bilmek için ise zeki olmaya gerek yok; görecek kadar kişilikli olmak yeterlidir. Benzer şekilde İmralı’da MİT tarafından kurulan KCK için de aynı değerlendirme geçerlidir. İstediğinde “kuş uçurtmayan” devlet, bir örgütün İmralı’dan gönderilen direktiflerle kurulmasını ve yönetilmesini sağlıyorsa, bunun bir tek açıklaması olur ancak. O da, direkt devletin bu işin başında olduğu ve örgütü yönettiğidir. PKK taşeron rolünü en iyi şekilde yerine getirdi bu güne kadar.
Bundan sonra “PKK’nin bir devlet projesi olduğu” gerçeğini görmenin veya dillendirmenin pek bir anlamı yoktur. Çünkü yapabileceği tahribatı yaptı ve rolünü devlet lehine oynadı PKK. PKK’nin gerçek rolünü görmeyenler, öngörüden yoksun ve yalın gerçekliği göremeyecek kadar cahil/kör oldukları için siyaset sahnesine veda etmelidirler; PKK’nin gerçek rolünü gördükleri halde ses çıkarmayanlar korkak ve kişiliksiz oldukları için siyaset sahnesinden çekilmelidirler.
Kuzey Kürdistan politik yapıları ve aktörleri arasında başından beri PKK’nin rolünü görenler ve görüp dillendirenler bir elin parmağı kadar bile değildir. Bu nedenle sadece PKK değil, onu aklayanlar, misyonunu görmeyenler veya görüp dillendiremeyenlerin hepsi en az PKK kadar suçludurlar. Bu da Kuzey’de tüm politik yapıların/aktörlerin kirli olduklarını ve tükendiklerini gösteriyor. Bu nedenle bu yapı ve aktörlerle hiçbir koşulda bir araya gelmeden, devletleşmeyi tek amaç olarak belirlemek ve kirlenmeden pay almayan yeni bir anlayışla Ulusal Kurtuluş Mücadelesi başlamalı. Bu temel amacı (devletleşme) olan ve PKK kirine bulaşmayan Kürdler/Kürdistanlılar arasında kurulacak ittifak gerçek anlamda Kürdlerin Ulusal birliği olur. Bu gerçek birlik içinde yer almanın ilk kriteri, ‘PKK’ye bulaşmamış ve hiçbir koşulda PKK politikalarına boyun eğmemiş olmak’ olmalıdır. Diğerlerinin dillendirdikleri “birlik” PKK’ye itaat edilen birliktir ve Kürdlükle uzak yakın ilişkili değildir. Dahası, PKK ile yapılan ve yapılacak olan tüm birlikler öz olarak Devlet/MİT ile yapılmış/yapılacak birliklerdir.
PKK ile birlikte kişiliğini yitirenlerin “yeni parti/örgüt” girişimleri sadece bir aldatmacadır ve PKK’nin devletçi misyonunu sürdürmek anlamına geliyor. Kürdler çok net çizgilerle iki kampa bölünmüş durumdalar:
Birincisi; MİT-PKK ve aklayıcıları, kuyrukçuları, yalakaları olarak entegrasyoncu cephe, İkincisi; Devletleşmeyi koşulsuz savunan ve hiçbir zaman PKK ile aynı sofradan (MİT sofrasından) beslenmemiş olan yurtsever cephe… Politik arena bu iki cephenin düşünsel ve pratik hesaplaşmasına gebedir. Çünkü Ulusal Kurtuluş mücadelesi önündeki en büyük engel PKK ve aklayıcılarıdır; Bunlarla hesaplaşmadan sömürgecilere karşı bir mücadeleden söz edilemez…
Süleyman Akkoyun