Her gün karşılaştığımız sorulardan biri aydının kim olduğu ve toplumdaki rolünün ne olduğudur. Bu konuda aydınları yaşadıkları çevreye ve anlayış düzeylerine göre tanımlamamız gerekir. İşgal altındaki bir ülkenin aydını, meseleleri özgür bir ortamda değerlendiren aydından farklıdır.
Ünlü filozof ve dilbilimci Noam Chomsky şöyle diyor: “Aydının görevi doğruyu söylemek ve yalanı ortaya çıkarmaktır. Eğer aydınlar, işi yöneticilerin yararına fikir empoze etmek ve düşünce üretmek olan özel bir sınıf oluşturmak isteyen insanlarsa, onlar aydın değil, işi sadece gerçeği gizlemek olan yeni tür dindar ve laik adamlardır.”
Her toplumda aydının temel görevi, uyuyan bireyi uyandırmak ve onu, uyanmasına engel olan engelleri yıkmaya teşvik etmektir.
Burada Kürd aydınlarından bahsediyoruz. Hassas konuların gerçekliğine ilişkin konumlarını hâlâ net bir şekilde tanımlayamıyorlar. Biz karmaşık bir siyasi ve sosyal ortamda yaşayan bir milletiz. Yaşadığımız ortam hiçbir zaman katliamın ve kanın akmadığı bir ortam olmadı. Ortadoğu meçhul mezarlarla dolu karanlık bir kabristandır.
Burada Kürd aydınlarının sorunların çözümünde, zeki bir neslin yetiştirilmesinde, ezilen bireyin bilinçlendirilmesinde neden ciddi bir rol oynayamadığını konuşmamız gerekiyor. Kürd aydınları hep olayların ortasında kalmaya çalışıyor ve geleceğe doğru ilerleyemiyor. Öncelikle bizim Kürd coğrafyamızın İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya’dan farklı olduğunu anlamamız gerekiyor. İnsanlarımıza Batı dünya görüşüyle yorum yapmayı, düşünmeyi öğretemeyiz. Bireylerimize, içinde yaşadığımız koşullar ve olayları bağlamında nasıl değerlendireceklerini öğretmeliyiz. Paris’te ve Diyarbakır’da sosyolojik durum farklıdır. Hewlêr’deki bir birey ile Londra’daki bir bireyin düşünce ortamı çok farklıdır.
Bir aydın olarak, celladı Tanrı olarak gören bir bireyin düşüncesini Sartre’ın felsefesi ve Foucault’nun düşüncesiyle değiştirmek sizin için zordur. Bu, ulusunuzun bireyinin içinde yaşadığı koşulları anlamamaktır. Aksi takdirde bilinçli aydın, daima milletinin ferdini anlayabileceği şekilde uyandırmaya çalışır.
Kürdlerin başına gelen felaketler diğer ülkelerden çok farklıdır. Sadece işgalcilerin değil, kendilerini milletimizin kurtarıcısı olarak ortaya koyanların da felaketiyle karşı karşıya kaldık. İşte Kürd aydınları bu meseleyi kökünden açıklayamamışlardır. Kürd aydınları hâlâ meselelere duygusal açıdan bakıyor. Sanki bir milletin davası iki kişi arasındaki aşkmış gibi. Bu, romantizmin gerçekliğin önüne geçtiği bir millet olmamızdan kaynaklanıyor. Aksi halde cellat ile kurbana nasıl eşit değer verebiliriz!
Burada asıl tartışmamız gereken, PKK’nın Kürd milletine yaşattığı sefalet konusunda neden bazı aydınlarımızın hala net bir duruş sergileyemediğidir. Kürd aydını gerçekten yanlış mı anlaşılıyor yoksa kitleleri kaybetmemek adına bu konulardan uzaklaşmaya mı çalışıyor? Eğer entelektüellik, Noam Chomsky’nin ifadesiyle adaletsizlik karşısında haklılıksa Kürd aydını bu konuda nerede duruyor? Gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek için hâlâ bedel edebiyatını bahane olarak kullanan aydınlar hangi özelliklere sahip olarak kendilerine aydın diyorlar?
Elbette bir insanın yazdığı kitap ve makalelerin büyüklüğü ve sayısı onun tam bir aydın olduğu anlamına gelmez. Çünkü binlerce kitap ve makale yazsanız bile işgal altındaki bir ülkede bir bireyin fikrini değiştiremiyorsanız, bunlar hiçbir işe yaramaz ve boş beyaz bir defter gibidir.
Uzun saç ve sakal, Kürd bireyinin gördüğü anlamda aydın tanımı değildir.
Kürd aydınının öncelikle aydın olmanın dürüstlük olduğunu anlaması gerekiyor. Aydının görevi, baskıya ve işgale hayır diyebilen, geleceğe yönelik bilinçli bir nesil yetiştirmesidir
Amerikalı filozof ve sosyal teorisyen Murray Bookchin şunları söyledi: “Marksist, Hegelci, Bakuninist veya Kropotkinist gibi bireylerle ilgili terimler benim entelektüel ve duygusal ufuklarımın tamamen dışındadır. Ben kimsenin takipçisi değilim.”
Bokchin’in açıklamalarından, Kürd aydınlarının etki yaratmasını engelleyen en önemli etkenlerden birinin, kendi milletinin psikolojisi ve şartları içinde somut bir düşünce oluşturamamaları olduğunu anlıyoruz. Kürd aydınları kendi milletinin bireylerinin anlayabileceği ve ders alabileceği şekilde hareket edememiştir. Kürd aydınları her zaman meseleleri yabancı düşünceyle yorumlamaya çalışmış, kendi düşüncesinin sahibi olamamışlardır. Trajedi şu ki, Kürd aydınları hâlâ bir Kürd bireyin durumu ile Kürd olmayan bir bireyin durumu arasında ayrım yapamıyor.
Mesela Diyarbakır’da veya Mardin’de devletin baskısı ve PKK’nın şiddeti altında kan ve ölüm içinde yaşayıp büyüyen bir bireyin öğrenmesi ve bilinçlenmesi için yaşadığı ortama göre anlatılması gerekiyor. Marx, Lenin ve Bakunin’in düşüncesiyle değil. Hatta bu durum omuzlarındaki yükü daha da ağırlaştırıyor ve erken uyanmasını geciktiriyor. Pek çok kişi bunu yanlış görebilir ama gerçek şu ki, önce bir Kürd analizi oluşturmalı, sonra kendi dışımızdaki aydın dünyaya yönelmeliyiz.
Geçtiğimiz günlerde bir PKK yetkilisi Kürdlere yönelik nefret dolu bir yazı yazdı. Kendilerini aydın olarak tanımlayan kişiler bu konuşmayı felsefi bir dille cevaplamış ve analiz etmişlerdir. Burada komedi olan şu ki, doğaya ve kuşlara bile merhamet etmeyen, gözleri önünde binlerce masum insanın katledildiği, işkenceye maruz kaldığı silahlı bir cellat, acaba bu cellat felsefi ve psikanalitik dilden anlayabilir mi? Abdullah Öcalan gibi bir cellatı Tanrısı olarak gören bir birey, Heidegger ve Freud’un kullandığı dili nasıl anlayabilir? Bu tür analizler yalnızca kendini kandırma ve gerçeklikten uzaklaşmadır. Bizim aydınımız, milletinin bireyine 1968’in Fransız bireyi olarak bakıyor ve kendisini Sartre, Camus ve Gilles Deleuze olarak görüyor!
Son 20 yılda pek çok yazar, soğukla sıcağı uzlaştırmaya çalışan aydın kimliklerle karşımıza çıktı. Daha önce de söylediğim gibi Kürd aydınları her zaman büyük kalabalıklardan ve alkışlardan hoşlanırlar. Kürd aydınları son 45 yılın olaylarını hiçbir zaman gerçekçi bir şekilde değerlendiremedi. Ürünlerinin satışını ve hedef kitlesini kaybetmemek adına gerçeklere sessiz kalıp suça ortak oluyorlar. Sonuçta PKK’nın yaptığı inkar edilecek bir şey değil. PKK’nın yaptığını başka bir ülkede yapsaydı, o ülkenin aydınları bunu ortadan kaldırır, halkın önünde adalete teslim ederdi. Ama Kürdler dediği gibi: Kürd aydınları kurtla yer, sahibiyle yas tutar.
Milletinizi bir aydın olarak etkilemek için öncelikle milletinizin durumunu ve sosyolojisini değerlendirmelisiniz. Toplumunuzda afetlerle karşı karşıya kalan bireylerin zihinsel durumlarını anlayın. Ulusunuzu bir sonraki aşamaya hazırlayabilmek için başlangıçta kolay yöntemleri kullanmalısınız. Bir aydın olarak göreviniz olayların gerçekliğini olduğu gibi yazmaktır. Bunun ötesinde tüm girişimler, yazmalar ve konuşmalar zaman kaybı ve komediden başka bir şey değildir.
Dilovan Ali
Makaledeki görüşler yazara aittir