PKK’nin 15 ağustos 1984’te Eruh-Şemdinli baskınları ile başlattığı silahlı pratiği-şiddet kullanım pratiği 40 yılı geride bıraktı. PKK’nin doğuş ebesi olan şiddet olgusu, Kürt siyasal tarihi ve toplumsal ilişkileri üzerindeki etkisi incelemeye değer bir konudur. Çünkü PKK’nin varoluş gerekçesi olarak şiddet-direniş-savaş kavramlarını doğru değerlendirip tahlil etmek PKK’nin bu günkü durumunu anlamak açısından önemlidir.
PKK örgütsel inşasını ve gelişimini şiddet araçlarına borçludur. Ne var ki onu var eden şiddet anlayışı aynı zamanda bu gün onu yutan bir canavara dönüşmüştür. İlginç bir paradoks gibi görünse de PKK’yi var eden araçlar günümüzde PKK’yi tasfiye eden olgulara dönüşmüştür. PKK’de ki şiddet fetişizmi önüne çıkan tüm siyasal çözüm fırsatlarının kaçmasının yegâne sebebidir. Bu gerçek temelinde PKK savaşının dünü, bugünü ve geleceği üzerine birkaç hususu kısaca değerlendirebiliriz.
PKK’nin ilk adımları
PKK’nin mücadele stratejisi soğuk savaş döneminin ulusal-sosyal devrimlerin bir yansıması olarak tanımlanabilir. Aslında PKK’nin bir bütün örgütsel şeması siyasal- ideolojik ve askeri yapılanması incelendiğinde diğer klasik sol örgütlerin bir benzeri olduğu görülecektir. PKK’nin örgütsel DNA’sının şekillenme süreçleri doğru algılanıp gurup aşaması, partileşme süreçleri ve ilk şiddet eyleminin şifreleri çözülmeden onun bugünü de doğru kestirilemez.
Siyasal, toplumsal hareketlerin ilk adımları çok önemlidir. İlkler salt sembolik açıdan değil aynı zaman da o hareketin amaç ve hedeflerinin işaret fişeği niteliğindedir. Mesela PKK’nin parti ilanı için planladığı eyleminde sömürgeci-işgalci devleti hedeflememesi onun bu günkü siyasal çizgisinin ilk nüvelerini taşıyordu. Çok bilinçli bir tercihtir. İlk kurşunu Kürde veya Kürtlerin toplumsal yapısına sıkması PKK’nin örgütsel kimliğini ele veriyor. Sıkılan ilk kurşunun hedefi PKK’nin bu günkü politik ve örgütsel konumunu özetliyor. Hedef sömürgeci Türk devletini Kürdistan’dan söküp atmak değil hedef Kürtleri sözüm ona feodal sistemden kurtarmaktır. PKK’nin hedef ve amaçlarını öğrenmede bu çok önemli bir noktadır. PKK sömürgeciyi değil de Kürdün sosyal örgütlenmesini düşman olarak gördü. Kürdistan’daki olumsuz durumun sömürgecilerden değil de feodal yapı ve ilişkilerden kaynaklandığını varsayıyor. Bunun için de PKK’nın birinci önceliği bu feodal yapıyı şiddet yoluyla dağıtmak. Sömürgeci sistem ve fiili işgal PKK’nin önceliklerinden olmamıştır.
Kürtleri uygarlaştırma hamlesi
Bana göre 12 Eylül darbesi olmasaydı PKK asla Türk sömürgeciliğine silah doğrultmayacaktı ve 15 Ağustos hamlesi diye bir şeyde olmayacaktı. Yani PKK Kemalist fikriyatın öncülüğünde Kürtleri feodal derebeylerin den kurtararak “uygarlaştırmayı” amaçlıyordu. Tıpkı Mustafa Kemal’in Kürdistanı işgal seferleri düzenleme ve Kürt isyanlarını bastırma harekâtlarında kullandığı -uygarlaştırma- argümanını kullanıyor. PKK bu görevi Kemalist sol adına Kürdistan da icra edecekti.
Kürtlerin sosyo-kültürel dokusu Kemalist yayılmacılığın önünde en büyük engeldi. Abdullah Öcalan’ın ısrarla “biz devleti yıkmayı hedeflemedik” serzenişi bu amaçladır. Bu anlamda PKK’nin ilk kurşunu bu günkü Demokratik Cumhuriyet tezi için ilk işaret fişeğidir. Kemalist rejimi demokratikleştirmeyi Kürdistan’daki sözüm ona feodal yapıyı dağıtmakla mümkün olacağını varsayıyor. Kürtleri 1920 den 1938 kadar isyana sürükleyen ulusal, etnik, kültürel ve inançsal nedenler Türk solu ve onun Kürdistan’daki bileşeni yani PKK tarafından Kemalist rejimin demokratikleşmesini önleyen nedenler olarak tanımlanıyor. Hâlbuki o isyanlar soykırım cenderesinden geçirilmek istenen bir milletin var olma çırpınışlarıydı. Abdullah Öcalan savunmalarında isyanlara yaklaşımını şöyle özetliyor: “ İsyanlar Kürt egemenlerin yaklaşımıdır. Kürt halkını da Kemalizm’i de bu hale getiren isyanlardır. Mustafa Kemal 1919 da Kürtlere bütün hakları tanıyacaktı. Oyuna gelmeyin dedi. Kürdistan devletini kurma oyununa gelmeyin dedi. Kürtlerin bütün özgürlükleri tanınacaktı. Atatürk stratejik açıdan yaklaştı…”
Kemalizm’e bakış açıcı bu olan bir örgütün Kemalizm’i yıkma gibi bir amacı-derdi olabilir mi? Bu günkü şaşkınlığımız o günü doğru anlamadığımızdadır.
Çin Devrimini ile Kürdistan’da ulusal kurtuluşçuluk yapıla bilir mi?
PKK’nin amaç-araç ilişkisi doğru tahlil edilirse örgütsel kimliği de doğru anlaşılır. Bu amaçla PKK ilk örgütlü silahlı mücadelesini 1978-79 Hilvan, Siverek’te başlatır. Kısa süren Hilvan-Siverek başarısız silahlı pratiğinden sonra örgütsel olarak durağan bir sürece girilir. 12 Eylül darbesinden önce Lübnan’daki ilk eğitim çalışmaları Siverek’teki başarısız pratiğe müdahale etme amaçlıydı. Hatta Kemal Pir ve grubu eğitimden sonra böylesi bir müdahale için görevlendirilir. Fakat süreç planlandığı gibi işlemez ve 12 Eylül darbesi gerçekleşir. Örgütün yönetici çekirdek kadrosu bir bir tutuklanır. Tutuklanmadan kurtulanlar Lübnan sahasına çekilirler. Bu süre zarfında örgütsel kriz daha da derinleşir.
Darbenin yarattığı psikolojik kırılma örgütsel dağılmayı da hızlandırır. Fakat zindandaki çekirdek yönetici kadro direnişiyle bu dağılma sürecini durdurur.
PKK 1981’deki 1. Konferansın da gerilla savaşı kararını alır. Bu kararın nasılına dair hiçbir tecrübe ve pratiğe sahip değildir. Strateji ve taktik konular için Devrimci sol hareketlerin mücadele tarihleri yoğun incelenir. Ancak Kürdistan toplumunun sosyal ve kültürel dokusu, inanç değerleri, coğrafik yapısı ve karakteristik özellikleri hakkında araştırma ihtiyacı duyulmaz. Çin, Vietnam vb ülkelerin devrim strateji ve taktikleri olduğu gibi Kürdistan’da uygulanması kararlaştırılır.
Devrimci ütopya ve sol ezbere dayanan bu savaş stratejisi Kürt halkının sosyolojik yapısıyla uyuşmuyordu. Çin devriminin üç aşamalı halk savaşı stratejisi Kürdistan’da pratikleştirilmeye çalışıldı. Çin toplumunun karakteristik, sosyal, ekonomik ve coğrafik gerçeğine göre yapılmış olan bu üç aşamalı savaş stratejisinin Kürdistan da başarılı olma şansı yoktu. Çünkü Kürt toplumu her yönü ile Çin’den çok farklıydı. Ancak PKK’nin ulusal, milli bir siyasal kimliğe sahip olmaması, Kürdistan tarihi konusundaki cahilliği, Kürt toplumsal değerlerine yabancılığı onu Kürdistan’a özgü bir gerilla savaş stratejisi yapmaktan alıkoymuştu.
Kürt toplumuna uymayan mücadele stratejisi
İthal bir mücadele stratejisi ile ulusal kurtuluş mücadelesi vermek beyhude bir çabaydı. Bu bağlamda PKK Kürt toplumunu doğru teşhis edemediğinden ona uygun mücadele araçlarını da geliştiremedi. PKK Kürt toplumunun 10.000 yıllık varoluş serüvenini kabaca da incelenseydi Çin’den Vietnam’dan savaş stratejisi ithal etmeye ihtiyaç duymayabilirdi. Kürt toplumunun yapisi bile bir savunma-korunma ve var olma stratejisinin eseridir.
Kürtlerin Aşiret yapısı ve onun coğrafik dağılımı varlığını sürdürme içgüdüsünün sonucu olarak vuku bulmuştur. Kürt toplumunun yaşam tarzı ve kendini koruma şekli özünde gerillacılıktır. Bunu Latin Amerikalı ve Asyalılardan öğrenmek gibi bir ihtiyacı olmasa gerek. Yani Kürt halkı varlığını bu yaşam ve direniş tarzına borçludur. Bu bir nevi kendine özgü savaş örgütlemesi ve var olma refleksidir.
PKK Kürtlerin tarihsel hazinesini inkar etti
Kürdistan’a sefer yapan orduların tarihleri incelendiğin de Kürtlerin bu direniş tarzının ne kadar etkili olduğu görülecektir. “Kürdistan’a sefer olur ama zafer olmaz” sözü Kürtlerin direniş ruhu ve tarzına atfen söylenmiştir. Ne yazık ki PKK Kürt halkının bu tarihsel hazinesini inkâr etti. Kendinden önceki tüm mücadeleleri yok saydı ve tarihi kendinden başlattı. Şayet sadece Kürt halkının 19 ve 20. YY da ki ulusal isyanlarını iyi inceleyip sonuçlarını doğru değerlendirebilseydi daha özgün ve sonuç alıcı bir strateji belirlenebilirdi. Örneğin Koçgiri, Şeyh Sait, Sason ve özellikle de Ağrı isyanı samimi ve dürüstçe incelenip analiz edilseydi bu günkü akıbete uğramayabilirdi.
PKK Kürt isyanlarını Kemalist bakış açısıyla ele almasaydı, isyanlardaki direniş kültürü, savaş taktiği ve özelliklede düşman gerçeğini kavramada büyük bir hazineye konmuş olacaktı. Bence Türk kavramı ile özdeşleşen her olgu Kürde düşmandır. Türk Sağıyla, soluyla, dincisiyle, ateistiyle kısacası her şeyi ile Kürde düşman bir ırktır. Aslında PKK gerçeğinin sırrı tam da bu nokta da açığa çıkıyor. Yani PKK Kürt ve Kürdistan’ı “Türkiye sosyalist devrimi” için bakir topraklar olarak görüp ele aldı. Bunun için de PKK Kürt halkını devrimin öznesi değil nesnesi olarak kullanmak istedi. Kürtlerin milli-ulusal sorununu Türkiye’deki sınıf hareketinin yörüngesine oturttu. Bu yanlış ve istismarcı yaklaşım bir bütün PKK’nin pratiğine damga vurdu.
Kemalizm’in aldatmacası Türk solu ile devam ediyor
Bu bağlamda PKK’nin Kürdü ele alış tarzı ve yaklaşımı ile Osmanlı ve devamı Kemalizm’in ele alış tarzı örtüşüyor. Osmanlılar Kürdün zayıf karnı olan inanç bağını Çanakkale’ de “ümmet kardeşliği” aldatmacasıyla iyi kullandı. Mustafa Kemal’de aynı hileyi 1919-1023 de “Kürt-Türk ortak devleti” söylemi ile üniter Türk ulus devleti kurdu.
Türklük ülküsünün sol cenahı yani Türk solu da “Enternasyonalizm, Demokratik Cumhuriyet” aldatmacasıyla bu kez PKK’nin eliyle Kürtlere aynı oyunu oynuyor. Özünde Çanakkale ve Sakarya’daki Kürdün “ümmet kardeşliği” amacı ile PKK’nin “demokratik Cumhuriyet” amacı aynı şeye yani Türklük bekasına hizmet ediyor. PKK’nin siyasal amaç ve hedeflerine bakıldığında bu gerçeği çok net bir şekilde görmek mümkün.
Bu tarihsel parantezden sonra tekrar konumuza dönecek olursak; PKK üç aşamalı halk savaşı stratejisi temelinde Kürdistan dağlarına dönme kararı aldı.