Ağrı Barosu’nun ev sahipliğinde 4-5 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen Bölge Baro Başkanları Toplantısı sonuç bildirgesi yayımlandı.
Hukuki ve toplumsal sorunların yanı sıra mesleki sorunların çözümü gündemiyle toplanan Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Dersim, Diyarbakır, Hakkari, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Şırnak ve Van baroları, tespit ve değerlendirmelerini 8 madde halinde kamuoyuyla paylaştı.
Açıklama şu şekilde:
“1- Avukatlara yönelik ekonomik ve fiziki şiddet hız kesmeden devam etmektedir. Adalet faaliyetinin bir bileşeni olan avukatlar yaptıkları işle özdeşleştirilmekte ve fiziki saldırılara maruz kalmaktadır. Bu durum ağırlaşan ekonomik şiddetle birleştiğinde ortaya çıkan tablo avukatlık mesleğinin geleceğini ciddi anlamda tehdit eder hale gelmiştir. Avukatların emeğinin gerçek karşılığını bulması için Adalet Bakanlığı; adli yardım ücretlerini ve adli yardım ödeneğini arttırarak yurttaşların adalete erişimini ağır ekonomik şartlar nedeniyle sağlamalı; yine bu bağlamda adli yardım ve CMK ücretlerinde kesilen KDV oranını %1’e düşürmeli, birikmiş adli yardım alacaklarını ödemeli, 2023 CMK Ücret Tarifesi’nde ise ciddi bir artışa giderek meslektaşlarımızı angarya koşullarında CMK hizmeti vermeye mahkûm etmemelidir. Aksi bir durumda avukatların mesleki faaliyetlerini yürütürken karşılaştığı fiili ve hukuki engellerin ortadan kaldırılması amacıyla gerekli tüm girişimlerde bulunacağımızı ve meslektaşlarımızın hukukunu savunmak konusunda demokratik haklarımızı kullanmakta tereddüt etmeyeceğimizi belirtmek isteriz.
2- Kürt meselesi, Türkiye’nin en önemli ve can yakıcı meselesi olarak gündemde durmaya devam etmektedir. Kürt meselesinin çözümsüzlüğü Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin en önemli bariyerlerinden biridir. Kürt meselesinin şiddet ve güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceği acı bir şekilde tecrübe edilmiştir. Bu bağlamda meselenin eşit yurttaşlık temelinde demokratik ve barışçıl çözümü için toplumun tüm kesimlerinin de dahil olacağı geniş bir konsensüs sağlanmasını elzem görüyoruz.
3- Demokrasinin vazgeçilmez birer kurumu olan siyasi partilerin kapatılmak istenmesi, ülkeyi hukuk devleti ile demokratik değerlerden uzaklaştırmaya dönük kabul edilemez bir girişimdir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi önünde görülmeye devam eden başta HDP olmak üzere siyasi partilerin kapatılması davalarında Anayasa Mahkemesi’nin örgütlenme özgürlüğü esas alarak kapatılma davalarının reddine karar vermesi gerekmektedir.
4- Ağır insan hakları ihlallerine ilişkin yargılaması devam eden davalardaki yargılama makamlarının isteksiz tutumu cezasızlık olgusunu güçlendirmektedir. Gerek zamanaşımı olgusu ve gerekse yargılama süreçlerinde verilen mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi kabul edilemez. Vartinis ve Musa Anter davalarındaki tutum ve kararlar anılan uygulamaların son örnekleridir.
5- Amasra’da yaşanan son maden faciasında 41 madencimizi kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Yaşanan bu son facia Türkiye’de denetleme kurumlarının görevlerini tam anlamıyla yerine getirmedikleri yönünde güçlü bir kanaat oluşturmuştur. Amasra’da yaşanan facianın etkin bir soruşturmayla tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması, faciada ihmal ve kusuru bulunan tüm kişilerin yargılanması gerekmektedir.
6- İran’da Mahsa Amini’nin katledilmesiyle birlikte dünyada verilen tepkilere bakıldığında, kadına yönelik şiddetin ve bu bağlamda insan hakları ihlallerinin sadece ihlalin yaşandığı ülkede değil küresel bir ölçekte yankı doğurduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin de kronik bir sorunu olan kadın cinayetlerinin politik olduğunu ve devletin bu cinayetleri önleme konusunda etkin tedbirler alması gerektiğini vurgulamak isteriz.
7- Sosyal medya yasasıyla yeniden gündeme gelen basın ve ifade özgürlüğüne yönelik ciddi müdahale tehditleri toplumu endişelendirmektedir. Özellikle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ciddi sıkıntıların olduğu ülkemizde bu kanunun muhalif düşüncenin ifade edilmesini baskı altına alma amaçlı kullanılmasından ciddi bir biçimde şüphe edilmektedir. Bu hususta basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılarak yurttaşların kendilerini ifade etmelerinin önü açılmalıdır.
8- Türk Tabipleri Birliği başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltına alınmasıyla yeniden gündeme getirilen meslek örgütlerinin kanun değişikliğiyle dizayn edilmek istenmesi ve TTB başkanının görevden alınmak istenmesi mesleki örgütler ve sivil toplum örgütleri üzerinden yeni bir kayyum rejiminin oluşturulması anlamına gelmektedir. Bu durum örgütlenme özgürlüğünün ciddi bir baskı altına alınacağı yeni bir iklime işaret etmektedir. Bu durumu kabul edilemez buluyor ve bu tür girişimlerden vazgeçilmesi çağrısında bulunuyoruz.”