Dün, yani 5 Mayıs tarihinde Rojava Özerk yönetimi Tişrin Barajındaki nöbet eyleminin sonlandırıldığına dönük bir açıklama yayınladı. Açıklamada, 100 gündür devam eden ve adına nöbet eylemi denen canlı kalkan eyleminin sonlandırıldığı ve “eylemin sonuca ulaştığı ve zaferle sonlandırıldığı ve yer aldı.
Özerk yönetimin açıklaması medyada ara bir haber gibi verildi ve Qamişlo’da PYD’nin yönlendirilmesi ile halk müzikli ve halaylı bir kutlama yaptı. Fakat ortada iki temel soru var: birincisi; Tişrin’de bir Kürt zaferi var mı? İkincisi; Tişrin’de verilen onlarca sivil kayıp gerekli miydi?
Kamuoyundan gizlenen Tişrin Barajı anlaşmasında Öcalan’ın rolü var mıydı?
8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin düşmesinden sonra Rojava üzerinde Türk devletine bağlı gurupların tehditleri yüksek seviye ye çıktı. Ve Tişrin barajı saldırıların yoğunlaştığı bir merkez haline geldi.
Tişrin Barajının Kürtlerin kontrolünde olması önemli bir kazanımdı. Fakat 11 Nisan tarihinde Tişrin Barajına yeni Şam rejimine bağlı askeri güçler konumlandırıldı. SDG güçleri Fransız haber ajansı AFP’ye bir açıklama yaparak Şam’a ait güçlerin Tişrin Barajında konumlandırılacağını ve Barajın ortak bir komite ile yönetileceğini açıkladı. Ne SDG ne de Şam yönetimi konuya dönük resmi bir açıklama yapmadı. Fakat şu anda Tişrin barajında SDG’ye ait askeri güçler yok. Bu aslında Kürt güçlerinin Fırat’ın doğusuna çekilmesi anlamına geliyor.
Kürtlerin Tişrin Barajından sessiz sedasız çekilmesinin altında yatan gizli bir görüşmeler trafiği var. ABD ve Fransa kendi siyasi ajandaları doğrultusunda Türk devleti ile HSD güçleri arasında belli görüşmeleri koordine ettiği ve tarafların fiili bir ateşkes yaptığı sahada somut olarak görünüyor. Bu anlaşmaya göre HSD Fırat’ın Kuzeyinden sessiz sedasız biçimde çekildi.
Fakat en önemli rol Abdullah Öcalan’ın Türk devletine Rojava konusunda verdiği teminattır. DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan 17 Şubat 2025 tarihinde “Öcalan’ın mektubu Kuzey Doğu Suriye yetkililerine ulaştı” açıklamasını yaptı. O tarihten sonra da mektubun içeriği konusunda ne PKK ne de HSD yöneticileri açıklama yapmadı. PKK’ye yakın kaynaklar mektubun içeriğinde Öcalan’ın Türk devletine “Rojava, Türkiye’nin stratejisine ters düşen ve tehdit içeren bir çizgide olmayacak” dediği yönünde bilgiler var. Öcalan’ın genel duruşu da bu bilginin doğruluğu konusunda şüphe uyandırmıyor. Zaten 10 Mart günü HSD ve Şam yönetimi arasında anlaşma ile Suriye’nin toprak bütünlüğü temn edildi. Bu anlaşma sürecinin bir parçası olarak da 11 Nisan’da Tişrin barajından çekildi.
Yani Tişrin’de Kürtlerin çıkarlarına olmayan geri çekilmenin mimarı l Öcalan’ın stratejisidir.
100 günlük eylemin bilançosu ve şehitlerin sayısı neden açıklanmadı?
Savaşta ve siyasette geri çekilmeler ve yeni hamleler için güç biriktirmek normaldir. HSD’nin Tişrin barajından çekilmesi meselesinin eleştirel tarza incelenmesinin amacı zaten “neden çekildi” eleştirisi değildir. Eleştirilerin temeli Rojava’nın kaderinin Öcalan’a teslim edilmesidir. İkinci husus ise sivillerin eylemde kullanılma biçimdir.
Özerk Yönetimin Tişrin barajında eylem bittiğini açıklamada şehit sivillerin sayısı bile verilmememiştir. Oysa ki sadece medya ya yansıyan Tişrin’de 8 Ocak’tan sonra 30’a yakın insan şehit düşmüş ve yüzden fazla insan ise yaralanmıştı. Örneğin Bave Teyyar şehitlerden biridir.
Sivillerin Tişrin’e yönlendirilmesi kararı yanlış bir karardı. Türk devletinin Tişrin’de sivilleri vuracağı daha 8 Mart günü netleşti. Fakat PYD’nin şehirlerdeki komiteleri belirlenen sayıya göre guruplar halinde eyleme götürdü. Üçer günlük canlı kalkan eylemine öğretmenler komünü, öğrenciler komünü, sanatçılar komünü gibi guruplar katılmaya mecbur bırakıldı. Hedeflenecekleri bilindiği halde siviller Türk devletinin insafına terk edildi. Oradaki bir nöbet eylemi değil sivillerin kalkan olarak kullanılmasıdır.
HSD’nin bu eylem biçimi PKK’nin sivilleri kullanma tarzının bir yansımasıdır. Kitleyi eylemlere dahil edip, şehitler ve dökülen kanla yapılanları kutsallaştırıp, insanları sessiz bırakmak PKK’nin savaş tarzında oldukça belirgindir. Savaşlar kitlenin fedakarlığı veya ölmesi ile kazanılmaz. Savaşlar askeri direniş ve diplomatik çabalarla kazanılır. Bu gerçek bilindiği halde PKK kitlenin mağduriyetini kendisi için bir propaganda malzemesi olarak kullanması Kürtlere şimdiye değin büyük zarar verdi. HSD yönetiminin aynı tarzı Rojava’da uygulaması kabul edilir değildir. Çünkü Tişrin’deki eylem ile çocuklar yetim kaldı, aileler parçalandı ve travmaya maruz kaldı. Kürtler verilen savaşlarda yeteri kadar sivil kayıp vermiştir. Ölüm-kan-kutsallık denklemine daha fazla kurban vermelerinin anlamı yoktur.
Tişrin’de bir zafer yoktur. Ayrıca Tişrin’de şu anda var silahların sustuğu pozisyonda sivillerin dökülen kanı ile diplomatik- siyasi trafik ile sağlanmıştır. Rojava Özerk yönetiminin dün gece sivilleri “Tişrin zaferi kutlaması” adı altında sokağa dökmesi de sadece kitleyi motive etmeye dayanan bir harekettir. Kürt aydınları bu yanlışlara karşı cesur olmalı ve eleştiri yapa bilmelidir.