Ayşe ALTÜRK yazdı: Bir Madeleine Albright ve Celal Talabani Hikayesi

Bir Madeleine Albright ve Celal Talabani Hikayesi Putin, çek, Barzani, Kürtler, Beyaz Saray, Ruanda

Ayşe Altürk

Madeleine Albright, ABD’nin gelmiş geçmiş en iyi bakanlarından sayılır denir. Rahmetli her şeyi tartışmayı severdi. Bundan tam bir ay önce, New York Times’a gönderdiği  son mektubunda, Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağı, bunun tarihi bir hata olacağı ve izlerinin tarih boyunca silinmeyeceği konusunda uyarılarda bulunmuştu.

Doğru izdeymiş. Takvimde 28 gün hızla geçti. Bu, çoğu Ukraynalı için dayanılmaz derecede uzun bir süre, birçoğu sürekli bombardıman altında yaşıyor, çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere her on vatandaştan biri yurtdışına sığındı, daha da fazlası ülke içinde göç halinde.

Uzun bir perspektiften bakıldığında 2022 yılı, tıpkı 1945 veya 1989 gibi tarihte bir dönüm noktası olacağa benziyor. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, Almanya’da dahil olmak üzere birçok ülkeye, yaralı Avrupa’nın yeniden inşası için yardım edildi. Nürnberg’de en önde gelen savaş suçluları işledikleri suçlardan hüküm giydi. BM kuruldu ve insan haklarına saygıya dayalı bir dünya düzeni sözü verildi.

Bundan 44 yıl sonra Berlin Duvarı’nın yıkılması özgür, demokratik dünyanın zorbalığa karşı kazandığı zaferin bir işareti olarak görülecekti. Siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın sık sık alıntılanan bir makalesinde dediği gibi “tarihin sonu” gelmişti artık.

1945 ve 1989, yıllarca süren yoğun karanlıktan sonra, daha aydınlık hale gelen bir dünya ve nefes almanın daha kolay olduğu bir dönüm noktası olarak algılandı.

2022 yılını da aynı şekilde görebilir miyiz? Şu anda yaşanan dehşetten insanlık adına bir ders alınır mı bilinmez ama, bir dönüm noktası olduğu kesin.

Rahmetli, Feministlerin ikonuydu feminizmle ilgili tüm sorunları çözmeyi hedefliyordu. “Diğer kadınlara yardım etmeyen kadınlar için cehennemde özel bir yer var” demesiyle ünlüydü. Kariyeri boyunca gösterdiği azim herkes tarafından takdir edilir. Mam Celal’le olan hafif bir gerginliklerini saymazsak; hem erkekler hem de kadınlar için ilham kaynağı olmuştur,

Clinton yönetiminde Dışişleri Bakanı olarak görev süresinin sonuna doğru Kremlin’de yeni Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i nasıl ziyaret ettiğini anlatıyor. Notlarında ’neredeyse sürüngenleri gördüğümüzdeki gibi bir irkilme ve soğukluk yaratan, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden çok rahatsız olan solgun, ufak tefek bir adam’ diye kaydetmiş.

İki binli yıllar süper güç Amerika Birleşik Devletleri’nin gündemini Doğu Avrupa’dan bir mültecinin ABD Dışişlerinin en tepesinde olup karar verdiği, bir uluslararası siyaset zamanıydı.

Madeleine Albright boy olarak kısa dediği Putin’den daha kısaydı, ancak daha renkli ve açık sözlüydü, müthiş bir mizah yeteneği vardı. Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk kadın Dışişleri Bakanı olarak bir ilke imza attı.

Pek çok feminist onu kadın liderliği tartışmasında bir ikon olarak gördü.

1937’de Çekoslovakyalı bir diplomatın kızı olarak dünyaya geldi. 1939’da Nazi Almanyası’nın işgalinden sonra aile Londra’ya kaçmak zorunda kaldı. Savaştan sonra Çekoslovakya’ya döndüler, ancak Komünistler 1948’de Prag Darbesi ile iktidarı ele geçirdiklerinde ikinci kez kaçmak zorunda kaldılar.

Çek, Marie Jana, daha sonra Amerikan Madeleine oldu, Wellesley College ve Colombia Üniversitesi gibi seçkin okullarda okudu. Doktorasını uluslararası ilişkiler alanında tamamladıktan sonra Demokratlarla siyasi olarak çalışmaya başladı. 1993’te ABD’nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi seçildi, ertesi yıl 800 bin Tutsi’nin çivili sopa ve pala ile öldürüldüğü Ruanda’daki soykırım meydana geldi. Albright daha sonra Batı dünyasının pasifliğini, insanlığın en büyük eksikliği olarak anacaktı.

Dışişleri Bakanı olarak, o zamanlar Yugoslavya’ya karşı 78 günlük bir bombalama kampanyasında lider olarak NATO’da yer aldı. Amaç, Kosovalı Arnavutların o zamanki Sırp Kosova eyaletinden sınır dışı edilmesini durdurmaktı, ancak sivil hedefler de etkilendi.

Albright, Rusya’nın protestolarına rağmen, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nin ilk yeni üyeler olduğu NATO savunma ittifakının genişlemesinin de arkasındaydı.

Eski yapılar çöktüğünde yeni tehditler ortaya çıktı. 7 Ağustos 1998’de El Kaide terör örgütü Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerine saldırılar düzenleyerek 224 kişiyi öldürdü.

Madeleine Albright daha sonra, ‘o gün işimdeki en zor gündü’ diye itiraf etti. Afrika’daki Amerikan çıkarlarına yönelik bombalamalar sadece bir başlangıçtı. 11 Eylül 2001’de Bush’un Beyaz Saray’ın yeni başkanı olduğu ABD’de Afganistan’daki birçok saldırı, Irak’a müdahale, New York ve Washington’a yapılan saldırılar peş peşe geldi. Madeleine Albright gibi bazı Demokratlar aktif bir ABD dış politikası fikirleriyle savaş yorgunu Amerikan vatandaşlarına ulaşmanın giderek daha zor olduğunu gördü ama; kendisi “Amerikan gücünün iyiliği” fikrine bağlı kaldı. Geçen yılki bir röportajda ’ABD harekete geçtiğinde veya hareket etmemeyi seçtiğinde bunun bir anlamı var diye görmek gerek’  açıklamasında bulundu. Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra, vefatına kadar, ölüler diyarında daha hoş bir iklimi hak etmek için elinden geleni yaptı.

Gelelim Celal Talabani hikayesine:

Madeleine Albright, 1998’de Başkan Mesud Barzani ve KYB’nin eski Genel Sekreteri merhum Celal Talabani (Mam Celal) arasındaki görüşmelerde arabuluculuk yapmış, tarafların Washington’da anlaşmasına yardımcı olmuştu.

Washinton’daki toplantıda Albright, Güney Kürdistan’dan hep Kuzey Irak diye bahs eder.

Yuvarlak masadaki görüşme turlarında konuşma sırası Mam Celal’e geldiğinde Mamo: “Albright’a, Ahmed Çelebi’nin sağında, bilmem kimin solunda oturan bayan” diye hitab eder. Albrigt sağa sola dönüp bakar ve büyük bir şaşkınlık geçirir, ama bozuntuya vermez…

Sonraki turda söz sırası yine Mamo’ya geldiğinde, bu sefer, “bilmem kimin sağındaki ve Ahmed Çelebi’nin solundaki bayan” diye başlar ve Albright patlar! “Sayın Talabani, benim bir adım var, lütfen adımla hitab edin” der ve sandalyesi hiddetinden sallanır.

Talabani’de “Sayın Hanımefendi, sabahtan beri bize ’Kuzey Irak’ diye hitab ediyorsunuz, bizim de bir adımız var, o da Kürdistan, bize lütfen adımızla hitab edin” der, gülüşmeler başlar, hava yumuşar ve

Madeleine Albright toplantı boyunca Kürdistan demek zorunda kalır.

Yazının orjinalini Hewler’de yayın yapan BasNews gazetesinde okumak için şu linke tıklaya bilirsiniz: https://www.basnews.com/tr/babat/746746

Diğer Haberler