Tayyip Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş ve Abdullah Öcalan’ı işaret eden konuşması tartışılıyor. Erdoğan “Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek” demişti. Olay üzerinde epey siyasi tartışma oldu. Daha da olacak. Fakat gerçekten şöyle bir soru da var: “Öcalan, Demirtaş’ı tasvip etmiyor mu?” Hatta daha açık soralım “Demirtaş ve Abdullah Öcalan arasında bir rekabet var mı?
Herkes bu sorunun cevabını “2013 yılında Abdullah Öcalan’ın Türk devleti ile yapmak istediği çözümde Selahattin Demirtaş farklı bir çizgiyi temsil etmesi” ile izah etmek istiyor. Hatta bazıları 2013 çözüm süreci tartışmalarının başarısız olma nedenini Selahattin Demirtaş’a bağlamak istiyor. Çünkü Demirtaş “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek Erdoğan’la pazarlığı engellediğini ve Öcalan’ın Demirtaş’a öfkesinin buna dayandığını düşünenlerde var.
Burada aklımıza gelen ilk şey şu “Seni başkan yaptırmayacağız” sözünün mimarı Sırrı Süreyya Önder’di. Öcalan neden Sırrı Süreyya’yı çok severken hatta kendini Sırrı’nın “manevi babası” ilen ederken neden aynı dönemlerde Demirtaş’a tepkili olsun ki? Yoksa Demirtaş’a tepkisinin başka nedenleri mi var?
Öcalan’ın patolojik kişiliği
Abdullah Öcalan’ın kişiliğini ve siyasette güç olma tarzını çözmeden bu sorunun cevabını vermek zordur. Çünkü Abdullah Öcalan’ın kendi liderliğini ve çevresindeki siyasi ortamı organize etme biçimi Öcalan’ın bu patolojik dene bilecek liderlik tarzı ile bağlantılıdır. Öcalan’ın narsist düzeydeki ben merkezciliği tüm ötekilerin reddi üzerine kuruludur. Öcalan hiçbir Kürdün, hiçbir alanda, hiçbir kulvarda öne çıkmasını kabul etmez. Bu öyle bir durumdur ki 1980’larda İbrahim Tatlıses’i bana karşı destekliyorlar, Yılmaz Güney’i bize karşı öne çıkarıyorlar bile demiştir. Musa Anter’i bile kendisine rakip görmüş, rahatsız olmuştur.
Öcalan gerek PKK gerekse PKK ile ilişkili örgütlerde de kişilerin öne çıkmasını ve güç biriktirmesini asla kabul etmemiştir. Yazar, şarkıcı, sanatçı, tiyatrocu, şair her kim olursa olsun eğer biat eden bir PKK kadrosu olmayı kabul etmişse ve bireysel üretimini askıya almışsa kabul görmüştür. Aynı şey siyasi alanda da vardır. Hiç kimse siyaset üretemez, sadece var olan siyasetin kafa sallayıcı olabilirler.
Kuzey Kürdistan’da 1990’dan beri siyasi parti var. Bakın ilk öne çıkan isimlere Zübeyir Ayda, Remzi Kartal gibi isimler tümden bir PKK kadrosu oldular, PKK emir komuta zincirine dahil oldular. 20 yaşındaki bir PKK kadrosu gidip Remzi Kartal’a şunu söyle, bunu söyleme diye biliyor. Yani bir teslimiyet durumu var.
Öcalan Leyla Zana’yı rakip gördü
Mesela Leyla Zana, bir kadın olması ve gösterdiği net tutum nedeni ile öne çıktı. AP Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü Leyla Zana’ya verilmişti. Öcalan ödülün verildiği 1995 yılında bile bunu kendisini görmezden gelmek için yapıldığını söyledi. Leyla Zana cezaevinden çıktıktan sonra ödülü 2004 Ekim ayında alınca da aynı Öcalan avukatlarına “Leyla Zana’yı öne çıkarıp beni unutturmak istiyorlar” diyecekti. Sonuç olarak Leyla Zana PKK tarafından tehdit edildi ve şimdi siyasetten kendini çekmiş biçimde köyünde yaşıyor.
Sırrı Sakık biraz kişisel olarak öne çıktığı için 1990’lı yıllarda Abdullah Öcalan tarafından ajan olmakla suçlandı.
2000’li yıllarda belediye başkanı seçimleri ve meclise vekil gönderme ile beraber legal alan da siyasiler daha görünür oldu. Öcalan en baştan itibaren bu alanda sivri isimlerin olmasını istemedi.
Öcalan: Baydemir bağımsız davrana bilir
Bu isimlerden biri de Osman Baydemir’di Öcalan 2004 yılı Mart ayında Osman Baydemir’e karşı olduğunu söyleyecekti. “Bunlar sivil toplum örgütlerinden geliyorlar, aşırı bağımsız davranırlar, örgüte gelemezler, AB bunları destekliyor, kullanılabilir” sözleri ile de karşı olma nedenini açıklayacaktı. Baydemir’in PKK dışında bir kimliği vardı. Böyle de oldu. Baydemir tüm dayatmalara rağmen bireysel kimliğini korumak için çaba harcadı. Yaptığı her açıklama PKK ve Öcalan’ın hışmına uğradı. Öcalan, Baydemir’in bir açıklamasına “o zırtapoz ne yapmak istiyor” diyecek kadar sert cevap verdi. Öcalan Baydemir’in 2015 yılında milletvekili olmasına da sıcak bakmadığı da kulislerde geçiyor.
Baydemir o dönemden şimdiye değin siyasette daha etkin rol oynaya bileceği bir pozisyonda tutulmadı. Baydemir hep kendi bireysel karizması ile siyasette kaldı.
Öcalan Demirtaş’tan neden hoşlanmıyor?
Hepsini özetledikten sonra Selahattin Demirtaş ve Öcalan arasında ki rekabet meselesine gelecek olursak. Böyle bir rekabet var mı? Evet var. Fakat bu rekabet Demirtaş Öcalan’dan farklı bir siyasal düşünceyi veya programı benimsiyor diye değildir. Mesele Öcalan’ın her şeyle ve herkesle rekabet eden patolojik ruh hali ve bunun örgüt sistemine yansımasıdır.
Demirtaş genç, parlak, üslup ve hitabette yetkin bir insandı. Halka belli yönleri ile hitap edebiliyordu. Birazda dış destek geldi ve ciddi bir popülariteye sahip oldu. O da Baydemir gibi bende varım diyenlerdendi.
Demirtaş her ne kadar birçok kez Öcalan’ı öven sözler söylemiş olsa bile aslında kendi kişiliğinin de Öcalan tarafından benimsenmesi ve kendisine yer açılmasını beklemiştir. Hatta belki Selahattin Demirtaş Öcalan’dan “küçük kardeşine yer veren büyük abi yaklaşımını” beklemiştir. Demirtaş’ın tutuklu olduğu süreçteki siyasal yaklaşımları olayları bu denli yüzeysellikle ele alabileceğine dair pek işaretle doludur. Demirtaş ne Öcalan’ın gerçek kişiliğini ne devletle -PKK arasındaki dinamiği doğru anlamamıştır. Bu nedenle aslında her iki tarafında Demirtaş’ın zindanda olmasından rahatsız değildir.
Erdoğan ve PKK arasında 18 yıldır devam eden bir ilişki var. Bu ilişki içinde onlarca kez çatışmasızlık, ateşkes, pasif savunma, bayram nedeni ile silahları susturma vb. adlar altında görüşme ve pazarlıklar yapıldı. Hiçbiri sonuca ulaşmadı.
Demirtaş günah keçisi mi?
Şimdi Erdoğan kalkıp 2013 süreci başarısızlığı için Demirtaş’ı adres gösteriyor. PKK yöneticisi Duran Kalkan Erdoğan’a cevap veriyor fakat Demirtaş’ın hesap vereceği cümlesini tasdikliyor. Öcalan’ın eski dostu ve devletle Öcalan arasında eskiden beri çantacılık yapan Ali Kemal Özcan ise çözüm gelişmemesinin tüm nedenini Demirtaş’a yıkıyor.
Bu satırların yazarı Selahattin Demirtaş’ın siyasi çizgisini benimsemiyor, Demirtaş’ı en az Öcalan kadar Türkiyeci buluyor. Fakat Sezar’ın hakkı Sezar’a; çözüm sürecinin bitmesinin nedeni Demirtaş’ın sözleri değildir. Demirtaş’ın yaptıkları kontrol edilemez değildi, her şey PKK’nin kontrolü altındaydı. PKK ve Öcalan eğer isterse tek bir günde Demirtaş’a tavır koyardı, Başkanlık için stratejik bir anlaşma yapardı. Mesele şuydu hiçbir taraf anlaşmak istemiyordu. Şimdi ise belki de yeniden kol kola girebilmek için Demirtaş bir günah keçisi haline getirilmek isteniyor.