Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) Genel Başkanı Latif Epözdemir tarafından yapılan açıklamada, “Güney Kürdistan’ın meşru statüsünü ortadan kaldırmaya yönelik yasadışı hareketlere karşı gerçek yurtseverler tepki göstermeli ve meşru kazanımların korunması için birlikte hareket etmelidir” ifadeleri kullanıldı.
HAK-PAR tarafından PKK/YPG’nin Peşmerge Güçleri’ne yönelik saldırılarına ilişkin yapılan açıklamada, Kürdistan Bölgesi’nin yasal statüsünün hedef alındığı belirtildi.
Açıklamada, “Başûr ve Rojavadaki Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak için harekete geçen sömürgeciler, tüm hızı ile Kürtlerin meşru kazanımlarını yok etmeye, Kürtlerin statü elde etmesini engellemeye çalışmaktalar” denildi.
“PKK maksatlı kurulmuş bir tahrik ve provokasyon örgütü” olduğu kaydedilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Kürt halkının onurunu simgeleyen Kürdistan bayrağının özgürce dalgalandığı ve uluslararası toplum nazarında meşru kabul edilmiş, yasal ve demokratik yollarla yıllardır hüküm etmekte olan Kürdistan bölgesel federe yönetimine karşı başlatılmış olan ‘haçlı seferleri’ zincirine her gün bir yenisi daha eklenmektedir. Başını İran kanlı rejiminin çektiği Kürt karşıtı bölgesel nizam Suriye’deki gelişmelerden rahatsız. Bu nedenle Başûr ve Rojavadaki Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak için harekete geçen sömürgeciler, tüm hızı ile Kürtlerin meşru kazanımlarını yok etmeye, Kürtlerin statü elde etmesini engellemeye çalışmaktalar.
En son Rojava/ Başûr sınır kapısında Pêşxabûr/Sihêlê’de, yaşanan olay dikkat çekicidir. Güney Kürdistan Pêşmerge bakan yardımcısının verdiği bilgilere göre, 15 Aralık günü gece yarısı 8 (sekiz) kişilik silahlı bir PKK grubu Suriye tarafından yasadışı yollarla Güney Kürdistana geçmek isterken Pêşmerge kontrol noktasında geçişlerine izin verilmedi. Grubtan 3 kişi geri giderken 5 kişi geri çekilmeyip Pêşmergeye karşı direnme yoluna gitti. Aradan bir saat geçtikten sonra PKK’nin Suriye kolu YPG’ye mensup bir birlik de ağır silahlarla Pêşmerge karakoluna ve gözetleme noktaları ile sınır boyundaki köylere saldırıya geçti. YPG’nin ağır silahlarla Pêşmerge güçlerine karşı giriştiği saldırı Pêşmerge tarafından şimdilik püskürtüldü. Pêşmerge tarafından gözaltına alınan 6 YPG’li daha sonra yapılan görüşmeler sonucunda serbest bırakıldı.
Bu olaya ilişkin olarak YPG olayı yalanlarken, PKK’den henüz bir açıklama gelmedi. YPG yetkilileri daha sonra: ‘Gerillalarımız güneye geçip DAİŞ ille savaşmaya giderken yanlışlıkla ateş açtılar’ diye bir beyanatta bulundular. Ama ABD ve Güney hükümeti istihbaratları olayın böyle olmadığını belgelerle ortaya koymaktadır.
Bu cephenin bir başka aktörü olan PYD kökenli DSG Başkanı Mazlum Abdi de, yaşanan son olaylara ilişkin yaptığı bir açıklamada ‘KDP’nin PKK’ye saldırdığını “ ileri sürdü. Mazlum Abdi’nin: ‘PKK, KDP’nin saldırısına uğradı” yolundaki haberi basında yer aldı. Böylece Mazlum Abdi de yaşanan olaylara ilişkin yanlı tutumu ile gerçek tarafgirliğini açığa vurmuş oldu. Bundan dolayı Mazlum Abdi, güven ve itibar kaybetmiştir.
Oysa ki gerçekte olay şöyle cereyan etmiştir. Pêşmerge güçleri PKK/YPG’nin yasa tanımaz geçiş eylemlerine izin vermemiş ve onları bu yasadışı olaydan caydırmak için gereken uyarılar yapılmış, bu esnada silah kullanılmamıştır. Ne zaman ki PKK’in yan kuruluşu YPG ağır silahlarla saldırıya geçti o zaman Pêşmerge saldırıyı bertaraf etmek için karşılık vermiştir. Pêşmergenin mukavemeti meşru ve yasaldır. PKK-YPG’nin yaptığı ise yasadışıdır, gayrimeşrudur ve kötü niyettir.
Bu olay ile birlikte Kürt kamuoyunu olaylar karşısında yanıltan ve bilerek ya da bilmeyerek, ‘PKK-YPG-YPŞ’ politikalarına ‘meşruiyet’ kazandırmaya yarayan açıklamalar ve manipülatif çabalar cereyan etti. Bu manipülasyonlardan en önemlisi sözüm ona ‘Kürdistani’ oldukları iddiasında olan kimi kesimlerin izlediği tavırdır. ‘Kürtlerarsı çatışma’ ‘kardeş kavgası’ ‘düşmanı sevindirmeyelim’ ‘birakujîyi önleyelim’ belgilerinde kendini gösteren bu siyasi yaklaşımlar ‘orta yolcu’ ‘ne şiş ne kebap’ siyasi yaklaşımıdır. Çünkü sanıldığı gibi ortada bir ‘KARDEŞ’ kavgası yok. Aslında ‘kardeşlik’ de yok. Çünkü hep saldıran, vuran, kıran, ateşe veren, yasa tanımayan, köyleri işgal eden ve yaptığı işlerle özgür alanları işgal ettiren, suç karnesi dolu dolu provokatör bir grup var. Onun ve onun karşısında ise; meşru müdafa ve yasallite çerçevesinden taşmayan bir hükümet var. Bu yasadışı grup, bugüne kadar Güney hükümetine mensup Pêşmergelerden 3500 kişiyi şehit etmiş; bütün Kürdistani değerleri hiçe saymış, Kürd ve Kürdistan tarihini kendi varlığından başlatarak Kürt tarihini tahrif etmiş, Kürt bayrağını reddetmiş, ayaklar altına almış saldırgan bir güç ortada iken nasıl olur da ‘kürtlerarası çatışmadan’ söz edilebilir? Ya da hep bir tarafın öldürdüğü kesim diğer tarafın nasıl kardeşi olabilir ki? Kardeş kardeşi öldürür mü? Kardeş diğer kardeşin evini yıkar mı? Köyünü işgal eder mi? Petrol borusunu patlatır mı? Evini ateşe verir mi? Gerçek kardeş bunu yapmaz. Yapana da kardeş denmez. Tüm bu durumları görmezden gelerek bu olaylara bakıp ‘Kürtlerarası çatışma’ derseniz, her iki tarafı da meşru kabul etmiş olursunuz. Yaşanan olayların iki cephesi var: PKK’yi haklı ve meşru görenler ve PKK’yi haksız ve yasadışı görenler. Yani özcesi bir ‘hayır’ cephesi var, bir de ‘şer’ cephesi. Bu iki cephenin bileşenleri arasındaki çatışma ‘Kürtlerarası bir çatışma’ değildir. Kardeş kavgası hiç değildir. Şer cephesi Kürtlerin kardeşi olamaz.
Diğer yandan ‘dört parçadaki tüm Kürt örgütler toplansın bu sorunlar karşısında bir ortak tavır geliştirelim’ çağrısı olumlu ancak muğlaktır. Bu örgütler PYD/PKK/YPG /SGD gibi örgütleri kapsayıp kapsamadığı net olarak dile getirilmemiş. Bu çağrıda bulunanlar bu örgütler konusunda açık ve net bir duruş sergilemeli net bir tavır takınmalıdır. Eğer onlar da söz edilen toplantıya çağırılacaksa bu onları muhatap almak manasına gelir ki doğru bir tutum olmaz. PKK ve türevleri ile ona eklemlenmiş diğer kesimlerin olmadığı ‘hayır cephesi’ içinde olan kesimler bir araya gelebilir ve bu sorunları konuşabilir.
PKK maksatlı kurulmuş bir tahrik ve provokasyon örgütüdür. Ortaya çıktığından beri temiz bir karne edinememiş olan PKK hareketi, daha sonra kendi içinde oluşan lobilerle Kürtlerin yaşadığı dört devletin elini kolaylayan eylemler geliştirdi. PKK lideri Öcalan yakalanıp devletin hizmetine girmesinden sonra devlet istediği doğrultuda onu yönlendirdi.
Hatırlanacağı gibi PKK’yi ilk kez Güney Kürdistan’da barındıran ve kollayanın kendisi olduğunu KDP itiraf etti. Hal böyle iken, KDP sayesinde ayakları güneyde yere basmaya başlayan PKK önünü görür görmez, önce palazlanıp müteselsil hale geldi, daha sonra ise köyler, kasabalar, şehirler işgal ederek yerel yönetimi hiçe saydı. PKK, can dostu Haşdi Şabi ile birlikte, Şengal ve Kerkük’ün işgali planını yaptı. Tekrar edecek olursak PKK bugüne dek toplam 3500 peşmerge şehit etti. PKK’lilerce yegâne gelir kapısı olan petrol boru hattı patlatıldı. Süleymaniye ve çevresinde bir isyan tertip edildi, onlarca kamu ve özel kurum binaları ateşe verildi onlarca sivil öldü, öldürüldü. Bölgede 500’den fazla köy PKK tarafından boşaltıldı. ‘Kardeş kardeşi öldürmesin’ inancı ile bu duruma seyirci kalındı. Bunu fırsat bilen PKK, KDP ile kim sorun yaşıyorsa onlarla dost olup KDP karşıtı blokta yer aldı…PKK içte ve dışta ‘anti-KDP’ müttefikleri buldu ve onlarla ortaklaştı. YNK ve GORAN ile bir olup KDP ve Barzani siyasetini itibarsızlaştırma girişimlerini başlattı.
Buna karşılık KDP son iki yıla kadar içerde ve dışarda PKK ve türevleri ile ilişkilerini sürdürdü. Bunları yaparken de, ‘diplomatik ilişkiler, müzakereler, saldırmazlık, kardeş kavgasını önleme, düşmanı sevindirmeme, zor ekonomi koşullarında kargaşa çıkarmamaya özen gösterme’ v.s gibi bir çok ‘iyi niyetli’ gerekçeler ileri sürdü. Elbet KDP’nin bu tavırları kısmen anlaşılabilir. Peki ya muhatap PKK’nin böyle hassasiyetleri var mıydı? Hayır. Buna karşın bugüne dek PKK’ye hiçbir destek ve yardımı esirgemeyen KDP şimdi başına bela ettiği PKK’nin direk hedefi haline geldi. KDP’nin kontrolü altındaki birçok yerde KDP insiyatifsiz bırakıldı. Şengal ve Mahmur ve buralara bağlı yerler bir bir PKK’nin denetimine girdi. Zaman geldi Pêşmerge bile buralara giremez oldu.
Şimdi PKK’nin hedefinde birinci derecede KDP, dolayısı ile Kürdistan’ın meşru statüsü var. Kuşkusuz ki bu hedef sıradan bir hedef değil, isabetli olarak seçilmiş bir hedeftir. Çünkü KDP hareketi ulusalcı ve Kürtlerin geneli bakımından güven veren, inanılan saygınlığı ve etkisi olan bir hareket olarak kabul görmüştür. Sömürgecilerin korkuları büyüdükçe KDP’ye karşı kin ve nefretleri de büyümektedir. Bu nedenle KDP ve Barzani siyasetini yok etmek ve etkisizleştirmek sömürgecilerin ve onların piyonlarının en temel hedefi haline geldi. Bu nedenle KDP düşmanlar tarafından hedef seçilmiş durumdadır. PKK açıkça ‘KDP ile savaşmak kardeş kavgası değildir’ derken KDP’yi düşman olarak gördüğünü beyan etmektedir.
Son olay da gösteriyor ki YPG, YPŞ, PKK’nin yan kuruluşu ve ayrılmaz bir parçasıdır. Rojavadaki PYD-YPG’yi, Başur’daki YPŞ ve Rojhılat’daki PJAK’ı, Baku’daki HPG’yi PKK merkezinin kontrol ettiği gün gibi ortadayken, Koalisyon güçlerinin, hala bu gerçeği görmezden gelmesi bir aymazlıktır. YPG’nin bu hukuk tanımaz saldırıları karşısında susmak, ‘Stratejik Ortaklık’ hukuku ile bağdaşmaz. Bu hukuksuzluk engellenmelidir.
Kürt düşmanı odaklardan aldıkları akçelerin verdiği vesayete mahkûm olmuş kişi ve kurumlardan Kürtlere bir fayda gelmez. Yeminli Kürt düşmanlarının piyonu haline gelmiş kesimlerin ‘Kürd Davası’ yaftası gerçekçi olamaz.
YPG-YPŞ/PKK’nin meşru Kürdistan hükümetini zayıflatmaya ve ortadan kaldırmaya yönelik düşmanca tavrı kabul edilemez. PKK ve türevlerinin, bu tutumu asla hoş görülemez, meşru ve haklı gösterilemez.
Kürt federe devletinin savunma refleksleri yerindedir. Bunun için diyoruz ki, KÜRDİSTAN HÜKÜMETİ YASADIŞI OLAYLARA KARŞI MEŞRU MÜDAFA HAKKINA SAHİPTİR.
Bu nedenle Güney Kürdistan’ın meşru statüsünü ortadan kaldırmaya yönelik yasadışı hareketlere karşı gerçek yurtseverler tepki göstermeli ve meşru kazanımların korunması için birlikte hareket etmelidir.”