Dr Süleyman (Sait Çürükkaya) 1968 ‘de Bingöl’ün Çilkanî köyünde dünyaya gelir. Çewlik (Bingöl)coğrafyasının isyankâr geleneği, kökenini kültürel değerlerinden alır. “Coğrafya Kaderdir” sözü tamda bu yörenin insanı için söylenmişti sanki. Çünkü çocukluk anıları, tarihsel yaşanmışlıkların derin izlerini taşır.
Duyduğu tüm masal kahramanlarının ayak izleri duruyordu hala, köy patikalarında. Onlara yakılan ağıtlar adeta tüm çocukların ezberinde kalan ilk melodilerdi. Kader ağları o ağıtların ezgisinde saklıydı. Adının Sait olarak verilmesi de adeta hayat yolculuğunun ilk parolası gibiydi. Yaşam Serüveni bu ismin yarım kalan amaçlarını tamamlamasının uğraşısı dışında bir şey olmayacaktı.
Şêx Saidê Kal’ın vasiyet savaşçıları ve Dağkapı da söndürülmek istenen ateşin son kıvılcımları, belki de. Vefa borcuydu, bilmeden boynunda taşıdığı künye de yazılı olan. Yiğitlere öykünmek ve günün birinde bir masal kahramanı oluvermek mesela Yado gibi nam salmak. Her gönülde taht kurmaktı gizlice.
Bakın geri döndüler “yado’nun savaşcıları” evet geri döneceklerini biliyorduk! Umudu ile yaşamak. Tüm bu hayallerin savaşçısıydı Dr. Süleyman. Vasiyet savaşçısı olmak, Tarihin bir cilvesi miydi acaba Yado ya imrenip aynı patikalardan geçmek. Belki de ilahi bir emirdi! Kim bilir. Tüm bu büyük hayalleri gerçekleştirme vakti gelmişti. Kariyer ile isyanın kavşağında, köyünün patikasında bulmuştu kendini.
Kartalın yuvadan uçma vakti gelmişti. 1989 da PKK’ye katılır. Kısa bir eğitim devresini Bekaa vadisinde gördükten sonra tekrar tıp fakültesi okuduğu Çukurova bölgesine, gençlik ve öğrenci çalışmalarına düzenlenir. Ancak bu dönüşü tıp 3. sınıf öğrencisi Sait değil de baştan sona illegaliteye bürünmüş Dr.
Süleyman olarak döner. Şehir gerillacılığının ilk eylemini planlar. Bir motosiklet üzerinden Adana polis merkezine roketli saldırı yapar. Kısa sürede deşifre olur ve Amed eyaleti kırsalına gider. Savaşçı ruhu ve cesareti onu hızla komuta düzeyine taşır. Savaş taktiklerindeki yaratıcılığı gün geçtikçe açığa çıkar Andok’lar da Dr Süleyman rüzgarı esmeye başlar.
Onun için dağ, amaçlarını gerçekleştirmenin yegâne alanıydı. Doğduğu coğrafya da isyancı bir gücün sorumluluğunu yapmak kendisine bahşedilmiş en büyük değerdi. Eylem tarzındaki radikalizm mensubu olduğu örgüt komuta yapısında, imrendirici bir yere sahipti. Savaş ve örgüt görevlerinde en üst kademeye geldi. PKK merkez komite üyesi ve orta saha komutanı. Ancak Dr. Süleymanı düşündüren bazı örgütsel olgular vardı.
Ulusal kurtuluş savaşı ile bağdaşmayan “örgüt militanı, ideolojik kadro ve çizgi devrimciliği” gibi kavramlar canını çok sıkıyordu. İnsan kişiliğini kısıtlayan ve gelişimi sınırlandıran Önderlik çizgisi ve parti yaşamı vb kavramlarla ilgili eleştirilere muhatap oluyor ve inanmadığı şeyleri kendinde uygulamada çok zorlanıyordu. Ya kendisi olarak kalacak ya da çizgi adına müritleşecek. Ulusal amaçları için harekette kalmak istiyor ancak Apocu’luk tarikatına da kuşkuyla bakıyor. Partinin ideolojik kalıplarına sıkışacak bir yapıya da sahip değildi.
Kendisine ait dünya görüşü ve ulusal algısı vardı. Ulusal değerlerle parti değerleri arasında sıkışıp kalmayı kendisine yediremiyordu. Ya adına parti çizgi denilen tarikata katılacaktı ya da kendi özgür ruhunu ile hareket edecekti. Acaba PKK’nin gerilla gücünü ulusal amaçlarım kullanabilir miyim noktasındaki hayalleri tümden yok olmuştu. Apo’nun yakalanması ve düşman karşısındaki teslimiyeti PKK’nin hızla TC’nin güdümünde bir güce dönüşeceğini kestirebiliyordu. Sohbetlerinde “Apo niye tüm Kürt liderleri gibi dağa çıkmadı” derdi.
O hayalinde Yado’nun önderlik tarzını canlandırır ve Apo’nun düşman karşısındaki kahrolası duruşunu düşünürdü. Bir şeylerin kurdewarî olmadığını hissediyordu. Ve tescillenmesi için teslimiyetin bir resmi platform gerekiyordu. Işte PKK’nin 7. Ulağanüstü kongresinde sunulan demokratik dönüşüm projesine “ TÜSİAD’ın Kürt projesinden daha geri bir proje” olduğunu ve katılmadığını söyleyerek duruşunu belirledi.
Onun bu duruşu rüştünü ispatlamaya çalışan “başkanlık konseyi ”de örgüte isyan olarak değerlendirildi. Dr. Süleyman’ı tasfiye etmek için geriye sayım başlamıştı. Ancak Dr. Süleyman Dola Kûkê’deki atmosferi çok iyi görebiliyordu. Artık bu örgütte amaçlarına hitap eden bir değer kırıntısı bile kalmamıştı. Ulusal bağımsızlık amacının cenaze töreni 7. Kongrede yapılmıştı. Yani kendi örgütünün ihanetine uğramıştı adeta. Hani Yado’nun ve şêxê Kal’ın vasiyeti ne olacaktı.
Tüm bu ruhsal ve düşünsel gelgitlerin içinde artık PKK’de kalınamayacağını kararlaştırarak bir grup eski arkadaşı ile 2000 Mayıs’ın da ayrılır. Yeniden silahlı mücadele başlatmak için kendi aralarında tartışma yürüten “özgürlük insiyatifi grubu” PKK’nin karşı saldırısına maruz kaldığı için dağdan ayrılırlar. Dr Süleyman’ının grubu PKK’nin yoğun baskısı ve imkânsızlıklardan dolayı dağılır. Dr. Süleyman Almanya’ya gider ve orda akademik öğrenimine devam eder. Üniversiteye gider, dil öğrenir ve kendi ekonomik hayatını örgütler. Ulusal mücadelesini değişik platformlarda sürdürür.
2 Ağustos 2014 yılında Şengal’in DAİŞ’in eline geçmesi ve binlerce Êzdi kızlarının kaçırılıp Musul sokakların da cariye olarak satılmalarına daha fazla dayanamaz ve hızla güney Kürdistan’a gelme hazırlıklarına başlar. Böyle bir durum karşısında bir şey yapamamayı kendisine layık görmezdi. Zaman kaybetmeden her şeyi ardında bırakıp savaş sahasına gider. DAİŞ’in yarattığı ani şok dalgasında umutsuzluk ve kaçış yaşanırken Dr. Süleyman büyük bir yüreklilikle Kürdistan’a yönünü veriri. “Yurtseverlik gerektiği yerde canını feda etmeyi bilmektir ”der. Ve silahını kuşanır. Çok az bir ilişki ağı üzerinden DAİŞ’ın bu terörünü durdurmak için çalışma başlatır.
Savaş cephesindeki komutadan yardımcı olmalarını rica eder. DAİŞ’in ani saldırısı karşısında Pêşmerge’nin donanımsız yanlarını tahlil eder. Gönüllü pêşmerge eğitim devresi açar ve her bölgeden güç toplar. 45 günlük eğitim devrelerinde partizan savaşı, mayın eğitimi ve silah kullanımı üzerine dersler verir. Birinci eğitim devresinin ortalarında gönüllü Pêşmerge birliği Hêza Agirî’yi kurar. Şengal’in kurtarılmasında Dr. Süleyman ve komutasındaki güç büyük başarı gösterir. Dr. Süleyman kendisi Pêşmerge güçlerin de patlatılmak üzere olan bir intihar aracını ele geçirir.
Hızla içindeki patlayıcıları devre dışı bırakır ve Pêşmerge’yi büyük bir felaketten kurtarır. Şengal operasyonu akşamı Güney Kürdistan halkı ilk defa Dr Süleyman adını duyacaktı. Bu apoletsiz, cesur Kuzey Kürdistan’lı kimdi. Böyle korkusuzca işler yapmayı nerden öğrenmiş ve niçin buradadır gibisinden sorular Güney halkının kafasını karıştıra dursun Dr. Süleyman savaşın tüm cephelerinde temas noktalarında ve en önde cansiperane savaşıyordu. Güneyin medya organları böylesi tecrübeli bir savaşçıyı TV ekranlarında halka tanıştırma yarışındaydılar.
Çünkü Dr. Süleyman’ın bulunduğu yerde doğru haber vardı. Güneyin savunma stratejisi üzerine yazılar yazar ve Pêşmerge güçlerine seminerler vermeye başlar. Koalisyon güçleri de onun engine savaş tecrübelerinden yararlanmak için karargâhlarına davet eder. Artık Dr. Süleyman ulusal bir sembol olarak görülmeye başlanır. Siyaset, askerlik ve savaş konularında görüşlerine başvurulur. Onlarca eğitim devresi açar yüzlerce Pêşmerge eğitir ve ayrıca operasyonlarda Pêşmerge güçlerinin önünde mayın temizleme görevini yapardı.
Tüm bu çalışmaları sadece ulusallık ve yurtseverlik görevi olarak bilirdi. Hiç bir maddi karşılık beklemez ve almazdı. Çoğu kez kendi maddi imkânları ile Almanya’dan teknik malzeme getirir ve mayın devreleri kurardı. Güneyin Savaş koordinesine düzenli olarak taktık konularda görüşlerini yazılı olarak sunar. Bazı özel askeri birimlerin örgütlenmesine projeleri vardı. Emeklerinin değeri belki o zaman tam anlaşılmadı, fakat etrafında derin bir iz bıraktı. En büyük hayali Birleşik Ulusal bir Kürdistan ordusunu kurmaktı. Bunun için Pêşmerge bakanlığına önerilerde bulunur.
Askeri güçlerin partilerin denetiminden çıkartılıp ulusal bir kurum olan Pêşmerge bakanlığına bağlanması için çaba harcadı. “Bir ülkenin en büyük değeri savunma gücüdür “ diyordu. Ulusal devletleşme olgusuna yaklaşımı; parça devletlerinin kurulmasının imkan dahilinde olduğunu savunurdu.
Güney Kürdistan’daki son görevi sırasında Behşiqa’ya bağlı Tîsxiraba Mezin köyünde mayın patlaması sonucu ağır yaralanır. Kürdistan’da bir şey yapılamayacağı anlaşılınca özel uçakla Almanya’ya gönderilir. Almanya’da 30.10.2016 da şehadete ulaşır. Onun şehadeti, Kürdistan’ın her dört parçasında büyük bir ulusal matem havası yarattı. Kürt halkı büyük bir evladını, generalini ve isyancısını kaybetmişti.
Ama tüm Kürt ulusu bu kahramanın etrafında birleşmişti. Görkemli bir cenaze töreni ile; tek başına çıktığı köyden binlerce insanın omuzlarında döndü, Çilkanî köyün de Kürdistan bayrağının gölgesinde daha önce şehit düşen iki kardeşileri Munzur ( Hasan Çürükkaya, 1991- Çewlik’de şehit düşer) ve Diyar’ın ( Ömer Çürükkaya 1996- Dersim) yanında defn edildi.