Mitoloji, efsane ve masalları gülünç ve gerçek dışı bulanlar olur. Belki tüm anlattıkları olaylar gerçek değildir, ama günümüzü ve geçmişi anlamamız için pek çok sembollere yer verirler. Tıpkı Paris ve Helen’in aşkını anlatan Truva hikâyesi gibi. Homeros’un dünyaca ünlü İlyada eseri Truva’da yaşanan aşkı, ihaneti, dostluğu, iktidar savaşını, fethi ve bir kandırmaca ile kalenin içten fethini anlatır.
Truva’yı işgal etmek isteyen ve yıllarca bir kaç kez denemesine rağmen başarısız olan Akhaların zeki komutanı Odysseus Truva’nın kale surlarını yıkmanın imkansız olduğunu anlar. Truva kalesi ancak içten fethedile bilir.
Büyük bir tahta at yaptırarak kendisi ve güçlü askerleri atın içinde saklanırlar. Geri kalan ordusu yenilgi sonrası geri çekilmiş gibi yaparak gemilerine biner ve gider. Tahta atın yanında bir asker bırakılır. Asker Truvalılara atın kutsal olduğunu, söyler. Truvalılar büyük bir sevinçle kutsal bir şey kazandıklarına inanarak atı kalenin içine alır. Gece zaferlerini kutlarken Akhaların komutanı Odysseus ve askerleri atın içinden çıkarak kaleyi içten fethederler.
Evet, siyaset ve askerlik sanatında pek çok kez denen kaleyi fetheder yöntemi biz Kürtlere de pek çok kez denendi.
Türk devlet geleneğinin 21. Yüzyıldaki Truva atı da Abdullah Öcalan
Abdullah Öcalan ve Türk devleti arasındaki stratejik ilişki günümüze kadar devam eden sonuçlar doğurmuştur. Öcalan’ın 1999 sonrası tüm eylemlerini ve söylemlerini incelersek şu sonuca net ulaşa biliriz: Öcalan, Kürtlerin uluslaşmalarını tamamlamamaları için çok yönlü bir çaba içinde oldu.
En önemlisi de fikri sahada, Kürtlerin düşünce yapısını bulanıklaştırdı. Söz büyük bir silahtır. Öcalan ve Türk devleti bu konuda bir toplum mühendisliği edası ile Kürtlere yeni bir söz ürettiler.
Söz düşünce asla küçümsenmemesi gereken bir husustur. Söz demek, inanç demektir. Öcalan binlerce sayfa kitap yazarak, Kürtlere ulus olmanın gereksizliğini anlattı. Ekolojiden, çevre haklarından, insan haklarından, kadın haklarından bahsetti. Eklektik ve derleme bir düşünce yapısı kurdu. Kürtlere feminizmi, ekolojiyi, demokrasiyi, anarşizmi taşıdı, ama Kürtlerin kendini yönetme hakkını bunların içinde kaybetti.
Öcalan yarattığı söze denk bir de örgüt yaratmayı esas aldı, buna uygun insanlar yaratmayı esas aldı. 21 yıldır bu söz Kürt siyasetinde etkili olma mücadelesi veriyor. Ve Öcalan bunların hepsini devletle koordineli bir biçimde yapıyor. Kendisi de zaten bu gerçeği şöyle devletle olan görüşmelerinde şöyle ifade eder:
Dikkat ederseniz bir öğretmen gibi, sizlerin dediklerinizi harfiyen uyguladım, bu ayıp bir şey değil. Yarın örgüte tüm bunları götüreceğim, öğrendim devlet budur diyeceğim. Şimdi bunda da benim bir şeyim yok. Şimdi benden yararlanma meselesi halen beni için için yediren bir meseledir. Şimdi bizimkiler anlamaz,. Bir gün fırsat düşerse ben PKK’lilerle nasıl savaştığım, eğer devletten daha fazla savaşmadıysam kanıtlayacağım size inşallah.
Öcalan gerçekten de devletten öğrenmiştir. Hatta sadece öğrenmemiş devlete de öğretmiştir.
PKK’nin iç dengelerini, kişileri, PKK’ye vergi veren iş adamlarını, PKK’nin Avrupa istihbaratları ile olan ilişkilerinin hepsi Öcalan’ın ifadelerinde yer almaktadır. Öcalan Kürtler hakkında da devlete sürekli akıl hocalığı yapmıştır. Özellikle Güney Kürdistan’da ikinci bir İsrail yaratılmak isteniyor, Küçük bir Kürdistan kuracaklar diyerek sürekli olarak Türkiye’yi bu konuda kışkırtması Abdullah Öcalan’ın direktifleri ile sadece PKK’yi yönetmediğini ayrıca devlete de danışmanlık hizmeti verdiğini ortaya koyar.
Kürtler her yıl 4 Nisan’da Abdullah Öcalan’ın doğum günün kutlar, 15 Şubat komplosunu yendik diye yorumlar yapar. Öcalan’ı kutsar oysaki tıpkı Akhaların komutanı Odysseus’un tahta atını ele geçirince sevinen Truvalılar gibi. Nasıl ki Truvalılar o atı kutsamak ile yenildiler ise, Kürtlerde Abdullah Öcalan etrafında şekillenen düşünce ve toplum yapısını benimsedikçe yenilecektir.
Öcalan Truva atı rolünü oynaması için bir alt yapı gerekir. Hem karşılıklı güven hem uzun vadeli bir iş için bu gereklidir. Şu adımlar atılır.
1. adım: Teminatlar, 2 Ağustos 1999- 2 Ağustos 2002
Dışardan bu tarihlere bakınca aralarında bir bağ yokmuş gibi görünse de aslında birbiri ile çok ilgili iki tarihtir. Karşılıklı jest vardır bu iki tarih arasında.
Devlet sık sık Öcalan’ın gerçekten örgüt üzerinde hakimiyeti olup olmadığını soruyordu. Öcalan 1999 Ekim ayındaki bir görüşmesinde şöyle söyler: “Beni dinleyip dinlemeyecekleri cezamın infazını belirleyecek”.
Bu nedenle önce Öcalan örgütteki otoritesini ortaya koymalıdır. Bunun birinci adımı 2 Ağustos 1999 tarihinde alınan geri çekilme kararıdır. Sonbaharın başında, gerillanın hayati güvencesi yokken binlerce gerilla, binlerce Kürdistan fedaisi Kuzeyden Abdullah Öcalan’ın talimatı ile geri çekildi.
Son baharın başına rastlayan geri çekilmede birçok kaynak 1500 gerillanın hayatını kaybettiğini ve yüze yakın gerillanın da esir düştüğünü yazar. 1500 insanın hayatını kaybetmesinde devletin acımasızlığı ve vahşeti kadar PKK’nin de acımasızlığı vardır. Normalde hiç eylem yapmadan en azından kışı geçire bilecekken Öcalan’ın örgüt üstündeki etkisini göstermek için, bu insanlar ölüme sürülmüştür.
Öcalan 1999 yılı 2 Ağustosunda alınan geri çekilme kararının ödülünü aldı. Geri çekilme tamamlanıp PKK devletin istediği kıvama gelince idam kalktı. 2 Ağustos 2002 yılında Türkiye idamı kaldırma kararı aldı, ve 3 Ağustos günü deklere etti. Türkiye Cumhuriyeti Resmi olarak idamı kaldırdı. 1500 gerillanın hayatına karşılık Öcalan’a yaşam hakkı garantisi verildi.
Öcalan devletle aralarındaki bu önemli 2 Ağustos tarihini bir bayram yapmaya karar verdi. Ve “ 2 Ağustos gül bayramı olarak kutlansın” talimatı verdi. PKK yönetimi hassasiyetleri gündemine aldı ve bunu uygulamadı. Ama devlet ve Öcalan’ın 2 Ağustos sözleşmesi devam etti.
2. Adım: Örgütün dizaynı
Öcalan yakalandıktan sonra gerek PKK’nin dağ yapılanması, gerek Avrupa ve Türkiye’deki radikal bireyleri hedefler. Aslında örgütün tüm kadrolarını tek tek elden geçirir. Öncelikli daha kuruluşta bir arada yaşadığı kadroları ele alır devletle şunları söyler:
“Sıfırdırlar hepsi, yalnız ben ortalıkta olmazsam, benim adımı kullanacaklar, biz Apo’nun kardeşiyiz, biz Apo’dan sonra ki birinci, ikinci, üçüncü adamız diyecekler. Cuma, şimdi bana göre fazla politik değil, parmağında oynatırlar, farkında bile olmaz. Benim mirasımın dörtte birini, dörtte üçünü Cuma’ya kullandırta bilirler. Bu, Kani içinde geçerli, Ferhat içinde geçerli.”
Öcalan sanki çok yakın birine anlatır gibi örgüt içindeki kişilerin isimlerini, rollerini tek tek anlatır. Ve artık örgütü dizayn etmeye başlar. PKK’nin isminden, programına, bayrağına, kişilerine kadar tek tek düzenlenir. Buna direnen isimler ise tek tek yok edilir.
Mesela 99 geri çekilmesini ret eden, Türkiye’ye karşı savaşmaktan yana olan Dersim gurubundan İsa Dersim kod adlı Orhan İLBAY ve Kemal ZAP kod adlı Haydar Alparslan adlı yöneticiler şaibeli şekilde öldürüldü. PKK ve Abdullah Öcalan yaptıkları açıklamalarda o gurupların artık örgütle bağı kalmadığını açıklayarak onları hedef haline getirdi. Geri çekilmeyi tartışmanın bedelini canları ile ödediler.
Öcalan zaten devlet ile yaptığı tartışmalarda Öcalan PKK’yi de artık devletle beraber yöneteceğini beyan eder ve şöyle der: “bir an önce bütün örgütü de aşarak dikkat et programı bir tarafa bırakıyorum, örgüt merkezini bir tarafa bırakıyorum, devlete her an aşırı hazır bir pozisyon arz ediyorum. Şimdi akıllı bir devlet adamı bunu görebilmeliydi. Bunu yapmamız gerekir, çok önemli bir örgütü önce gel devletini tanı, devletini tanımadan sen onun nesine karşı çıkacaksın, deli misin?”
Devlet: deli derler adama
Öcalan: bir defa bir hata yaptık. Bir daha bunu yapmayalım
Öcalan en büyük silahı örgütü ve kadrolarını dizayn ettikten ve hazırladıktan sonra artık atılan adımlar günlük adımlardır.
Abdullah Öcalan ve topluma 15. Şubat uluslararası komplo diye tanıtılan aslında Abdullah Öcalan’ın kendisinin bile “ dönüş” dediği süreci 5. Bölümlük yazı dizimizde kısaca özetledik. Aslında Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye dönüşünün Kürtler üzerinde çok daha büyük olumsuz etkisi vardır.
Bu yazı dizisi bunların hepsini belki anlatmamıştır. Fakat tıpkı Türk siyasetçi Erdal İnönü’nün dediği gibi “ Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu vardır”. Abdullah Öcalan ve Türk devleti ilişkisi de, her gün ulusal ruh taşıyan Kürt gençleri tarafından daha fazla gün ışığına çıkarılıyor ve çıkarılacak.
Son