Rojava’ya dönük işgal saldırıları askerini şiddetini azaltmış gibi görünse de siyasal şiddet devam ediyor. Hala tehlike azalmış değil. Rojava meselesi uluslararası anlaşmaların ve ittifakların konusudur artık. Bu konuda sadece bir Kürt partisinin meselesi olamayacak kadar önemli bir konudur.
Rojava Kürdistan’ına Türkiye’nin işgal saldırıları ve sonrasında yaşanan gelişmeler devam ediyor. Rusya ve Türkiye arasında imzalanan mutabakat sonrası Rojava’da sorunların nasıl çözüleceği konusunda ciddi bir tartışma ve gündem var. Rojava meselesi tüm Kürtlerin kaderi ile ilgili olduğu için sadece bir iki kişi etrafında çözülecek bir sorun değil. Eğer şu anda Rojava Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı ile yapmak istediği katliam ve işgal gerçekleşmemişse bu tüm Kürtlerin ortak çabası ile olan bir şey. Güney hükümetinin ve siyasetçilerinin uluslararası düzeyde ki çabası da bu çabaların başında geliyor.
Fakat şimdi işgal girişimi sonrası hala Rojava’nın Kürdistanı boğma çabaları varken de aynı ortaklık gösterilmeli. Çünkü Rojava sorunu sadece bir partiyi ilgilendirmediği gibi bir partinin çöze bileceği bir şey değildir. Taraflar bu konudaki bencil siyasi yaklaşımlarını aşmalı. PKK geçmişte de tüm Kürtleri ilgilendirecek konularda sadece ben söz söylerim dedi. Özellikle PKK’nin Rojava’yı kendi tekeline alan yaklaşımları aşılmalı. PKK’nin yaptığı açıklamalarda Rojava sadece benimdir kimseyi yaklaştırmam anlayışı görünüyor. Açıkça söylemek gerekirse bu zihniyet çok sakıncalı. Çünkü Kürdistan bir partiden daha büyüktür. Kürdistan halkının geleceği bir partinin geleceğinden daha önemlidir. Ve tabi bir de şu var; PKK’nin geçmiş dönemde Kürtlerle ilgili önemli ve ortak meselelerde gizli bir ajandasının oluğu ve karanlık ilişkilerinin olduğu yönünde kuşkular var.
Her şeyden önce PKK ve Öcalan Türk devletinin siyasal yaklaşımlarına karşı gerçek radikal tavrı alamıyor veya almıyor. Rojava’ya saldırı olduğu günlerde Parlamantodaki partilerden tutalım tüm sivil kuruluşlarına rağmen herkes Rojavaya saldırıyı desteklediğini açıkladı. Fakat PKK Türk devletinin işgal saldırısını bile AKP-MHP rejiminin işgal saldırısı olarak gördü. Yani Türk devletini değil sadece Erdoğanı hedef gösterdi. Çünkü PKK Türk devletinin teşhir olmasını istemiyor. Türk devletinin saldırılarını sadece AKP’ye bağlayıp geri kalan Türkiye tarihini aklıyor. Çünkü PKK ile Türk devleti arasında hala sırrı çözülemeyen bir ilişki ağı var. Bu ilişki ağı Kürtlerin kaderini büyük oranda da etkiliyor.
Afrin savaşındaki MİT-PKK-İmralı ilişkisi neydi?
PKK-Devlet ilişkisinin en önemli göstergesi Afrin işgali sonrası yaşandı. Afrin Türk güçlerinin eline geçtikten sonra 20 Mart 2018 tarihinde Murat Karayılan Denge Welat radyosuna konuşarak “ Türkiye ve Rusya stratejik ittifak yaptı. Asıl büyük savaş İmralı’da verildi, İmralı’ya heyet gönderildi Afrin’deki direnişin durdurulmasını istedi ve fakat önderliğimizi bunu reddetti. Önderliğimiz üzerinde büyük baskı var hareketin elinde önemli bilgiler var kamuoyuna yazılı açıklama yapacağız” dedi. Oysa daha sonra hiçbir açıklama yapılmadı. Peki, gerçekte ne olmuştu.
Afrin saldırısı 20 Ocak 2018 tarihinde başladı ve PYD Afrini Türk ordusuna “Vietnam yapacaklarını” söyledi. Eşitsiz bir savaştı ve Kürt halkının evlatları gerçekten bir direniş gösterdi. Afrin halkının kendisi de topraklarını bırakmak istemedi. 1500 YPG savaşçısının hayatını kaybettiğini daha sonra Mazlum Abdi kendisi yabancı basına verdiği bir demeçte açıkladı. Ve tam 18 Mart günü HSD-YPG güçleri Afrin’den aniden çekildiğini açıkladı. Normalde YPG giremeyecekler demişti, Hatta Türkiye Dış işleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ‘Afrin operasyonu mayıs ayına kadar sürecek’ dedikten iki saat sonra Erdoğan çok kesin bir biçimde “hayır iki gün içinde Afrin’e gireceğiz” dedi.
Erdoğanın İki gün sonra Türk ordusu ve çeteleri Afrin’e girdi. Ne oldu da Diş İşleri Bakanının 2 ay sonra gireriz dediği yere iki gün sonra girildi. Elbette ki Afrin masada teslim edildi.
Karayılan anlaşmayı ters yüz ederek bir biçime ima etti aslında fakat demek sonra farklı karalar alındı ve bir daha konu açılmadı. Çünkü Norma koşullarda İmralıya tecrit uygulandığı söyleniyor ve Öcalan ile kimsenin görüşemediği söyleniyor. Peki, Murat Karayılan bu bilgiyi nerden alıyor? Elbette ki devlet ve PKK Öcalan’ı aracılığı ile anlaştılar ve bu biçimde Afrin’den geri çekilme oldu. Hatta aslında söylendiği gibi imralıdan hiç bilgi alınmadığı ve tecrit olduğu da pek doğru değildir. Mit aracılığı ile sürekli bir diyalog vardır. Afrin meselesinde de böyle oldu ve Öcalan sürece müdahale ederek Afrindeki yerel direnişi durdurdu, Afrin Türkiye devletine bırakıldı.
Hatta bu geri çekilme öyle bir güne geldi ki 18 Mart Türkler için önemli olan Çanakkale zaferine denk geldi. Çanakkale zaferi ile Afrin işgalini bir arada kutlayan Türkler her yerde çifte bayram yaptı.
Elbette ki savaşta geri çekilme vardır, insanın gücü her şeye yetmeye bilir geri de çekilir, yerini de bırakır ama ortada yapılan bir anlaşma varsa neden açıklanmıyor, neden tüm Kürtlere yalan söyleniyor. Kürt aydınları ve siyasetçilerinin sorumluluğu tam bu noktada başlıyor Kürdistan meselesini bir partiye bırakmamaları gerekiyor. Afrin gibi bir konuda Kürtler çıkıp neyin karşılığında bırakıldı. Kimler aracılık yaptı gibi soruları sora bilmeli. Çünkü Kürdistan meselesi bir partiye bırakılmayacak kadar önemlidir.
Rojava konusundaki söylemek isteğimiz temel şey işte kaynağını buradan alıyor Rojava meselesi PKK’nin, İmralı’nın, Ankara’nın gizli kapılar arkasında çözeceği bir mesele değildir. Tüm Rojava’yı Afrin gibi yapmalarına izin veremeyiz. Rojava tüm Kürtlerindir.
Rojava PKK’den büyüktür. PKK’nin dar partisel çıkarlarına ve Öcalan’ının Türk devleti ile gizli anlaşmalarına kurban edilemez.