Van’ın Erciş ilçesine bağlı Zilan Deresi’nde 13 Temmuz 1930’da binlerce Kürt’ün hayatını kaybettiği katliamın üzerinden 92 yıl geçti.
Adını olayın yaşandığı Zilan Deresi’nden alan Zilan Katliamı’nın üzerinden 92 yıl geçmesine rağmen acısı hala unutulmadı.
Zilan Deresi’nde, onbinlerce Kürt’ün kadın, çocuk ve yaşlı demeden katledilmesinin üzerinden 92 yıl geçti.
1930 yılının Temmuz ayında Ağrı Dağı Ayaklanması sırasında Ferik Salih Omurtak komutasındaki 9. Kolordu tarafından Zilan Deresi’ne sığınan onbinlerce Kürt vahşi bir şekilde katledildi. Katliamda insanlığın en ağır suçları işlendi. Anne karnındaki bebekten en yaşlısına kadar onbinlerce Kürt şehit edildi.
Zilan Deresi’nde hamile kadınların karınları deşilerek bebeklerin cinsiyetine bakıldı. İnsanlar birbirine bağlanarak kurşuna dizildi.
Çemê Gurcemê vadisinde, binlerce insan birbirlerine bağlanarak toplu bir şekilde vahşice katledildi.
16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre 15 bin kişi, bizzat Ağrı Dağı ayaklanmasında da yer alan Kürt yazar Hesen Hişyar Serdi’ye göre, Ademan, Sipkan, Zilan ve Hesenan aşiretlerden oluşan 18 köyden 47 bin kişi, Ermeni araştırmacı Garo Sasuni’e göre, 5.000 kadın, çocuk, ve yaşlı öldürülmüştür.
200 köy yakıldı
Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi ise, “Zilan Bölgesi vadilerinden birinde 1.550 kişi kesildi, Erciş bölgesinde 200 köy yakıldı, Patnos sahasında yakılıp yıkılmayan tek köy kalmadı, Türk askerleri, Kürtlerin hayvanlarını da alıp aşırdılar” şeklinde aktardı.
Türk Ordusu katliamda, iki kolordu (7. Kolordu ve 9. Kolordu) ve 80 uçaktan oluşan hava gücü kullandı.
Cumhuriyet gazetesi 16 Temmuz 1930 tarihinde Zilan Katliamı için, “Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur” ifadelerini kullandı.
Zilan Katliamı’nda görev alan bir asker anılarında insanları makineli tüfeklerle öldürdüklerini belirtiyor.
Katliamda görev alan asker, şu ifadeleri kullanıyor:
“Kadın, çocuk ve bebekler dahil herkesi, bölgedeki bütün köylerin halkını, binlerce insanı, Zilan deresine doldurdular.
Etraflarını makineli tüfeklerle çevirdiler. Makineli tüfeklerin başında bizler, yani erler vardı. Ellerimiz tetikteydi ve namlular topluluğa dönüktü. Bizim arkamızda erbaşlar sıralanmıştı. Elleri tüfeklerin tetiğinde namluyu bize yöneltmişlerdi. Onların arkasında, üçüncü sırada subaylar tabancaların namlusuna mermiyi sürmüş bekliyorlardı.
Biz ateş etmesek erbaşlar bizi vuracaklardı. Onlar bizi vurmazsa subaylar onları ve bizi vuracaklardı. Tetiğe bastık. Binlerce mermi deredeki insan topluluğunun üzerine ateş kustu. Kadınların, çocukların, yaşlı, genç erkeklerin korkunç çığlıkları dereyi sardı. Bir süre sonra çığlıklar iniltiye dönüştü. Ve sonra iniltiler de kesildi. Yaşlı ve genç erkeklerin yanında, binlerce kadının, çocuğun, kundaktaki bebeklerin cesetleri bir kan gölü içinde bırakıldı. Kurda, kuşa yem edildi. Bir süre sonra cesetler koktu, çürümeye terk edildi.”
Askerler ateş açıp, oradaki neredeyse tüm insanları katlettiler
Katliamdan sağ kurtulanlardan biri de 102 yaşındaki Haci Tahir Nas, katliama ailesiyle birlikte yaşadıkları Pelexalî (Sicali) köyünde, henüz 12 yaşında iken tanık olmuş.
Nas, çok küçük yaşta tanık olup, unutamadığı o günü şöyle anlatıyor:
“Derviş Bey adında Elazığ Alay Komutanı vardı. Kürtlerin büyük bir bölümü de onun emrinde askerdi. Bir alay askerle önce Karaköse (Ağrı), ardından da Geliye Zilan’a geldi. Orada 24 köyü katliamdan geçirdi. Xoçali’den Karakilise ve Hasanabdal’a kadar ne kadar köy varsa yıkıp, bizim köye geldiler. Köye gelen askerler önce yemek yedi. Sonra da kadın ve erkekleri ayırarak, bizi Sarkoy köyünün yanındaki dereye götürdüler. Alanda neredeyse 2-3 bin kişi vardı. Biz çocuklar o alanda annelerimizin kucağında kendimizi güvende hissediyorduk. Derviş Bey orada bir köylünün ağzına sıkarak infaz etti. Bizler için de; ‘yukarıya götürüp öldürün’ diye emir verdi. Hepimizi toplayıp Mülk ve Kundik köyleri arasına götürdüler. Çoluk çocuk, kadın, genç bağırışlar, çağırmalar oldu. Sonra askerler ağır makineli tüfekleri tepeye kurup, ‘sizin üzerinizden havaya ateş edeceğiz kaçmayın!’ dediler. Muhtar da bize kaçmamamızı söyledi. Sonra askerler ateş açıp, oradaki neredeyse tüm insanları katlettiler. Askerler kurşun sıkmaya başlayınca çocuklar sanki başı kesilmiş tavuklar gibi havaya fırlayıp yere düşüyorlardı. Bazı kişiler cesetlerin altında kaldığı için kurtuldu. Ben bunların hepsini canlı olarak yaşadım.
Kurşun bacağıma değince yere düştüm. Sonra da tepeye doğru gittim. Orada kurtulan birkaç kişiyle aşağıda yaşananları izlemeye başladık. Benim topal bir amcam vardı. Oradan amcama ‘bir cesedin altına gir’ diye bağırdılar. O da kucağında kızıyla bir cesedin altına girdi. Ancak sonrasında onlara kurşun yağdırıp, öldürdüler. Ben de olduğum yerde yaşanları izliyordum. Sonra biri bana bir kurşun daha sıktı ama değmedi.”
Katliamın ardından boşalan Zilan Deresi bölgesine daha sonra Kafkaslardan getirilen Türkler yerleştirildi.