Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 25-26 Mart’taki AB Liderler Zirvesi’ne sunmak üzere “Türkiye-AB arasındaki siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin durumu” başlığıyla rapor hazırladı. Raporda Rojava, kayumlar, hak ilhalleri ve Kavala gibi Türkiye’yi rahatsız edecek pek çok konu da yer alıyor.
16 sayfalık raporun “sonuçlar” bölümünde, AB’nin Türkiye ile ilişkilerde ilerleyeceği yol hakkında tavsiyeler ve seçeneklere yer verildi.
Aralık ayından bu yana çeşitli konularda Türkiye’nin daha sakin ve yapıcı tavır sergilediği belirtilen raporda, bunun olumlu ve memnuniyet verici olduğu kaydedildi.
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınının ortak çıkar ve yapıcı ilişkinin önemini ortaya çıkardığı ifade edilen raporda, gerginliğin düşük seyrettiği sürecin kırılgan olduğu, sürecin sürdürülebilir olması hakkında bir hükme varmak için zamana ihtiyaç bulunduğu bildirildi.
Raporda, Türkiye’nin “AB ile hakiki bir ortaklık geliştirmek için yapıcı şekilde ilerlememesi” durumunda, bunun “ekonomik ve siyasi sonuçları” olacağı ifadesine yer verildi.
Bu durumda uygulanacak tedbirlerin “akıllıca, ölçülü ve geri dönülebilir” olması gerektiği kaydedilerek, önlemlerin aralık ayındaki zirvede mutabık kalınan kısıtlayıcı tedbir listesine ek yapılması, mevcut yaptırım çerçevesindeki kısıtlayıcı tedbirlerin geliştirilmesi ve Avrupa Yatırım Bankası ve diğer finansal kurumların operasyonları dahil ekonomik iş birliğine kısıtlamalar getirilmesi, olumsuz seyahat tavsiyeleriyle turizm gibi sektörlerin hedef alınması, bazı mallar ve teknolojilerin ihracat ve ithalatına kısıtlama getirilmesi olabileceği ifade edildi.
Türkiye’nin olumlu yaklaşım içinde olması halinde AB’nin atabileceği adımlar ise özetle şu şekilde sıralandı:
Mülteci odaklı 18 Mart mutabakatının, özellikle göç idaresi alanında, etkili şekilde uygulanması. Bu çerçevede Türkiye, Yunan adalarından tekrar mülteci kabulüne başlamalı. AB de Türkiye’den Suriyeli mülteci alımını hızlandırmalı.
Ekonomik bağların güçlendirilmesi her iki taraf için de kazan-kazan sonucu doğurur. Gümrük Birliğinin güncellenmesi. Daha önce askıya alınan yüksek seviyeli diyaloğun tekrar başlaması.
AB Komisyonu, vize muafiyeti için kalan kriterler konusunda Türkiye’ye tavsiyede bulunmaya hazır. AB Komisyonu, Türkiye’deki mültecilere mali destek için yeni opsiyonları hızlı şekilde hazırlayacak.
Rojava ve silahlı gruplar
Doğrudan bir komşu olarak Türkiye’nin istikrarlı ve müreffeh bir Suriye görmek istediğine değinilen raporda, Ankara’nın Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak ve barışçıl bir çözüm ile BM liderliğindeki siyasi süreci desteklediği kaydedildi.
Türkiye’nin hala en az 3.6 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmaya devam ettiği hatırlatılan raporda, bununla birlikte, Türkiye destekli milislerin Rojava’da (Efrin, Gire Spi ve Sere Kaniye) işlediği suçlara değinildi.
Raporda, bu grupların Kürt bölgelerinde büyük ölçekli demografik değişime ve insan hakları raporlarına yansıyan sivillere karşı hak ihlallerine sebep olduğu belirtildi.
“Türkiye’nin Suriyeli mültecileri eski Kürt bölgelerine yerleştirmesi sorun olmaya devam ediyor” denilen raporda, mültecilerin evlerine dönüşünün güvenli, gönüllü, onurlu olması ve BMGK tarafından belirlenen parametrelere göre olması gerektiğine vurgu yapıldı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kürdistan Bölgesi toprakları içerisinde yürüttüğü operasyonlar da raporda yer aldı.
Raporun bu kısmında PKK’nin AB tarafından “terör örgütü” olarak kabul edildiği hatırlatıldı.
Belediyelere kayyım, Demirtaş ve Kavala davaları
Raporun “Katılım müzakereleri” ile ilgili kısmında Türkiye’nin 1999 yılından beri AB’ye aday ülke konumunda olduğu hatırlatıldı.
2005 yılında belirlenen 35 fasıldan şimdiye kadar 16 fasılın açıldığına değinilen raporda, Türkiye’nin temel AB ilke ve değerlerinde yaklaşımında “ciddi gerileme” içinde olduğu ifade edildi.
Raporda, özellikle 15 Temmuz 2016’deki darbe girişiminin ardından “hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve yargı bağımsızlığı” konularında giderek artan bir merkezileşme nedeniyle “sürekli olarak kötüleştiği” ve “Meclis’in önemli ölçüde zayıfladığı” belirtildi.
Buna ek olarak Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) seçilmiş 65 belediye başkanından 59’unun görevden alınarak yerlerine hükümet tarafından kayyum atandığına vurgu yapılan raporda, Yargutay Cumhuriyet Başsavcısı’nın da HDP hakkında kapatma davası açtığı anımsatıldı.
Raporda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) nihai kararlarına rağmen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutuklu olduğu bilgisine yer verildi.
Raporun ikili ilişkiler bölümünde katılım müzakereleri, kriterler, katılım öncesi yardımlar, Mart 2016’da imzalanan göç konulu mutabakat, yüksek düzeyli diyalog, Türkiye’nin AB programlarına katılımı ve toplumlar arasındaki temaslar, vize serbestisi ve AB’nin kısıtlayıcı tedbirleri gibi konulardaki son durum aktarıldı.
Ekonomi ve ticaret başlığında da karşılıklı ticaretteki rakamlar, Gümrük Birliği’nin güncellenmesinde mevcut durum, ekonomik iş birliği konuları, öncelik verilen ulaştırma ve enerji gibi sektörlerdeki durum anlatıldı.
Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya, Dağlık Karabağ
Doğu Akdeniz’deki durum, Kıbrıs meselesi, Libya, Dağlık Karabağ gibi bölgesel gelişmeler de raporda yer aldı.
Raporda Türkiye’nin özellikle Doğu Akdeniz’de yeniden “kışkırtıcı ve çatışmacı” tavırlara girmesi halinde uygulanabilecek yaptırımlara değinildi.
Buna göre Türkiye’ye Avrupa Yatırım Bankası ve diğer finansal kurumlarla ilişkilerinde kısıtlamalar getirilecek, seyahat uyarılarında yasaklamalar getirilmesi gibi turizm sektörüne yönelik müeyyideler uygulanacak ve enerjiyle ilgili sektörlerde bazı ürün ve teknolojilerin ihracat ve ithalatı yasaklanacak.
Türkiye’nin Venezuela, Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ’da izlediği dış politiya değinilen raporda, özellikle Libya ve Suriye’de aktif askeri müdahalesinin Avrupa Birliği’nin öncelikleriyle çeliştiğine vurgu yapıldı.
“Türkiye’nin Kafkasya’daki askeri harekatlara verdiği son destek, Dağlık Karabağ ile ilgili düşmanca tavrı bölgesel rolünün daha fazla sorgulanmasına yol açtı” ifadelerine yer verilen raporda, Ankara’nın barışçıl bir çözümü teşvik etmekten uzak tavır ile Azerbaycan’ın askeri çözümünü destekleği belirtildi.
Bununla birlikte Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırların Nisan 1993’ten beri kapalı olduğu ve AB’nin tarafları sınır kapılarını açmaya teşvik ettiği ifade edildi.