2. Bölüm: PKK medyası ne yapmak istiyor
Rojava Kürdistanı büyük kayıplar verdi ve şu ana da hala geleceği bir muallakta. Bu kaderinin hala çok kritik olduğu anlamına geliyor.
Burası Ortadoğu Muammer Kaddafi gibi bir lider ayaklar altında öldürüldü, ülkesi yok edildi. Bunu görmeden direniriz, kazanırız demek yanlıştır. Direnmek önemli bir erdem ama direnmek kazanmaya yetmiyor. Kazanmak için hele hele yoktan var edip kazanmak için çok daha büyük bir şey ihtiyaç var: gerçekçi olmak, yene bileceğini yenemeyeceğini tespit ede bilmek yene bileceklerini nasıl yeneceğini doğru tespit etmek, yenemeyeceklerinle de savaşa girmeden kaçınmaya çalışmak. Yani böyle reel bir siyasete ihtiyaç var. Yoksa PKK’nin her yılı zafer yılı ilan etmesi, direnme çağırısı yapması, hamaset güzellemeleri ile Ortadoğu’da ancak ve ancak bir dağ yamacına sıkışmış bir parti oluna bilir.
Öyle görünüyor ki Rojava yönetimi içinde yıllarca PKK kadrosu olup da PKK kurucuları olan Ankara Gurubunun siyaset yorumu ve pratik yürütücülüğünün kazandırmadığını anlayan, hameset edebiyatına inanmayan, reel politika yapmak isteyen, direnmek değil kazanmak isteyen bir gurup var. Basına yansıyan ise bu kişilerden birinin hatta bu kişilerin öncüsünün General Mazlum Kobani olarak ünlenen Mazlum Abdi olduğu yönünde.
Mazlum Abdiye aşırı rol biçip sanki PKK’yi tümden aşacak kişi imajı yaratmak yanlış olur. Çünkü Mazlum Kobani’de yıllarca PKK yöneticisi olmuş ve bir pratik uygulayıcı olarak öne çıkmıştır. Hatta Rojava sürecinin ilk yılları 2011- 2014 yılları arasında ENKS’nin ve PKK’li olmayan örgütlerin Rojava’dan süpürülmesi konusunda da aktif rol oynamıştır. Yani Mazlum Abdi bir melek değildir. PKK şerbetini içmiş biridir. Bunu da herkes bilir. Fakat buna rağmen PKK’nin katı sert ideojik kalıplarını, Cemil Bayık ve çevresinin Kürtleri İran ve Ortadoğu siyaset ilişkilerine mahkum eden çizgisini aşa bileceğine inanılıyor ve bu yönde cesaretlendiriliyor.
Her şeyden önce ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin bu yönlü inancı demeyelim ama çabası var. Mazlum Abdi’yi PKK dışı politik bir figür olarak öne çıkarmak istiyorlar
Kürt güçleri de bireysel ve partisel olarak Mazlum Abdi’ye güveniyor ve destekliyor. PKK’nin katı ben olmazsam olmaz tutumu yerine Mazlum Abdi’nin daha Kürdistani duruşu ve daha gerçekçi duruşu Kürtler içinde de sempati görüyor. Buna Güney Kürdistan yönetimi de dahil gibi görünüyor. Mazlum Abdi ve Güney Kürdistan’lı yöneticiler arasında siyaset dışında da bir vefa ve kardeşlik ilişkisinin esintisi var gibi. Yani çok farklılıklara rağmen aralarında bir duygudaşlık yaşıyor. PKK’de olmayan şey buydu. PKK diğer Kürt partileri ile arasında hiçbir duygu, Kürdi çıkarlar bırakmamıştı. Bu nedenle Güney’de Mazlum Abdi ile ilişkiler daha ılımlı görünüyor.
PKK basını ENKS’yi mi tehdit etti Rojava’yı mı?
Mazlum Abdi’nin bireysel karizmasından ve Rojavanın kendi öz kimliğini bulmasından rahatsız olan çok büyük bir çevre de var. 9 Nisan tarihinde PKK medya sorumlusu Ferda Çetin’in kendi twitter hesabı üzerinden Rojava ilişkilerini dönük yazdıkları bu konuda önemliydi. Herkes Ferda Çetin’in yazdıklarında ENKS’yi hedeflediğini düşündü. Oysaki hayır. Ferda Çetin’in görüşleri bir çeşit tehditte diye bileceğimiz şekilde ENKS ile görüşen Rojavalı kadrolar, siyasetçiler ve kurumlar içindi. Hatta Mazlum Abdi bunların öncüsü olduğu için direk Mazlum Abdi’ye yapılan bir uyarıydı.
Ferde Çetin “ABD ve Fransa Kürtler arası birliği istiyor ve samimi ise bunu ENKS isimli şebeke üzerinden sağlayamaz” diyor. Fakat masada sadece ABD, Fransa ve ENKS yok elbette ki PYD’lilerde var. Hepsi de PKK kökenli. Neden o masadalar. İşte Ferda Çetin’in kızdığı odur. Masada PKK olmalı diyor. Aslında PKK’nin hazmedemediği de budur. Eğer bir görüşme varsa bir anlaşma varsa masada tıpkı Oslo görüşmelerindeki gibi Mustafa Karasu olmalı yani bir kurucu üye olmalı veya kurucu üyelerin memur olarak gönderdiği Sabri Ok gibi biri olmalı. Aslında herkesi “ dükkân benim olsun küçük olsun” diyorsunuz diye eleştirirken daha kötüsü yapılmaktadır. Ferda çetinin söylediği “yan benimsin ya kara toprağın” demektir. Mademki başka partiler yok o zaman bu birlik olmaz derken madem direk PKK yok o zaman anlamı yok demektir.
Ferde Çetin herhangi biri adına konuşmamıştır. Ferda Çetin PKK’nin önemli bir pozisyonundadır. Tüm PKK medya kuruluşlarının koordinatörlüğünü yapan biridir. PKK’nin yönetim kurulu tarafından yönetildiği kadar kendisi de PKK yöneticilerini yöneten pozisyondadır. Yani Ferda Çetin’in söylediklerini Mustafa Karasu söylemiş gibi algılamak yanlış değildir. PKK tıpkı daha önce 2011 yılında Hewler Mutabakatı ve 2014 Duhok anlaşması gibi bu görüşmeleri de idare etme, zaman kazanma, bir şeylere ulaşma köprüsü gibi pragmatik bir süreç gibi ele alıp işi bitince sabote etmeye kalkarsa işlerin rengi çok değişecek ve Rojava daha büyük kaybedecektir.
Abdullah Öcalan’dan da uyarı geldi
Aslında bu aşırı merkeziyetçi hatta tekçilik diye bileceğimiz Rojava’nın kimlik kazanmasına dönük ilk uyarı Abdullah Öcalan tarafında yapıldı.
Abdullah Öcalan’ın 21 yıl sonra 27 Nisan günü yaptığı telefon konuşmasında gerek yayınlanan metin gerek Mehmet Öcalan’ın yaptığı açıklamalarda Öcalan’ın Rojava değerlendirmesi dikkat çekici idi. Fakat asıl dikkat çekici olan Rojava değerlendirmesi ile bitişik olarak söylenen sözlerdi. “Güçlerimiz içinde bazıları bana kötü gözle bakıyor. Baka bilirler, fakat günü gelecek. Her kes 50 yıldır benim neler yaptığımı iyi biliyor, buradaki arkadaşlarla elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Eğer böyle bana kötü göz ile bakanlar varsa yanlış yoldalar, ihanet içindeler, bu durum kabul edilmez”.
Abdullah Öcalan’ın bu sözleri aba altından sopa göstermek gibi oldu. “fırsat olursa cevap vereceğim” demesi aslında fırsat olursa sözünden çok fırsat olacak ve ben cevap vereceğim gibi okuna bilir.
Kısaca PKK basınında ki Rojava Kürdisat’ı, PYD –ENKS yakınlaşması bir tehlike olarak görülmektedir. PKK Rojava’yı rojavalılara bırakmaya pek niyetli görünmüyor. Şimdi mesele şuraya kaldı Rojavalılar kendi öz kimliğini yarata bilecek ve ayakları üzerinde dura bilecek mi?