Doğal, siyasal, insani ve evrensel bir hakkın kullanımı önünde bazı engeller olabilir. Bu hakkın nasıl kullanılması gerektiği noktasında bazı tartışmalar yapılabilir. Ancak bir hakkın hak olup olmadığı tartışılamaz. Aynı şekilde hiç kimse ve hiçbir kurum bu haktan vaz geçme tasarrufuna da sahip değildir. Kendinde bu hakkı bulanlar, doğaya, tarihe, insanlığa ve evrensel hak kavramına karşı suç işlemiş olurlar.
PKK; doğal bir hakkı pazarlayarak/yok sayarak sadece Kürdlere değil, insanlığın evrensel değerlerine de hakaret ediyor. Bağımsız Kürdistan fikrini pratikte yok etmek için her türlü insanlık dışı uygulamaya başvuran PKK, yarattığı tahribatlarla yetinmeyerek bu fikrin kendisine de hakaret edebiliyor.
Devletin piyasaya sürdüğü ve tarihin gördüğü en büyük ihanetçilerden biri olan Abdullah Öcalan, 1999 yılına kadar dolaylı olarak oynadığı ihanetçi rolünü “devlete hizmete hazırım” dedikten sonra kirli/çirkin bir şekilde alenileştirdi. Her açıklaması Kürd/Kürdistan düşmanlığı kokan Öcalan, ne kendi tabanı ne de Kürd politik çevreleri tarafından gerekli tepkiyi görmedi. Modern bir tarikat olarak kurgulanan PKK, içinden çıkan her farklı/yurtsever sesi barbarca yok ederek itaatkâr bir yapı oluşturdu.
Ulusal dinamikleri yok eden ve sömürgecilerle anlaşıp “Kürdlerin devletleşme hakkına engel olma” görevi üstlenen PKK, amacına ulaşmak için son Ulusal kale olarak gördüğü Güney Kürdistan kazanımına açıkça savaş açtı.
Güney’deki kazanım olduğu sürece PKK efendilerine verdiği sözü tutamayacağını ve yurtsever tabanını da ikna edemeyeceği çok iyi biliyor.
Çünkü bir yandan hayali özgürlükler ve hayali “Ortadoğu’yu demokratikleştirme” yalanıyla tabanını oyalayan PKK, devletleşmenin ne kadar “felaket” olduğunu işleyerek bu hayalini inandırıcı kılmaya çalışıyor. Ancak insanlar kör değildir ve gözlerinin önünde Güney Kürdistan gerçekliği duruyor.
Bayrağıyla, parlamentosuyla, resmi Pêşmerge ordusuyla ve demokratik yapısıyla Ortadoğu’da örnek teşkil eden Güney Kürdistan’ın varlığı, PKK’nin “devletleşmek kötüdür” yalanını yüzüne vuruyor. Bu nedenle de PKK rahat etmek için bu ulusal kazanımı sömürgecilerin direktifleriyle yok etmek istiyor.
Her ne kadar sorunu PDK ve Berzani ailesi olarak işliyorlarsa da, PKK ve sömürgeci devletlerin tek hedefi Güney’deki kazanımdır. PDK ve Berzani ailesi, Ulusal olanı simgelediği için hedef oluyor.
PKK medyasından *Baki Gül isimli pisliğin, ulusal simge Melle Mistefa Berzani için “İngiliz ajanı” demesi de, esas hedefin Ulusal Haklar olduğunu çok net olarak ortaya koyuyordu.
Kuşkusuz ki gelişmeler ve PKK’nin oynadığı lanetli rol şaşırtıcı olmadı. Dahası bekleniyordu. Beklenmesine ve bilinmesine rağmen tepki vermeyen Kuzey Kürdistanlı politik yapılar, yıllardır Kemalistlerin denetimindeki karanlık dezenformasyon merkezi ANF haberlerinden beslenerek tutum aldılar. ANF’den beslenenlerin doğal olarak Ulusal Sorun’dan uzaklaşacağı ve PKK/Devlet politikalarına hizmet edeceği açıktı.
Açıkça PKK’nin/Devletin yanında yer almaktan utananlar; “yapıcılık”, “düzey” ve “Kürdlerin birliği” adı altında PKK’ye açık çek verdiler ve pervasızlaşmasında etkin rol oynadılar.
Kuzey’de yaşanan bunca tahribata ve ihanete rağmen aynı oyun PYD adı altında Güneybatı Kürdistan’da da hayata geçirildi. Son yıllarda Kürdlere kan kusturan PKK/PYD, Esad yönetimini aratacak kadar Kürdlere terör uyguladı. İşkence, adam kaçırma, öldürme dâhil her türlü terörü Kürdlere uygulayan PYD’ye karşı sessiz kalınarak, hatta yer yer desteklenerek Güneybatı’nın kaosa sürüklenmesine katkı sunuldu.
Bunca teröre ses çıkarmayan politik yapılar, Yurtsever Kürd Gençleri’nin PYD Çeteleri tarafından toplu halde Amûdê’de katledilmelerine bile ses çıkarmadılar.
Uzun süre PKK saldırılarına ve karalama kampanyalarına sessiz kalan Güney Kürdistan yönetimi de, iyi niyetli yaklaşımın işlemediğini ve gittikçe kendilerini zor durumda bıraktığını öğrenerek PKK ve paravan örgütlerine karşı çoktan atılması gereken bazı adımlar atmaya başladı.
Güney’de barınıp Güney düşmanlığı yapan ve Güney Kürdistan’ı istikrarsızlaştırmak için açıkça provokatörlük yapanlara karşı gerekli bazı önlemlerin alınmış olması, geç kalınmış, küçük ama haklı ve gerekli adımlardır. Yıllardır tek taraflı düşmanlık yapan ve tepki görmeyen PKK ve türevleri, yaptıkları pisliklere dur denilmesine tahammül edemiyorlar ve Güney’in bu haklı adımlarına tepki gösterecek kadar yüzsüz olduklarını gösteriyorlar.
Yaşanan bunca rezalete ve PKK’nin açık ihanetine hâlâ ses çıkarma cesareti gösteremeyen herkes, Ulusal kazanımlara saldırmaya katkı sunuyorlar.
Çok açık ki sorun PDK-PKK sorunu değil, Kürdler ile devletin paralı askerliğini yapan taşeron PKK arasındadır.
Namuslu olan her yurtsever/demokrat ve devrimci açıkça tavrını almalı ve PKK’ye karşı ulusal bir duruş sergilemelidir.
Artık kimsenin sahtekârlık, iki yüzlülük yaparak halkı kandırma olanağı kalmamıştır. Ya Devlet-PKK ortak ihanetinin hayata geçirilmesine karşı açıkça tavır alınıp mücadele edilecek ya da bu çirkin ittifakın bir parçası olunacaktır…
Gün;
Namuslu ile namussuzun,
Ulusalcı Kürdler ile entegrasyoncuların,
Özgürlükçüler ile kölelerin,
Kürdistan sevdalıları ile Kürdistan düşmanlarının,
Onurlu Kürdler ile onursuz Faşist/Kemalistlerin ayrıştığı gündür.
Herkes seçimini yapmak zorundadır.
Kimse sessiz ve renksiz kalarak bu tercihten kaçamayacaktır.
Mutlaka ama mutlaka onurlu Kürdler kazanacaktır…
*Baki gül, Sakine Cansız ve iki kadın arkadaşının tetikçisi Ömer Güney’i PKK’nin içine taşıdığı ve MİT ile ilişkili olduğu gerekçesiyle TV ekranlarından alınan pisliktir.
Süleyman Akkoyun