PKK, Öcalan-Bahçeli eksenli çözüm sürecine katılmayı kabul eder mi?

PKK, Öcalan-Bahçeli eksenli çözüm sürecine katılmayı kabul eder mi?

Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan isimlerinin başrolünü oynadığı yeni Türk-Kürt barışması süreci tartışılıyor. Bazı bağımsız gibi görünen aydın ve yazarlar olayı hem maddi hem de popüler kazanıma dönüştürmek istiyor ve spekülatif bilgiler yayıyor. Devlet ve PKK yönlendirmeli medya ise olayları açıklamaktan çok gizlemek ve kitleyi manipüle etmeyi amaçlıyor.

Türk devleti-PKK- Öcalan arasındaki görüşmeler hiçbir zaman için kamuoyuna açık yapılmadı. Her zaman gizli kapaklı yürütüldü. Kamuoyu ise bilgilerin kırıntıları ile meşgul edildi.  Şu anki görüşmeler de aynı biçimde. Mesela “ne zamandır bu tartışma var, arada başka ülkeler var mı, masada kimler var” gibi önemli soruların cevapları her iki taraf ta gizliyor. Büyük ihtimal bu tartışma uzun zamandır vardı ve özellikle de PKK görüşmelerin gizli yürütülmesini istiyordu. Fakat Türk devleti kendi ihtiyacı nedeni ile Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşması ile başlayan süreci hızla açıkladı.

Şimdi PKK yöneticilerinin açıklamaları da genel geçer doğrular üzerine kurulu ve net bir şey söylemiyorlar. Söyledikleri “mücadelemiz Türk devletini çözüme mahkum etti, Türk devleti samimi değil vb vb”. Her devlet hem de PKK sanki Kandil meselenin dışında gibi davranıyor. Oysa ki elbette ki öyle değil. PKK çözüm süreci gibi yumuşamış ve çatışmasız bir ortama çok muhtaç ama bunu açık söyleyebilecek pozisyonda da değil.  Çünkü bir yandan askeri olarak bitmiş bir yandan da sonuna kadar İran’ın kolları altına girmiş durumda. Yani büyük bir ikilem içinde. Buyurun birkaç başlıkta PKK’nin çözüm süreci yumuşamasına ihtiyacı ve içinde bulunduğu kapanı inceleye biliriz.

PKK, askeri olarak büyük bir yıkım yaşadı

PKK, silah ve çatışmaya dayalı olarak üslenme, siyaset, ekonomi ve kitle politikası geliştiren bir harekettir. Şimdi ise büyük bir askeri gerileme ve yenilgi yaşadığı için her alanda geriliyor.

Örneğin PKK, Kuzey Kürdistan’daki tüm üslenme alanı ve mevzilerinin tümünü kaybetti. Behdinan hattında ise Gare ve İran’ın denetimindeki Xinere-Goşine hattı dışında her yeri kaybetti. Tüneller, dronlar vb yaptığı birkaç çıkış ise askeri olarak PKK’nin baş aşağı gidişini durduramıyor. PKK, kış üslenmesi yapamıyor. Dağda eğitim kurumları açamıyor.  Her yer kapalı olduğu için savaşçı alamıyor.  2012 yılından bu yana açıklanmamış bine yakın kaybı var.

PKK 11 yıldır dağda Kongre yapamaz duruma geldi

Her ne kadar PKK bunları ret edip “mücadelemiz nedeni ile Türk devleti barış süreci başlattı” deseler de durum bu değil. Bakınız PKK kendi tarihinde ilk kez kongre yapamaz duruma geldi.

Normalde her iki yılda bir yapılması gereken KCK Genel Kurul toplantısı 2016 yılından bu yana 8 yıldır yapılmıyor. Üç yılda bir yapılması gereken PKK kongresi ise 2013 yılından bu yana yapılmıyor. Yani PKK dağda bir kongre yapamıyor. Bu durum örgütsel sorunlara yol açıyor. Örgüt sistemindeki açıkları kapatamıyor.

Yönetim bir araya gelip toplantı yapamıyor. Sürekli notlar ile haberleşme yapılıyor.  Tüm sistemini Süleymaniye şehir merkezi ve Rojava – ki oralarda artık güvenli değil- üzeri yürütüyor.

Kuzey Kürdistan’da Öcalan için yapılan eylemlerde kendi kemik kitlesini bile toplayarak eylem yapamadı. Eylemlerine birkaç kişi katılıyor.

Avrupa’da son yıllarda biriken Kürtler şu an PKK’nin tek gücü.

Bir yıldır gerileyen İran’da PKK için önemli bir sorun

PKK, 2012 yılından bu yana İran’a ve Şii Cepheye sırtını dayayarak Rojava ve Güney Kürdistan’da pek çok yere yerleştirildi. Şengal, Kerkük-Germiyan hattı hepsi Şii Cephenin onayı ile oldu. Tüm yöneticiler Süleymaniye ve çevresinde İran’ın güvencesi ile kalıyor. Fakat İran’ın Arap Baharı sonrası Ortadoğu’daki engellenemez ilerleyişi durdu ve son bir yıl içinde İran büyük bir gerileme yaşadı. Operasyon okları yavaş yavaş İran’a doğru uzanırken PKK’nin zayıf bir İran’ın yanında durması da kendisi için bir sorun.

PKK-Türkiye görüşmeleri başladığı an İran PKK’yi hedefler

PKK kendi varlığını İran-Türkiye-Suriye-Irak arasındaki çelişkili ve tartışmalı bölgede üslenerek sağlayan bir örgüt. Ve kendi örgütüne imkan verildiği müddetçe de hem Türkiye, hem Esad hem Saddam hem de İran’ın belirlediği ajandaya göre hareket etti. Fakat 1999’da Öcalan’ın Türkiye gitmesi sonrası gelişen Türkiyeci siyaset nedeni ile İran’ın PKK politikasından zaman zaman değişiklikler oldu. Örneğin 1996 yılında İran eli ile Süleymaniye’ye yerleştirilen PKK, 1999 yılında İran’ın talimatı ile YNK tarafından kanlı biçimde çıkarıldı.

2004 yılında Cemil Bayık ve İran istihbaratı bir stratejik anlaşma imzalayarak meseleye bir rota vermeye çalıştı. Fakat ne zaman açıktan bir barış süreci yürürse İran Kandil’i toplarla vurdu. Hatta Türkiye ile görüşmelere çok hevesli olan Murat Karayılan’da İran tarafından zaman zaman hedeflendi.

Ve şimdi PKK açıktan eğer bir çözüm sürecine evet derse İran’ın onu Süleymaniye, Germiyan, Kerkük hatta Şengal’de bu biçimde tutmayacağı nettir.

Yani PKK’nin İran’a dayanarak sağa sola ahkam kesmesi, Erbil’e saldırması, Süleymaniye ve Bağdat hava alanlarını kendi mülkü gibi kullanması sona erer. Karasu gibi isimlerin Urmiye’de üslenmesi dönemi kapanır. Tahran ve Urmiye hastanelerini kullanma süreci biter.  Doğu Kürdistan’ın Salmas ve Kotol bölgelerinden Kuzey Kürdistan’daki Başkale, Özalp ve Ağrı alanlarına güç sevkiyatı, sınır üstündeki gümrükler, Pencewin-Meriwan arası kontrol noktaları da sona erer.

Rusya’nın kendisine verdiği imtiyazlar da sona erer.

Yani şu anda PKK öyle bir durumda ki bir yandan uçaksız, dronsuz bir sürece ihtiyaç duyuyor. Fakat İran’dan gelecek tepkiyi biliyor.  Hatta Ankara’da ki TUSAŞ merkezine yapılan saldırı da -Türk devleti içinden bir kanat desteklemiş olsa bile- biraz da İran’ı sakinleştirmek için yapılmış bir eylem olduğunu da söyleye biliriz.

KCK yönetimi  24 Ekim günü  Öcalan’ın stratejisini esasa alacağını söyleyerek “TUSAŞ saldırısını kimin yaptığını bilmiyoruz” demişti. Oysa ki bu doğru değildi. PKK’nin Avrupa’daki medya çalışanları  Örneğin Serxwebun gazetesi yöneticisi Diyar Dersim daha 22 Ekim akşamı TUSAŞ eylemini yapanlardan Asya Alî -Mine Sevjin Alçiçek’in eski Twittlerini paylaştı. Yine PKK’liler eylem yapan her iki kişinin resimlerini sosyal medyada paylaştı. Yani Belçika’daki gazetecisinin bildiğini elbette Karayılan’da, Cemil Bayık’ta biliyor.

TUSAŞ eylemi sadece PKK’nin zaman kazanmak, gündemi yönlendirmek, İran’ı ikna etmek gibi nedenlerle yaptığı bir oyalama eylemidir. Ayrıca hem Kandil hem de devlete “bizde varız” mesajı vermek ve devletten bir ateşkes ve saldırmazlık sözü almak içindir.  PKK kendine yine arada bir yer açmaya çalışıyor.

Fakat unutmayalım PKK’nin asıl sahibi Türk devletidir. Öcalan bunu çok iyi biliyor. Buna göre hareket ediyor. PKK’de bunu aşmanın çok zor olduğunu biliyor. Öcalan’ı aşmaya çalışanların sonunun ne olduğunu biliyor.  Peki, şu an dışardaki somut PKK, Abdullah Öcalan’ın PKK’si mi Cemil Bayık’ın PKK’si mi?  Bunu da bir başka yazıya bırakalım.

Diğer Haberler